Hayaller Halep ve Şam, gerçekler Cenevre

26.01.2016 - 10:38
Şeref Işıldak
Haberi paylaş

Neo-Osmanlı ve Pan-İslamist hayallerle dünyayı analiz etmeye çalışan AKP iktidarı için çözüm sürecinin başlangıç nedeni ile bitiş nedeni aynıdır: Rojava'da Kürtlerin kendi özerk yönetimlerini ilan etmeleridir.

2013 Newroz'unda ilan edilen çözüm sürecinin kimilerine göre başlangıcı Aralık 2012 sonunda Hakan Fidan ile Abdullah Öcalan arasında İmralı'da gerçekleşen görüşmedir. Kimileri ise bu tarihi daha geriye çekerek Eylül 2012'de Öcalan'ın Suriye'deki gelişmelere dikkat çekerek Erdoğan'a gönderdiği bir mektupla başladığını belirtiyor.

Tam tarih veremesek bile açık olan şudur ki; Temmuz 2012'de Rojava'daki Kürt halkının ayaklanarak rejime ait bütün kamu binalarının denetimini ele geçirmeleri ve kendi özerk yönetimlerini ilan etmeleri ve ardından da rejim güçlerinin bölgeden çekilmesi sonrası dengeler değişti. Rojava'da 20 seneyi aşkın bir süredir yaşayan ve bugün görüldüğü üzere oldukça derin izler bırakan Öcalan'ın elini de konumunu da güçlendirdi. Eyüp Can ve Cengiz Çandar gibi, yazılarında Kürdistan coğrafyasını daha çok Türkiye'nin “hinterlandı (arka bahçesi)” olarak gören bakış açısı, aslında Erdoğan ve devletin de resmi bakış açısını temsil etmektedir.*

Mart 2014 yerel seçimleri sonrası balkon konuşmasında “Suriye ile 3 senedir savaş hâlindeyiz” diyen Erdoğan'ın ağzından çıkan bu sözler bir itiraftı da aynı zamanda. Bu savaşta birçok farklı örgütü ve yapılanmayı “MİT TIR'ları” vesilesi ile (ticari ve siyasi amaçlarla) vekaleten kullandıklarını da dünya alem gördü. 

Kobanê direnişi, tüm dünya nezdinde bir tür turnusol kağıdı özelliğine sahip oldu. Herkes tarafını belli etti. Emperyalist bloklar arasında doğan çatışmalar ve gerilimlerin yarattığı çatlaklardan hızla akmasını bilen Kürtler de, kendi mücadelelerini tüm dünyaya duyurdu, halkların desteğini ve sempatisini kazandı. Belki farkında değiller hâlâ ya da kafayı kuma gömmeyi tercih ediyorlar ancak dünyanın genelinin gözünde Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin izlediği siyaset doğrudan ve/ya dolaylı IŞİD/Nusra/Ahrar-u Şam destekçiliği olarak yansıdı.

Bugün gelinen noktada daha açık ve net olarak gözüküyor ki, Rojava’da yenilginin kaçınılmaz olduğunu gören Türkiye, süratle barış sürecine son vererek, bugün bütün vahşeti ile Cizre’de devam eden Kuzey Kürdistan’daki devlet terörünün startını verdi. Yani mesele sanıldığı gibi “hendekler” değildi, artık uluslararası bir sorun olarak bütün ağırlığı ile Kürt sorunu kendisini ortaya koydu. Geçtiğimiz hafta sonu ABD devlet başkan yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye, ABD Dışişleri bakanı John Kerry’nin Suudi Arabistan ziyaretleri, Cenevre’de dün düzenlenmesi planlanan görüşmelere katılımcılar konusunda diplomatik bir ikna turu idi. Hatta Biden’ın “Batılı müttefiklerimiz sizi NATO’dan atmayı istediler, biz karşı çıktık” sözlerinde de, üstü örtülü bir tür tehdit havası, “bizden başka size sahip çıkacak kimse yok mesajı” sezinlenmiyor değildi. Daha düne kadar, Kürtlerin Cenevre masasında olmasına her koşulda karşı çıkan Davutoğlu, “çevir kazı yanmasın” siyaseti izleyerek, CNN International’da katıldığı bir programda “Biz Kürtlere değil PYD’ye karşıyız” dedi. Ancak bu tür söylemlerin ne içeride ne de dışarıda artık pek bir geçerliliği kalmamıştır.

BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan De Mistura’nın, 29 Ocak tarihine ertelenen Cenevre Zirvesi için PYD’nin eş başkanı Salih Müslim’e de bir davetiye gönderdiği bazı basın kuruluşlarının haberlerine yansıdı. Türkiye’nin muhalefeti nedeni ile Mistura’nın basın sözcüsünün Salih Müslim’e “isminizi çekerseniz sorun kalmaz” dediği de kulislere düşen haberler arasında.

Salih Müslim ile ya da onsuz, PYD ismi ile ya da Suriye Demokratik Güçleri adı ile olsun, sahada savaşan ana güçlerden birisi olarak Kürtlerin, 29 Ocak tarihine ertelenen Cenevre’deki masada olmasını engellemek oldukça zordur artık.

Bu İmralı’dan, “söyleyin başbakana (bn. Erdoğan’a) Rojava bizim kırmızı çizgimizdir, Kobanê düşerse süreç de sona erer” diyen Öcalan’ın, Erdoğan ve yönetimine karşı ilk raundda elde edeceği bir zafer anlamına gelecektir. Devletin panik ve telaş ile Cizre’den Silopi’ye, Nusaybin’den Dargeçit’e sürdürdüğü terörün sebebi de budur.  

Şeref Işıldak

*http://arsiv.marksist.org/yazarlar/seref-isildak/12423-rojava-baris-surecinin-neresinde

Bültene kayıt ol