Cizre'nın ahı çıkar elbette aheste aheste

Hepimizin gözlerinin içine baka baka yalan söyleyerek ve göstere göstere, başta Cizre olmak üzere Kuzey Kürdistan'da anne karnındaki bebekten 80 yaşındaki yaşlı insanlara kadar yüzlerce sivili katlettiler ve katletmeye de devam ediyorlar.

1990'larda Özgür Gündem, Özgür Ülke gibi gazetelerin yazabildiği katliam haberlerini, sosyal medyasından ve kısıtlı da olsa birkaç televizyon kanalı üzerinden Cizre milletvekili Faysal Sarıyıldız'ın olağanüstü ve cesur çabaları sayesinde anbean tüm dünya duydu, öğrendi.

Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılından bu yana hangi parti ya da yönetici başa gelirse gelsin, dönüp dolaşıp Kürtleri katlederek dize getirmeyi kendilerine görev bellediler. Ancak her seferinde kendi küllerinden yeniden dirilmeyi bilen Kürt halkı, en temel insani taleplerinden vazgeçmedi, hakkını aramaya devam etti. 30. büyük isyanın adı PKK oldu. 1984'den bu yana kimi zaman düşük, kimi zaman yüksek yoğunluklu bir şekilde devam eden bu “kirli savaşta” 40 bini aşkın insan öldü.

İşte bugün Cizre'de yaşananlar; göremediğimiz, kitaplardan, gazetelerden okuyarak ve büyüklerimizden dinleyerek öğrendiğimiz, geçmişte yaşanan katliamların nasıl bir vahşet ve insanlık dışı uygulamalar olduğuna dair bizlere fikir vermiş oldu.

Daha önce de belirtmiştim* bir kez daha tekrar edeyim; “Suriye'nin kuzeyinde yeni bir oluşuma asla müsaade etmeyeceğiz” diyen Erdoğan ve şürekasının sözlerinin hiçbir hükmü kalmamıştır. Rojava'da fiilen var olan özerk yönetim, yakında resmi olarak da kendisini dünyaya kabul ettirecektir, ardından da Kuzey Kürdistan bölgesindeki özerk yönetim isteği öyle ya da böyle gündeme gelecektir. Bu realiteyi iç savaş girişimleri ile en fazla erteleyebilirler ama engel olamayacaklardır. Hırsızların ve katillerin oluşturduğu bir ittifak olarak AKP-Saray-Ergenekon üçlüsünün Cizre'den Silopi'ye, Silvan'dan İdil'e K. Kürdistan'da estirdiği devlet terörü de buna engel olamayacaktır.

Askeri vesayete karşı ağlaya ağlaya iktidara gelen bugünkü AKP ve saray efradı; tanklarla-toplarla yüzlerce sivili katlederek aslında Kürtlerden daha çok Türklere ve batıda yaşayan barış isteyenlere mesaj vermektedir. En büyük korkuları, Kürtlerin barış ve bir arada yaşama isteğine güçlü bir sesle Türklerin ve batıda yaşayan diğer halkların el uzatması ve bu çağrıya sahip çıkmasıdır.

Önce Suruç sonra Ankara'da gerçekleştirilen katliamların devamı niteliğinde olan ve Cizre ile sembolleşen bu son katliamların sorumluları bellidir ve elbette hesabı da sorulacaktır. Cizre'de kurulan kriz masası ve benzeri insan hakları kuruluşları aracılığı ile otopsi raporları üzerinden kayıtlara geçirilen tutanaklar, bugün sadece birer tutanak olarak gözükebilir. Yaşananlar, görüntüler eşliğinde raporlaştırılarak AİHM'ne sunulmuş durumda. Bugün iktidarın en iyi yapabildiği “şantaj ve tehdit” politikası, kendi müttefikleri olan AB ve ABD üzerinde pek de etkili değildir, aksine bıkkınlık ve gına getirmiştir. (Erdoğan'ın “mülteci kozunun” aslında Paris'te IŞİD'in düzenlediği katliam gibi yeni katliamların AB ülkelerinde yaşanabileceğine dair bir tehdit olduğunu anlamamak saflık olur) Merkel'in mülteci meselesi konusundaki tavizleri ve (en nihayetinde siyasi bir kurum olarak) AİHM'nin Kuzey Kürdistan'da devletin işlediği savaş suçlarına gözünü kapaması, tahminim odur ki, geçici bir durumdur. Unutulmamalıdır ki, gün gelecek bugünkü raporlar ve tutanaklar kaymakamından valisine, bakanlarından başbakanına, cumhurbaşkanından komutanına kadar insanlık suçu işleyen herkesin karşısına mahkemelerde iddianame olarak çıkacaktır. Öte dünyada falan değil, bu dünyada katiller henüz ölmemişken yaşıyorken olacak, yargılanacak ve işledikleri insanlık suçlarının hesabı tek tek sorulacaktır.

Bizler de bunun bir an önce gerçekleşmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Bu topraklarda barış içinde bir arada yaşamı inşa etmek için elimizden geleni ardımıza koymayacağız.

Bu da size dert olacak!

S. Şeref Işıldak

* http://marksist.org/icerik/Yazar/2308/Suriyeye-savasa,-Rojavayi-isgale-hayir

Köşe yazarının diğer yazıları