Saray'ın “fantazileri” ve ateş çemberindeki akrepler

30.12.2015 - 10:37
Şeref Işıldak
Haberi paylaş

Erdoğan'ın sözcüsü İbrahim Kalın hazretleri "...dün açık ifadesi kullanılan ayrılma, bölünme, işte öz yönetim, kanton yönetim vesaire gibi fantezilerin de demokratik olgunluk içesinde hareket eden toplumlarda bir karşılığının olmadığını ifade etmek isteriz" diye buyurdu önceki gün.

Yani sadece ilk akla gelen bazılarını sıralamak gerekirse; İspanya'daki Katolonya, Kastilya La Mancha, Asturias, Bask, Partekiz'deki  Azorlar, Belçika'daki Flaman ve Valon bölgesi, Yunanistan'daki Aynazor, Finlandiya'daki Aland Adaları, Moldovya'da Hristiyan Türklerin yaşadığı Gagavuzya, Birleşilk Krallık'a bağlı Galler gibi daha birçok bölgenin halkı demokratik olgunluk içersisinde hareket etmedikleri için, ya da o olgunluğa sahip olmadıkları için kendi özerk yönetimlerini kurmuşlar-mış.

İki omuzunda apoletleri de olsa, tamam işte bizim 90'karın MGK sözcüsü İbrahim Kalın bu diyesi geliyor insanın.

Latife bir yana; bizlerden alınan vergilerle beslenen devletin eli silahlı katilleri, daha doğmamış anne karnındaki bebeklerden 85 yaşındaki yaşlı sivillere kadar ayrım gözetmeksizin katletmeye devam ederken, DTK bu ateş cenderesinde olağanüstü bir genel kurul ile bir araya geldi.  

Sonuç bildirgesinde; Kürt halkının demokratik özerklik talebi yenilendi ve bu talepten vazgecilmeyeceğinin de altı kalın çizgilerle çizildi. Keza balık hafızalı olmayan herkes de hatırlar ki, bu özerklik talebi barış sürecindeki görüşmelerin ana taleplerinden de birisi idi. Yani şaşırılacak bir şey yok aslında ancak şaşırmak isteyen çok.

Başlangıçta bölgede yaşanan son çatışmaların AKP'nin ekmeğine yağ süreceği iddia edilirken, çatışmalar ve sivil katliamlar uzadıkça uzadı. Ve AKP, başta Hüda-Par gibi PKK karşıtı olan örgütlenmeler de dahil olmak üzere bölgedeki hemen hemen herkesi karşısına aldı. 1990'larda dahi, köyler dışındaki ilçe-kasaba büyüklüğündeki sivil yerleşim birimleri günlerce sıkıyönetim altına alınıp tank/top atışına tutulmamıştır.  

DTK Kongresinin Olağanüstü Genel Kurulu sonucunda kesin ve net ifadelerle açıklanan talepler, hareketin kendine ve halka olan güvenini de göstermektedir.

Öte yandan daha önce de birçok kez ifade ettiğim üzere*, Barış Süreci'ne göbekten bağlı olan Rojava'daki gelişmeler hem Rojava'da hem de Kuzey Kürdistan'da Kürt özgürlük hareketinin elini güçlendirdi. Rus uçağının düşürülmesi sonucu Suriye'de tamamen oyun dışı kalan Erdoğan ve stratejik derinlikçi kankasının daha da izole olması bunun tuzu biberi oldu.

(Bu arada yeri gelmişken kısaca belirtmek de isterim; DAIŞ elinden alınan petrollerin 3-5 ayrı aracı-tüccar-kalpazan adına ne derseniz deyin artık aracılığı ile elden ele Güney Kürdistan'a oradan da Türkiye ye "kaçak" olarak pompalanması şimdi değilse de yakın gelecekte ifadelerle/itiraflarla belgelenecektir muhtemelen. Yani "ortada bir belge yok inandırıcı değil" açıklamaları çok erken açıklamalardır kanımca.)

Velhasıl, Rojava'daki gelişmeler ve Kuzey Kürdistan'daki barış süreci, birbirini doğrudan etkileyerek besleyerek büyüttü. Ortadoğu'daki emperyal güçler arasındaki gerilimler ve çatışmaların yarattığı çatlaklardan hızla akmasını bilen Kürt özgürlük hareketi, bölgesel dengelerde etkili bir aktör olabileceğini göstermiş oldu. Uluslararası konjonktürel dengelere bakıldığı zaman, Kürt özgürlük mücadelesinin konumu 1990'larla karşılaştırılamayacak denli büyük ve etkili bir konuma ulaştı. (DTK'nin sonuç bildirgesindeki ifadeleri ve talepleri tartarken bu bölgesel gelişmeleri de görmekte fayda vardır.)

Son olarak; HDP ile aldığı randevusunu iptal eden bir "2. Yıldırım Akbulut vakası" olarak tarihe geçecek olan Davutoğlu, Sırbistan'a hareket etmeden önce yaptığı basın açıklamasında korku dolu bir yüz ifadesi ile çok doğru bir tespitte bulundu.

"Biz bir film senaryosu çeviriyor değiliz. Türkiye ateş çemberinin ortasında, yüzlerce askerimizi, polisimizi şehit vermişiz. Yok çay içecekmişiz de, kaçak çaymış da... Gitsinler çaylarını kimle içeceklerse içsinler. İsterse Kandil'e gitsin çayını içsin, bu film senaristi. Türkiye ateş içinde olacak, etrafımız ateş çemberi olacak, beyefendi kaçak çaydan bahsedecek ben de o masaya oturacağım, öyle mi?" diyor.

Yüzlerce asker ve polis öldü diye haber yapsak bizi topa tutarlardı. Velhasıl, 2. Yıldırım doğru söylüyor. Bir ateş çemberinin içerisindeler.

Ya kuzu kuzu barış masasına oturacaklar ya da bu kafa ile giderlerse ateş çemberine sıkışmış bir akrep gibi** kendi kendilerini sokacaklar.

S. Şeref Işıldak

* http://arsiv.marksist.org/yazarlar/seref-isildak/12544-barisin-adi-rojava

  http://arsiv.marksist.org/yazarlar/seref-isildak/12423-rojava-baris-surecinin-neresinde

  http://marksist.org/icerik/Yazar/2308/Suriye%E2%80%99ye-savasa,-Rojava%E2%80%99yi-isgale-hayir

**  Akreplerin kuyrukları (ki zehirli olan kısımdır) yüksek yağ içerir. Bu içerik yüksek ısıda erir ve kuyruğu dik tutamayan arkadaşın kuyruğu anatomik yapısı nedeniyle kendi kıçına batar. Yoksa onurlu bir davranış falan gösterdiği yoktur.

Bültene kayıt ol