Yine de bir 8 Mart yazısı

07.03.2016 - 10:15
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Yapmak istediğim aslında bir 8 Mart yazısı yazmak. Gazetenin çıktığı tarih 8 Mart’a rastlıyor olduğu için tabi ki, yoksa aklıma nereden gelsin. Bu ülkede çevresini izleyerek yaşayan bir kadın olarak böyle bir sorumluluk duymamın geçmişimle de belki ilgisi var, bunu bir tür vicdani borç haline getirdiğim söylenebilir. Olası ki her yıl olduğu gibi -bayılıyorum bu girişe- İstanbul'un kadınları iki etkinlik yapacaklar, birisi Kadıköy'de, ağırlığı mor ve sarı kırmızı yeşil renklerde ve bol erkek posterli, sloganlı, biri de Beyoğlu'nda gece yürüyüşü adı altında, korteje girmeye çalışan erkeklere bağırarak.

Siyasetin her alanda kendine nasıl hapsolduğunun ortada olduğu, kendini sadece iktidara göre tanımlayan muhalefet ediş biçimimizin iktidar ve muhalefette yer alan sınırlı kadrolar dışında hiç kimseye bir şey söylemediği ve bana da sorarsanız asla söylemeyeceği şu dönemde kadın hareketinin kendi yolunu açabilmesi mümkün mü bilmiyorum.. Kadın ideolojisi dilini yitirmiştir. Emek/sermaye çelişkisi/kadın meselesinin sınıfsal neden ve temellerini artık görünmez kılınarak, siyaset alanında yaşanan olumsuz deneyimler kadın siyasetinin de kendi içinde ve dilinde problemli bir gidişata doğru yol almaktadır.

Geçen yıl, Avrupa’da yayınlanan Özgür Politika Gazetesi’nde Kürd kadın hareketinin bugününe ilişkin olarak yapılan bir röportaj okumuştum. O yazıda, Türkiye'de kadın hareketinin gelişiminin ve bu gününün Kürd kadın hareketinin verdiği mücadele ile mümkün olduğunu iddialı bir şekilde ifade eden yazar, savaşan Kürd kadını dışında, kadınlık durumuna dair tek bir cümle kurmadan iki koca sayfaya kadın hareketi yazısı döşenmişti. Son yıllarda muhalefet eksenimizin Kürd hareketi ile birleştiği ve tüm bildiklerini yeniden gözden geçirip başka lügatlardaki kelimelerle yeniden tanımlanmaya başladığı bir hakikat, evet ve Türkiye kadın hareketinde, kendini teslim alanları açısından bakıldığında kolaycı bir şekilde burada bu cesur yorumu hiç de boşa çıkarmadığını görüyorum.

8 Mart mitinglerinde taşınan pankartlar, fotoğraflar ve kimi atılan sloganların katılımcıların çoğunun kadın olması dışında esas ve ideolojik olarak kadın hareketinin kendisi ile çok da ilgisi olmadığın tekrar söyleyeceğim. Savaşan, elinde silah tutan güzel kadınların fotoğraflarının başka memleketlerde yayınlanan dergilere kapak olduğu son iki yılımızı düşünürseniz ve tüm muhalefet biçimlerimizi yan yana koyup değerlendirirseniz belki anlayışla karşılamanın mümkün olduğu bir tablo ortaya çıkıyor, kadının da tıpkı genç gibi tıpkı erkek gibi tıpkı anne gibi savaş muhalefeti ile ona benzer ilişki kuranının politikleştirildiği, diğer alanlarda görmezden gelmeye devam edildiği acımasız terminatör bir dönem yaşıyoruz. Erilliğin siyasetin her alanında ve üzülerek söylüyorum hatta kadın hareketi alanında kurduğu hegemonyanın bizzat kadınların kendileri tarafından savunulan mevzi haline gelişi, yakında kadın-erkek meselesini toptan çözecek gibi görünüyor.

Siyaseti domine eden muhalif alanlarımızda kadının savaşın sembolü, özendiricisi, silahsız özgürleşmezi, silahla güzelleşmişi olarak takdiminin kadın hareketine, kadının bizzat kendi özgürleşmesine bir katkı sağlamaktan uzak, aksine bin yıllardır tam da kendinden istenene doğru hem de rızaen bir sapmaya yol açtığını düşünüyorum. Bunun kadınlar tarafından ve bizzat kadınlarca yazılan yazılarda güzellemesinin yapılmasının tehlikesini hemcinslerimin fark etmemiş olmasını üzüntü ile karşılıyorum ve sabırla izliyorum. 

Bültene kayıt ol