Ama hendekler...

22.12.2015 - 15:09
Şeref Işıldak
Haberi paylaş

Gezi isyanından bu yana toplumu kutuplaştıran siyaset, artık bir sonraki aşamasında geziniyor, kutuplaşan kesimler arasında düşmanlık tohumları ekiliyor. Ve nefret suçları işlenerek her geçen gün daha yoğun olarak işleniyor bu.

Muhalefetin durumu da oldukça vahim. En iyisi "ama hendekler" diye lafa giriş yapıyor. 

Ağızda sakız gibi çiğnenen şu "ama hendekler" diye başlayan cümleleri duymaktan, okumaktan artık gına geldi, tiksinmeye başladım açıkçası. 

Sen iki sene boyunca bir halkı barış süreci diye oyalayıp, "Beni başkan yaptırmayacaklarsa ben de bu hayatı Ergenekon ve JİTEM'cilerin koçbaşı olarak onlara zehir ederim dersen ya da 7 Haziran seçim sonuçlarını "beğenmedim başka getirin" diye elinin tersi ile itersen, elbette bunun sonuçları olacaktır. 1 Kasım seçimlerinin, 7 Haziran seçimleri nazarında bir meşruiyeti benim nazarımda da yoktur, görülüyor ki bu konuda ben de yalnız değilim.  

Öte yandan Türkiye'deki "bağzı muhalif/demokrat" kesimlerin, özerk yönetim talep etmeyi, bunu seslendirmeyi neredeyse bir suç ilan edercesine yargılamasına insan gerçekten şaşırıyor, hayretler içinde kalıyor. 

Oysa ki sadece AB'ne Uyum Yasaları çerçevesinde Türkiye, başta ekonomik özerklik olmak üzere belli başlı maddeler ve alt maddelerde şerh koyarak (çekincelerini belirterek) özerkliğe evet demiştir. "Avrupa Yerel Yönentimler Özerklik Şartı ve Bölgesel Demokrasi için Başvuru Çerçeve Belgesi"ne uyum sağlayacağı vadinde bulunmuştur, yani ortada "illegal" bir durum yoktur. Ama mesele üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu için, bu çakma demokratlar ve tatlı su muhalifleri "...ama hendekler, ama nerden çıktı bu özyönetim" demeyi tercih ediyor . 

Yaşananı olduğu gibi söylemekte fayda var, durum her geçen gün daha da vahimleşiyor. Hâlâ lokal düzeyde (Silopi, Cizre, Nusaybin, Sur, Dargeçit) seyretse de bir iç savaş yaşanıyor. Devlet, en basit tanımı ile faşist yönetimlerin ve diktatörlüklerin uyguladığı manada "kolektif cezalandırma" yolu ile Kürtleri terbiye edebileceğine inanıyor. Oysa sıktığı her kurşun, öldürdüğü her yeni can, kendisine olan nefreti daha da büyütüyor. Ve son günlerde çokça dillendirilen "Kürtlerin duygusal kopuşu" denilen olgu, uzun vadede köklü bir kopuşun kapısını aralarsa kimse şaşırmamlıdır kanımca. 

1990'larda JİTEM/Ergenekon eli ile köyler boşaltılıp siviller katledilirdi, şimdi o köylerden kasabalara ve ilçelere gelen sivil halkın çocukları-torunları, JİTEM artıklarından ve 17-25 Aralık hırsızlık operasyonu sonrası can havli ile bu katillerle nikah tazeleyen Erdoğan etrafında koalisyon oluşturmuş gladyo artığı cinayet şebekesi tarafından katlediliyor, göçe zorlanıyor. Ancak, bölgesel ve uluslararası konjonktürel durum ve dengeler artık 1990'lardaki gibi değildir. Uluslararası dengeler Kürtler lehinedir. 

Ama gel gör ki, hâlâ Osmanlı rüyaları gören ve AK Gençliğe hitaben "çehrenizde şehitlik mertebesi görüyorum" diyen bir boşbakan var. Adam alenen "iç savaşa hazırlanın, ölmeye hazılanın" vaadinde bulunuyor tabanındaki gençliğe. Bu, uzun süre devam ettirilebilecek bir siyaset değildir. 

Batıda barışın sesi yükseltilmediği sürece, pan-islamist ve neo-osmanlı hayranlıklarına dayalı maceraperest ve sonu kan ve acı ile bitecek hüsranlardan kurtulunamaz. 

Toplumsal tepkileri bağlamında Türkiye'nin batısındaki muhalefeti toprağa benzetmişimdir genelde. Erken ısınır ve erken soğur, tıpkı Gezi isyanındaki gibi. 

Ama Kürdistan'daki muhalefet ise taşı çatlatacak kadar sabırlı bir su gibidir. 

Geç ısınır. Ama ısındı mı hemen soğutamazsınız, geç soğur...

S. Şeref Işıldak

Bültene kayıt ol