Kırım, Hasankeyf'te devam mı edecek?

08.02.2016 - 14:05
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Bu coğrafyada öldürülen ve yok edilenin sadece insanlar değil. İnsanlığa dair ne kadar kıymet varsa tümü teker teker gözlerimizin önünde yok ediliyor.

DAİŞ  çetelerinin işgal ettikleri ve katliam yaptıkları şehirlere girdiklerinde daha insana ulaşmadan, insanlığa ait ortak kıymetlere saldırdığını ve tarihi yok ettiğini gördük, Irak’ın işgalinde de  da böyle oldu, Mısır’da da, Suriye’de de birbirini öldürmeye başlayan insan evladı kendi değerlerini de acımasızca yok etmekten çekinmedi. Talan, yok etme, nüfusla oynama ya da bunun hesabını yapma, insanı kendi derinliğinden ve köklerinden kurutma bir devlet siyaseti haline geldiğinde ve kasasına giren, üstüne çökeceği ekonomik değeri kullanmaktan başka derdi de olmayınca ortaya çıkan tablo alalade bir terör örgütünün yapacağından daha vahim sonuçlar doğuruyor elbette.

Yıllardır GAP adı altında Kürdistan’ı ‘bir cennete çevirecek’ sulanmış tarlalar olduğu, tarımsal ürünlerin boy boy attığı bir cennet vatan projesi var, sönümlenmiş olsa da ajitasyonu hala var. Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde kurulmuş 50 kadar barajın ve 30 hidroelektrik santralinin Kürdistan’ın doğal zenginliklerini sular altına gömeceği ve orada yaşayan halkın yaşam alanlarını terketmek zorunda kalacağını kimse hesaplamamış olamaz bu proje kotarılırken. Projenin en önemli barajlarından olan Ilısu Barajı tamamlandığında, yapıldığı alanlarda yol açacağı kati olan ekolojik, arkeolojik ve sosyal yıkımdan dolayı yıllardır yoğun bir tepki ile karşılanıyor bölgede yaşayan halk, yani bölgenin sahipleri tarafından.

Türkiye ekonomisine neredeyse hiç katkı sunmayacak baraj projesi nasıl bir inatlaşmadır bilinmez ama altında bırakılmak istenen tarih ve arkeoloji su ile adeta talan edilmek isteniyor. Geçtiğimiz ay HDP Batman Milletvekili Acar Başaran meclise bir soru önergesi verdi ve baraj altında kalacak en kıymetli tarihi hazinelerden Hasankeyf’in, UNESCO’nun  koruma listesine alınması için bakanlığın herhangi bir başvuru yapıp yapmadığını sordu meclise. Bu arada UNESCO’nun Dünya Mirası Merkezi Direktörü Mechtild Rössler, Türkiye'nin, Ilısu Barajı göl suları altında kalacak olan antik kent Hasankeyf için Dünya Mirası Listesi'ne başvurmadığını açıkladı. UNECO’nun aradığı 10 kriterden 9’unu karşılayan Hasankeyf’in Dünya Mirası Listesi’ne alınması başvurusu yapılmamış anlayacağınız. Neden yapılmamış, çünkü arkaik yönetimin tarihle hele ki orada tarihi oluşturan tüm yaşamış yaşayan halklarla problemi var, insanlığa ait  kıymetler ile problemi var.

Dicle Nehri üzerinde kurulan Ilısu Barajı ve HES Projesi 1996 yılında yatırım programına alındı. Ancak Çevre Etki Değerlendirme’sinden (ÇED) Ilısu Barajı’nı muaf tutmak için 1993 yılında programa alındığı söylenerek bizi kandırmaya çalıştılar. 2011 yılanda TMMOB açtığı dava ile Danıştay, Ilısu Barajı’nın yapımına ‘ÇED gereklidir’ kararı verdi, proje geçici olarak da olsa durdu. Ancak ÇED’in yeniden düzenlenmesiyle projeye tekrar başlandı. Yeniden başlatıldı. Gözümüzü karartmıştık, orası yok edilecekti. En son geçtiğimiz haftalarda  Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın içine sokuşturularak, torba yasa ile  proje yasalaştırıldı. Ilısu Barajı projesi kapsamında Hasankeyf İlçesi’nin taşınmasına ilişkin madde de torba yasaya eklendi. Orası boşaltılacak! Barajın tamamlanması için 200 köy, mezraları ve Hasankeyf ilçe merkezinin boşaltılması gerekiyor. Kamulaştırılan tüm köylerdeki halkın göçmesi isteniyor. Düşük kamulaştırma bedelleri ellerine tutuşturulan insanlara, ’sizi ve tüm kıymetlerinizi böyle yok ederiz’ deniyor. 

İşin özü:

1- Binlerce yıllık tarihi

2- Bugünün yaşam kültürünü ve sosyal dokuyu

3- Bitki örtüsü ve hayvan yaşam alanlarını

4- Kürdistan bölgesindeki önemli tarım alanlarının ve suyun kullanımı yok edecek bu projenin bir tarım siyaseti olmadığı, talan siyasetinin devletçe ifa edilen bir başka kırım olduğu ortada.

Suyu tutarak bir halkın değerleri yok edilemez.

Sennur Baybuğa

(BasNews)

Bültene kayıt ol