Avrupa’dan notlar

11.01.2016 - 11:11
Memet Uludağ
Haberi paylaş

Bu hafta Avrupa’nın gündeminde yine büyük oranda mülteciler vardı.

Gelecek ile ilgili tahmin yapmak riskli bir iştir ama anlaşılan o ki, Avrupa Birliği (AB) mülteci krizini en azından kendi topraklarında çözmeyeceği gibi, daha da karmaşık ve mülteciler için kötü bir hale getirecek.

Haftaya Almanya’nın Köln şehrinde yılbaşı gecesi kadınlara yapılan iğrenç cinsel/fiziksel saldırı haberleriyle başladık. Ama beklendiği üzere, bu geçmişten gelen, sistematik ve yerli bir sorun olarak değil, tamamı ile göçmenlerin, sığınmacıların, daha doğrusu Arap ve Kuzey Afrika’dan gelen sığınmacıların getirdiği bir sorun olarak tartışıldı. Köln’de meydana gelen saldırılardan ana akım, merkez sağ, merkez sol, ırkçı, neoliberal medyanın çıkardığı sonuç AB’nin bugüne kadar yaptığının (onlar yapılmadığını iddia etseler de) daha da fazlasını yapması gerektiği idi.

Suçlu bulunmuş, karar verilmiş sıra adımların atılmasına gelmişti: Mültecilerin gelmesini tamamen durdurmak ve gelenleri sınır dışı etmek.

PEGIDA, Almanya için Alternatif gibi ırkçı örgütlere, Çek Cumhuriyeti, Macaristan gibi ülkelerin islamofobik devlet başkanlarına, İsveç, Danimarka parlamentolarına gün doğmuştu. Söyledikleri şeyler, ırkçı propogandaları Guardian gibi gazetelerde bile referans gösterilmiş ve böylece Avrupa’da kadınlara yönelik şiddetin nedeni yüzlerce yıl sonra bulunmuştu: Arap, Kuzey Afrika’lı mülteciler. Ama hazır gündemdeyken, bu işin içine Avrupa’da yaşayan göçmenler de katıldı ve suçlu kitlesi genişletildi.

Mültecilere, göçmenlere, tüm azınlıklara saldırma fırsatı bulan, kadın düşmanı, cinsiyet ayrımcısı, maço, LGBT nefretiyle dolu, işçilere-sendikalara düşman tüm ırkçı-faşist cepheler bir anda bu kesimlerin ağababası kesildiler. Başından başörtüsünü zorla aldıkları, hamile karınlarına tekme attıkları, camilerine saldırdıkları kadınları saymazsak artık Avrupa kadınları bu erkeklerden sorulacaktı.

Oysa ki, AB Temel Haklar Komisyonu olan FRA’nın 2014 yılında, 42 bin Avrupa’lı kadınla doğrudan görüşerek hazırladığı ‘Kadınlara Yönelik Şiddet Raporu’ istisnasız tüm AB devletleri tarafından hasır altı edilmişti. Bu rapor AB tarihinin bu konuda en geniş çaplı araştırmasıydı.

Sonuçlar korkunç. 15 yaş üstü dönemde partneri, ailesindeki veya tanımadığı erkekler tarafından cinsel/fiziksel şiddete maaruz kalmış kadınların oranı %33. Bu AB ortalaması. Bu rakamlar bazı AB ülkerinde şöyle: Danimarka: %52, Finlandiya: %47, İsveç %46, Hollanda %45, Fransa %44, İngiltere %44, Belçika %36, Almanya %35. En düşük oran %22 ile İspanya’da. Avrupalıların, Avrupalı kadınlarla, bir Avrupa sorunu üzerine yaptığı bir araştırma bu.

Bu veriler, Köln’de kadınlara saldırıyı yapanların içerisinde Arap, Kuzey Afrikalı, Müslüman göçmenler ya da mültecilerin olduğunu nasıl gizleyemezse, AB ırkçılarının iki yüzlülüğünü de olabildiğinde göstermektedir. Kadına şiddeti sistematik bir sorun olarak değil mülteci düşmanlığının bir gerekçesi olarak kullanan çevrelerin aşağılık iki yüzlülüğü.

Danimarka, İsveç ve Finlandiya mültecileri ‘kadınlara saygı’, ‘cinsel özgürlükler’, ‘AB’de kadın kültürü’  vb konularda eğtimlere sokacakmış. Zira Arap kültürü, İslam vs bu gibi konularda saldırganmış. Saldırı oranlarını %46-52 arasında bir oranda tutarlarsa sorunu çözmüş olacaklar galiba. Ne de olsa ulusal oranları bu.

Ama, bir dakika! Arap Baharı döneminde bu batılı adamlar kadınlara topyekün saldıran rejimlere destek olmuşlardı. Hepsi tıpış tıpış Suudi Arabistan’a gidip Kralın önünde selam durmuşlardı? Demek ki devrimci Araplar, mülteciler ve işçi Müslümanlarda var bu kadına saldırganlık sorunu. Krallar ve diktatörlerde yok.  Ya da başkaldıran Arap Müslüman kadınlar Avrupalı olmadığı için sayılmıyorlar.

Bugünlerde ortalık mülteci düşmanı ve bir anda kadın dostu olmuş ırkçılardan geçilmiyor.

Mülteci deyince terörden bahsetmeden olmaz. Hazır gündemde mülteciler varken, Paris katliamı daha tazeyken ve Charlie Hebdo saldırısının birinci yıldönümü gelmişken...

Mülteciler ve terörizm ilişkini kuran kurana. İstatistik, anket, Wikiepedia düzyinde ‘bilimsel’ çalışmalardan geçilmiyor. Bu konuda da bir sonuca varmış durumda AB. Mültecilerin arasına gizlenmiş binlerce IŞİD teröristi var ve bunları ayıklamak mümkün değil. Dolayısı ile karar da verilmiş gibi: Sınırları tamamem kapatıp gelenleri sınır dışı etmek.

Yaz aylarında söylenen, kimliği, tam sayısı bilinmeyen binlerce AB vatandaşının, AB pasaportları ile uçaklara atlayıp Ortadoğuya gittiği ve IŞİD’e katıldığı idi. Şimdi ise binlercesi gerçekçi ve orijinal olsun diye hayatlarının yolculuğuna çıkarak ta Suriye’den Kos’a oradan da Avrupa’ya geçiyormuş. Hatta bir kısmının yanına kadınlar ve çocuklar verilmiş ki, gerçekçi görünsünler.

Bu IŞİD de ne yaptığına bir türlü karar veremedi gitti. Kâh Suriye’ye çağırıyor, kah botlarla Avrupa’ya gönderiyor.

AB devletleri şu anda keyifliler. Zira asıl konuşulması gerekenler konuşulmuyor.

2015 öncesi 40 bin mülteciye yerleşme hakkı vereceklerini vaad etmişlerdi. 2015 Eylül’de Avrupa halklarıdan gelen feryatların da etkisiyle buna 120 bin daha eklediler. Ancak ırkçı Macaristan hükümeti bu işe taş koyunca Macaristan’dan AB ülkelerine dağıtılacak 54 bin mülteci iptal edildi. Böylece tüm AB’de barınma hakkı verilecek mülteci sayısı toplamda 106 bine düştü. AB yetkilileri alacakları mültecileri tek elle seçeceklerdi ve 2015 sonlarında her ülke binlerce mülteciye barınma hakkı verecekti.

2016 Ocak itibarı ile bu rakam tüm Avrupa’da 272, yani 160 binin sadece %0.17’si fiilen yerleştirilmiş durumda. Bu hızla süreç 2045’te tamamlanır.

Geri kalan 1 milyon mülteci ya kaçak statüsünde ya da kendi başlarına, umutsuz bir şekilde sığınma hakkı elde etmeye çalışıyorlar. Bu yılın ortalarına doğru AB kendi koyduğu kotanın dışında kalanları sınırdışı etmeye başlayacak. Türkiye ile imzalanan Geri Kabul Anlaşması ve 3 milyar Euro’luk pazarlık bu işin altyapısını hazırladı. Bugünlerde sınırdışıların hızlandırılması konusunda çeşitli devletlerden gelen talepler var...

AB ile yapılan mülteci anlaşması Türkiye vatandaşlarına Schengen vizesiz seyahat imkanı sunacak denilmişti. Müjdeli haber diye pazarlanıyor bu Türkiye’de. Mülteci canı üzerinden seyahat serbestliği...

AB’nin serbest dolaşım bölgesi olan Schengen’in geleceği ciddi sallantıda. Pek çok ülkeden sınırların yeniden kapatılması ve geçişlerin kontrol altına alınmasına yönelik baskılar var. Isveç - Danimarka sınırında artık serbest geçişe izin verilmiyor. Pasaport ve kimlik  kontrolleri yapılıyor. Schengen’in artık geçerli bir durum olmadığını söyleyen ve kendi sınırlarını denetlemek isteyen devletlerin sayısı giderek artıyor. Malın ve paranın serbest dolaşımı olduğu, insanlar için sınır kontrollerinin düşünüldüğü bir gündem var AB içinde.

Türkiye’nin vizesiz seyahat hakkı da elbette gündemde. Kim öle kim kala diyerek apar topar verilen bu söz gelecek yıllarda gerçekleşmeyen projeler listesine eklenebilir.

Bugünlerde Avrupa’da göçmen olmak, mülteci olmak, Arap veya Kuzey Afrika görünüşlü olmak keyifsiz bir iş. Ya sapıksın ya terörist ya da Avrupa sosyal güvenlik haklarını ve işçilerin işini çalmaya gelmiş sahtekar.

Bu yazı biraz karamsar oldu galiba. Ama neyse ki Avrupa sadece bunlardan ibaret değil. Başka şeyler de oluyor elbette.

Onlar da başka sefere kalsın.

Memet Uludağ

@Memzers

Bültene kayıt ol