Panama kayıtları, insan mülteciler ve sermaye mültecileri

10.04.2016 - 11:22
Memet Uludağ
Haberi paylaş

Avrupa’da yaşanan ekonomik krizin tüm yükü yıllardır sıradan insanlara, işçi sınıflarına yüklendi.

Artık birbiriyle uzlaşamaz iki Avrupa var. Biri Yunanistan’dan İrlanda’ya giderek fakirleşmiş, yaşam kalitesi düşmüş, işsiz kalmış yığınların Avrupası, diğeri ise aynı dönemde zenginliğini hem korumuş hem de giderek daha da arttırmış bir azınlığın Avrupası. 

Bu ikinci Avrupa, zenginliği, varlığı ne zaman azıcık ‘tehlikeye’ girecek gibi olsa, mesela vermesi gereken vergiler talep edilse, hemen şunu deyiverdi hep: ‘’Eğer zenginleri vergilendirirsek ülkeden büyük bir sermaye kaçışı olur’’

Bu laf, adının başında bir sürü ünvan olan bilge ekonomistleriden tutun da ana akım medya maymunlarına kadar herkesin ağzına sakız oldu. Avrupa hükümetleri halklarını bununla tehdit ettiler.

Sermaye kaçışı’ falan gibi büyük laflar bizi aşar.

Bizim anlayacağımız dilde söyledikleri şuydu: ‘’Zenginler paralarını alıp ülkeyi terkeder ve zenginliklerinin vergi gibi şeylere maruz kalmayacağı başka yerlere sığınırlar. Size de yiyecek ekmek kalmaz’’.

Yani, zenginler ‘sermaye mültecisi’ olurlar.

...

Günümüzün insan-mülteci krizi Avrupa’da ırkçı bir gündem yarattı. Artık Avrupa Birliği (AB) konuyu mültecilere yardım üzerinden değil, sınırları kapatmak ve gelen mültecileri geri göndermek üzerinden yönetiyor.

Artık, bırakın insan-mültecilere serbest ve güvenli geçiş sağlamayı, sınırları tamamen kapatmak, yeni göç kontrolleri ve gelen mültecileri geri göndermek ana akım AB siyasetin en merkezinde duruyor. Çok normal bir şey haline geldi bu politikalar.

Ama, nedense, hani şu vergi ödememek için ‘’sermaye kaçışı olur’’ diyenlere ‘’sınırları sermaye-mültcilerine kapatalım, kaçamasınlar’’ dediğimiz zaman bizi ‘radikal sol çılgınlıkla’ suçluyorlar.

...

Marksist.org’da ‘Kapitalizm pisliktir’ diye bir yazı okudum. Doğru söze ne denir. Hem pisliktir hem de iki yüzlü, yalancı bir pislik.

Kapitalist düzende, kendi hükümetlerinden gereken ‘korumayı’ görmeyen, valıkları vergi vs nedeniyle birazcık tehlikeye giren zenginlerin paralarını, yatırımlarını, hisse senetlerini, yani tüm varlıklarını alıp, daha iyi korunacakları - vergi vermeyecekleri - yerlere mülteci olması gayet normal karşılanan bir şey. Sınırlar falan hak getire.  Ne sınırı, ne  göç kontrolleri? Olur mu öyle şey!

Dünyanın düzeni böyle(ymiş). Haddimize mi değiştirmek?

Ama, aynı sınırları kendi devletlerinden gereken korumayı görmeyen, yaşamları tehlikeye giren insan-mültecilere açalım  dediğimizde, cevap hazır: Hop! Olmaz öyke şeyler. Bunlar tehlikeli fikirler...!

Dünyanın düzeni böyle(ymiş). Haddimize mi değiştirmek?

...

Küresel kapitalist dünyada zenginler için daha fazla, daha kolay kâr ve daha az vergi amacıyla dünyayı istedikleri gibi dolaşmak, yeni kâr imkanları aramak, istedikleri yerlerde şirketler kurmak sanki Allah vergisi bir hak, ama aynı dünyada insan-mültecilerin özgürlük, yaşama hakkı, koruma ve barınma için iki adım atması bir sorun, bir suç.

Sermaye göçü küresel serbest piyasa ekonomisinin bir güzelliğiymiş. Bir yerde para kazan, başka bir yerde yatırım yap, paranı başka bir yerde tut ve vegini - illa ki vermek zorundaysan - kafana göre, istediğin yerde ver. Ya da verme.

Bir ekonomi profesörüne göre sermaye kaçışı, paranın ve zenginliğin bir ülkeden, koşullar gereği hızlı ve toplu bir şekilde kaçmasıymış. Bu durum, vergilerde artış, siyasi-ekonomik istikrarsızlık, işçi giderlerinde artış, ekonomik kriz gibi nedenlerle ve devletler yatırımcılara karşı ekonomik yükümlülüklerini yerine getirmediğinde, yatırımcıların kendini güvende hissetmediği ve devlete-hükümete olan güvenlerini yitirdiği durumlarda doğal olarak oluşurmuş.

Bak sen şu işe...

Adamlar kendini güvende hissetmeyince doğal! olarak kaçıyormuş.

Bir sürü resmi kaynağa göre insan kaçışı - yani mültecilik - insanların hızlı ve toplu bir şekilde bir ülkeden kaçmasıymış. Bu, savaş, kıtlık, kuraklık, kronik fakirlik, baskı gibi insanların yaşamını tehlikeye atan büyük sosyo-ekonomik koşullardan dolayı olan bir kaçışmış. Bu durum devletlerin-hükümetlerin insanlara karşı demokrasi, insan hakları gibi görevlerini yerine getirmediği ve insanların devletlere olan güvenini yitirdiği; yaşamlarına ve geleceğe dair umutları kalmadığı durumlarda oluyormuş.

Ama, nedense, kimse bu koşullarda bu kaçışa ‘’doğal’’ demiyor, kimse bu kaçışın önünü açmıyor.

...

Uzun lafın kısası, Türkiye Yunanistan sınırı, bundan iki yıl önce medyada ballandıra ballandıra anlatıldığı gibi, Yunanistan’da ölü fiyatına ev-arsa almak isteyen yatırımcılara açık ama çocuğunu hayatta turmak isteyen mülteci anneye kapalı.

Ucu vergi cenneti Panama’ya uzanan Avrupa’nın bankaları Esad, Mübarek’in ailesinin sermaye-mültecilerine açık ama Avrupa yolları Esad’tan kaçan insan-mültecilere kapalı.

Zenginin zenginliği riskteyse Londra’dan, Moskova’dan Panama’ya, dünya küçük ama bir çocuğun hayatı tehlikedeyse aynı dünya etrafı tel örgülerle çevrili kocaman bir mülteci kampı, ya da denizin dibi...

...

Kapitalizm pisliktir. Hem pisliktir hem de iki yüzlü, yalancı ve eli kanlı bir pislik.

Sadece iki farklı Avrupa yok. İki farklı dünya var.

Biri bu pisliğin azınlık dünyası, diğeri ise sıradan insanların, işçilerin, mültecilerin, kardeşçe dünyası.

Uzun lafın kısası, sosyalizmin dünyası...

İlki yaşlı, eceli gelmiş bir dünya. İkincisi ise daha gencecik, umut ve hayat dolu bir dünya.

Ve Bu iki dünya birarada yaşayamaz. İkincisi elbet ilkinin mezarını kazacak.

Haddimize elbet dünyayı değiştirmek.

Kürek sallaya sallaya...

Memet Uludağ

@Memzers

Bültene kayıt ol