Devlet, onur, şeref

17.01.2016 - 12:16
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Yine siyasetin hukuk silahı ile yönlendirilmek istendiği günlerden geçiyoruz, hukuk dedi isek, sadece bir ‘meşru’ cezalandırma aracı olmaktan öte işlev görmeyen devlet sopasından bahsediyorum tabii.

Malum, memleketin akademisyenleri, birkaç gündür ‘bu suça ortak olmayacağız’ başlığı ile yayınlanan bildirideki imzalarından dolayı soruşturma ve gözaltı tehdidi altındalar. Ülkenin her yanında -görünen o ki öncelikle büyükşehirler dışındaki üniversitelerde- metine imza atan akademisyenlerle ilgili soruşturma başlatılıyor. Basında yazdığına göre TCK 301 ve TMY 7. Maddesi uyarınca açılan bu soruşturma çerçevesinde de ‘gözaltı’ işlemleri başlamış durumda. Burada teknik olarak gözaltı değil, ifadelerine başvurmak için savcılığa götürülme olduğunu varsaydığım bir durum var. Neyse ne, oralardan başlayıp esas olarak imzacı akademisyenler üzerinde bir panik ve korku havası yaratılmak istendiği belli.

Akademisyenler, altına imza koydukları metinde özetle, ‘Sokağa çıkma yasakları, sivillerin yaşadıkları bölgelerde kullanılan ağır silahlar ve bunların sonuçlarının imzacısı olduğumuz uluslararası sözleşmelere ve insan hakları hukukuna aykırı olduğunu ve devletin bu uygulamalardan derhal vazgeçmesini, insan hakları sorunlarının tespiti ile bunların giderilmesini, zararların tazmin edilmesini, müzakere koşullarının hazırlanmasını ve devletin vatandaşına uyguladığı şiddete ortak olunmak istemediğini’ söylüyorlar.

Sultanahmet’teki terör saldırısının hemen arkasından Cumhurbaşkanı’nın TV kanallarında linç ettiği ve hainlikle ve müsvedde olmakla itham ettiği akademisyenler bunu söylemişler. Bu insanların tümü de bu ülkenin vatandaşları ve bu ülkenin üniversitelerinde bizim çocuklarımızı yetiştiriyorlar, onlara hayatı öğretiyorlar, bilim yapıyorlar. Tersinden bakarak, devletin şiddetine evet sivil alanlarda hak ihlallerine evet ağır silahlar kullanılarak kadın çocuk demeden çatışmanın orta yerinde bırakılan katliamlara evet müzakere masasına oturmayın, varın savaşın ve siviller ölmeye devam etsin ve uluslararası sözleşmelerdeki yükümlülüklerinize uymayın mı deselerdi? O zaman Türkiye Devleti’nin onurunu korumuş mu olacaklardı hep birlikte?

TCK 301 şöyle diyor; (1)Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi 1. fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz. (4)Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

Terörle Mücadele Yasasının 7/2 Maddesinde ise, ‘(Değişik ikinci fıkra: 11/4/2013-6459/8 md.) Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’ deniyor yine özetle.

Devlete sivil alanlarda ağır silahlar kullanma hususunda uyarıda bulunan bir metinden terör örgütü propagandası yapmak suçu çıkar mı, ya da bu bildiri metninde bir terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemleri meşru gösterilmiş midir?

Devlet bildirinin içeriğinde yasal olgusal doğruları iftira olarak nitelendirmedi, hayır sivil alanlarda ağır silahlar kullanmıyoruz, sokağa çıkma yasakları iddiası iftiradır, silahlarımız çocukları öldürmüyor demedi, aslında belki de bu akademisyenler hakkında ‘iftiradan’ dava açmaya kalksalar uluslararası alanda itibarları artardı.

Bu imzacılara Türkiye Devleti’nin onurunu korudukları için tüm insanlık ailesinin önünde teşekkür borçlusu durumuna düşmeyelim bir gün?

Sennur Baybuğa

(BasNews)

Bültene kayıt ol