Gündelik hayatın cenaze pratikleri

26.01.2016 - 09:20
Ferhat Kentel
Haberi paylaş

Beyaz bayrağın anlamı nedir?

“Ben düşman değilim; ben savaşan birisi değilim; elimde silah yok” gibi anlamları vardır, değil mi?

Peki ellerindeki beyaz bayraklarla cenaze toplayan insanlara neden ateş edilir?

Sosyal medyada bazı görevli akıllar, “PKK ceset biriktiriyor; daha sonra ‘devlet toplu katliam yaptı’ demek için bir nevi hazırlık yapıyor” diye kampanyaya başlamışlar.

Sivil toplum örgütleri Sur’un içine girip, günlerdir orta yerde yatmakta olan çocukların, yaşlıların cenazelerini toplamak için Vali’den izin alıyor ama ilgili yerdeki tim komutanı "Vali'nin sözleri beni bağlamaz" diyor.

Sivil toplum örgütsüz insanları da sokakların içinde pazarcı arabasıyla yerlerden cenazeleri topluyorlar.

“Hah şurada da var bir tane... İleride iki tane... Yan sokakta da var... Buraya gelin, battaniyeyi getirin...”

Peki, neden sivil insanların ceset toplamasına izin verilmiyor? Sokaklarda ceset birikmesi, birilerinin “psikolojik harbinin” parçası mı yoksa? Hangilerinin?

Ya da kafasından ip bağlanan bir adamın cesedinin polis aracının arkasına bağlanıp, küfürler eşliğinde yerlerde süründürülmesi...

Bir zamanlar dağda öldürülen PKK’lilerin kulaklarını kesip, kimlik kartları için kullanılan PVC ile özenle kaplanıp, hediye olarak memlekete yollandığını duyardık.

Geçtiğimiz aylarda çırılçıplak soyulan bir kadın bedeninin Emniyet’in önünde sergilendiğini, görmüştük.

Sonra bir de ara sıra PKK’lilerin gömüldükleri mezarlıkların tahrip edildiğine dair haberler de alıyoruz. Bunun sebebi nedir acaba?

Sonra gene geçen ay öldürülüp, haftalarca bekletildikten sonra bulunan cesetler... Öldürülen bir adamın babası oğlunun halini anlatmış: “kafası yok, tamamen yakılmış, karnı deşilmiş, bağırsakları dışarıda; sağlam kalan tek uzvu sağ kolu”... Söyleyecek söz bulamamış adam. “Onur, namus, ahlak adına bir şey” diyememiş; “vahşettir, hiçbir dinde böyle bir zulüm yoktur, cenazeye işkence günahtır" demeye çalışmış...

Son Türk devletinin bekası için savaşanların sonuna kadar arkasında duranlara bu laflar bir şey ifade ediyor mu acaba?

Bildiğimiz kadarıyla o cesetler yaşarken, kimselerin kafasını, kolunu kopartmamıştı... Ama hadi diyelim ki, o ceset içinde bir can taşırken, vatana millete isyan etti; gene de cesetten neden bu kadar çok korkar bütün bu savaş kampı? O adam öldükten sonra nasıl bir zarar vereceğinden korkuyorlar ki, bu raddeye varacak şekilde cesedi tahrip ediyorlar?

Oysa bu topraklarda dinli dinsiz herkes bilir ki; tersini bin bir kere tembih eden birkaç ateist dışında bütün cenazeler cami, kilise, sinagog gibi mabetlerde kaldırılır. Çok tanınanı olmayanların cenaze namazlarına bile cami cemaatinden çıkanlar saf tutar. Tabut mezara eller üzerinde götürülür; toprağına herkes bir kaç avuç toprak atar. Yas tutulur, helvalar pişirilir, ağıtlar yakılır; ölenin yakınları acılarını bu “sosyal” cemaatle bir nebze olsun bastırırlar.

Bu topraklarda ölen insanın üzerinde bırakın tepinmeye, kafasını kolunu koparmaya; arkasından konuşmaya bile cesaret edilmez. Bu inancın doğru olmadığını söyleyerek, ölen insanlara küfretmeye devam eden yazar Hasan Karakaya’nın bile arkasından pek kimse konuşmadı.

Sonra Adli Tıp Yönetmeliği’nde “kamu düzeninin bozulabileceği, toplumsal olaylar meydana gelebileceği ya da suç işlenebileceği değerlendirildiği takdirde cenazeler, defnedilmek üzere mülki idare amirliğine teslim edileceği” yönünde bir değişiklik yapıldı.

Peki hani yas tutma hakkı? Kendi inançlarına göre defnetme hakkı?

Ya da cesetler üzerinde bu kadar çok tepinme meraklısı bir takım insanların bu cesetler üzerindeki tasarruflarının delilsiz ve cezasız kalması anlamına da gelmesin bu yeni yönetmelik?

Kabusun gündeliği... Her insanın bir gün tadacağını bildiği için, bin yıllardır biriktirdiği, insan neslinin devamlılığına tutunan, bunu arzuladığını anlatan bir hayat şiirinin; bu şiirin ritüellerinin yok edildiği bir kabus...

Ferhat Kentel

[email protected]

(Basnews)

Bültene kayıt ol