Kademe kademe yine Sur

03.04.2016 - 23:37
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Sur İlçesi için verilen 'acilen, hemen, kimse denetlemeden kamulaştırma' kararı ile ilgili olarak kararın resmiyet kazanması ile adımlar atılmaya başlandı.

Diyarbakır Barosu Danıştay'a kararın iptali için dava açtı, bölgedeki STK'ların bir kısmı belediye ve kilise vakıflarının temsilcileri bir yol arama toplantıları yapmaya devam ediyorlar sanırım. Sur'un son birkaç aydır yaşadığı eziyet üzerinden, el konulması tarihinin 21 Mart’a da denk gelmesi nedeni ile geçen hafta ilçeye dair yazdığım yazıda, bölgenin sahipleri ve özellikle tarihsel bağlamı ile ilgili olarak ihmalci davrandığım eleştirisi aldım, haklı olarak, öfkeme verin.

Geriye doğru baktığımızda, Sur Bölgesi’nin Afet Riskli Alan ilan edilmesi ile ilgili sürecin dört yıl öncesine dayandığı ve Yerel Yönetim Örgütü Belediyenin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile bununla ilgili protokolü imzaladığını görüyoruz. İlçede binlerce insan yaşar iken el koyma işleminin filli olarak mümkün olmadığı süreçlerden geçildikten sonra, aralık ayından beri sokaklarında devam eden çatışmalar, yıkılan ve harabeye dönen binalar arasından, 4 yıl önce afet bölgesi ilan ettikleri ilçeyi gerçekte afet bölgesi haline getirmeyi başarmış taraflar var artık. Rant ve zaptetme siyasetinin bölgeyi terke gönüllü zorlanan 200 bin insan için yapılmadığı artık çok net olarak ortaya çıkmış olmalı. Bitti.

Rantın kaynak arayışlarının kırımın sonuçları ile birleştiği ve kırımın devamı niteliğinde olduğu zamanlar hiç bitmedi ülkede. Koca bir devleti üzerine bina ettiğimiz ölenlerin, öldürülenlerin malları hala yağmalanmaya devam ediyor ve edilecek gibi de duruyor. İnşaat 'sanayi' yaratmaktan ve kısa vadeli zenginlik vaatleri üzerine otoriter rejimi de bina etmekten ibaret olan şekilsiz rejimimiz, sağına soluna, fundalığına, Karadeniz’de akarsuyuna, Ege’de zeytinine, İstanbul'da arazisine, tarihine saldırdığı hayatımıza dair ne varsa, Diyarbakır’da da tarihine ve hafızasına saldırarak dişleri arasına hepimizi almış görünüyor. Sur İlçesi’nin nüfus yoğunluğu elbette günümüzde Kürdlerden oluşuyor ve geçtiğimiz aylar içinde çoğunu kovarak kalanları da öldürerek boşalttıkları mekanları, yakıp yıktılar. Ermenilerin, Asurilerin, Keldanilerin ve Protestanların soykırımla topraklarından koparılmadan evvelki nüfusu %70 oranında gayrimüslim %30 oranında Müslüman olan bu tarihi ilçede, bir kademe evvelki kırımla yaratılan kişisel rant ve durağan terkedilmiş, sahipsiz bırakılmış binalar ve yapılar aradan geçen yıllarda tekrar 'asıl sahibi devlettir' mülkü haline getirilmek isteniyor.

Vakıflar Yasası çıktığı zaman, Sur'da, Ermeni Vakıflarına ait ve evvelce el konulmuş 199 mülk için iade başvurusu yapılmış devlete, bunlardan 15 tanesi ancak iade edilmiş. Kalan yerler Sur'un içinde öylece yatıyor. Sur ilçesinde Surp Grigos Kilisesi Vakfı’na ait 25 tane mülk olduğu bilgisini aldım kiraya verilen. Şimdi bu kararla el konulacak olan parsellerin çoğunun, Sur'da yaşamış Ermeni, Asuri, Keldani ve Protestan halklara ait, kırımla boşaltılmış mülkler olduğunu da aynı zamanda öğrenmiş bulunuyoruz. 100 yıldır 'emanetle' Kürdlerin de kullanımına sunulan ama aslında onlara da verilmemiş, sahiplerine de asla iade edilmeyecek kilise, vakıf arazisi, şahıs mülkü ne kadar yer verse devlet bu kararla el koyma işini tamamlamış olacak.

Yapılan toplantılar ve birkaç gündür siyasilerin yaptıkları açıklamalar, kiliselerin kamulaştırma kapmasına alınmayacağı yönünde, ama Resmi Gazete’de tüm olarak kamulaştırılan parseller ilan edildikten sonra bu beyana güvenilmesi elbette geçmiş tecrübe ile dayanarak mümkün değil.

Sennur Baybuğa

(BasNews)

Bültene kayıt ol