Tarih ölmeden öteki ölmez

13.12.2015 - 14:46
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

40 yıldır süren kirli savaşın coğrafyasında, profesyonel katillerle, faili meçhul cinayetlerle derin devletin yarattığı  insani tahribatlarla, bunlara maruz kalma pahasına uğraşan, deyim yerindeyse kelle koltukta hukukçuluk yapmaya çalışan, har daim saygı ile hatırlayacağım sevgili Tahir Elçi’nin "Biz Diyarbakırlılar olarak Diyarbakır Barosu olarak tarihi değer ve eserlerimize insanlığın bin yıllık emeğine birikimine bu kadim şehre sahip çıkalım. Biz buradan çağrı yapmak istiyoruz. Biz bu tarihi bölgede bir çok medeniyete beşiklik etmiş ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede insanlığın bu ortak mekanında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz” sözleri ile yaptığı basın açıklamasının devamında katlinin, hepimize bırakılmış, sorumluluk yükleyen bir başka sebebi de olduğunu düşünüyorum. Tahir Elçi, Kasım ayında Sur ilçesinde meydana gelen çatışmalarda ayakları zarar gören, Şehy Mattar Camii ya da Dört Ayaklı Minare Camii ismi ile bilinen, yüzlerce yıldır orada öylece duran caminin ayaklarının dibinde öldürüldü 28 Kasım sabahı, hepimize Diyarbakır’ın çığlığını duyurmaya çalışırken.

Savaş-anlar önce insanlığı öldürüyor, ondan sonra insanlığa dair ne varsa peşe tümünü yok ediyor. İnsan onurunu öldürüyor, kadınlara saldırıyor, çocuklara saldırıyor, kadınlara tecavüz edip hem kadının kendince önemli olan iffetini  yok ediyor ve hem de kendi insanlıktan çıkmasından bir parçayı kadına geçirerek kendi dölünü dünyaya bırakıyor .Olmadı, çıplak bedenleri teşhir ediyor, erkeği öldürüyor, gözlerini oyuyor, araç arkasından sürüklüyor. Çocukları yaşlıları öldürüyor ve hepimize  insanlık adına sizde bir şey bırakmayacağız zira biz onu savaşa girerken kaybettik diye bağırıyor.Yetmiyor, zira ölen insanın yerine yeni insanlar doğar, insan kendini yeniden yeniden  yaratır,var eder ayağa kalkar tekrar döl tutar tekrar yaşar, tekrar şiir yazar roman okur, bunu bildiği için, ortak tarihi ve  hafızayı yok etmek istiyor, böylece her şeyini elinden aldığı insanın da kendisi gibi insanlıktan çıkmasını arzuluyor. Soykırımın, hem insanı  ve hem de insanlığın yarattığı ne varsa tümünü toptan ortadan kaldırmakla olacağını biliyor; iyilikle donanmış tüm hafızanın ırzına da geçiyor.

2003’te Irak işgal edildiğinde ABD askerleri Irak’ın güneyindeki Babil kalıntıları üzerine üs yapmış ve buldozerlerle arkeolojik alanın bir bölümünü tahrip etmişti. Aynı yıl Musul müzesinin talan edilmişti, 2003 yılında  Irak işgal edilmedi sadece Irak bir daha dönmeyecek biçimde ebediyen öldürüldü. 2011 yılında Mübarek’e karşı ayaklanan isyancılar, Kahire’de Mısır Müzesi’ni basıp iki mumyanın kafasını koparttıklarında, Tutankamon Koleksiyonunun parçalarını çaldıklarında ve biz bunları isyan görüntüleri ile birlikte televizyonlardan izlemeye başladığımızda Ortadoğu'nun makus kaderinin ilk işaretleri verilmişti aslında. Ve Mısır da o gün ölmüştü. Peşinden dünyanın başına bela olan IŞİD çeteleri, Irak ve Suriye’de arkeolojik alanlara buldozerler ve patlayıcılarla saldırmaya ve insan eseri olan, tarihine ait ne varsa yok etmeye başladıklarında, yarı tiksinti ve çoğu acı duyarak aslında o bölgede yaşayan insanlardan çok insanlığın öldürüldüğünü dehşet içinde izledik.

Çeteler ya da düzenli ordu mensupları, farketmiyor, söküp alabildikleri tarihi eserleri, parçaları yağmalayıp talan edip satıyor, IŞİD’in bir dönem yağmaladığı tarihi eserleri internet üzerinden satışa çıkardığı bile yazıldı, satamadıkları, soysuzlaştıramadıkları ne varsa da imha edip yok ediyorlar. Sadece yağmacılık ve para kazanma güdüsü ile açıklanamayacak imha ruhunun insanı öldürdükten  sora devam eden, yok etmeye doyamama halinin bir devamı olduğunu bilmek gerek. Yüzyıl evvel soykırıma uğrattığımız yüzbinlerce Ermeni’nin bıraktığı ne varsa, evleri, barkları kap kacakları yağmalanmışken ve hala yüzyıl sonra bile toprağın altında ola ki kaldığı düşünülen hazinelerinin peşinde koşan talancı sürüsünü tiksinti ile izlerken, tarihe eser diye bıraktıkları insanlık hazinelerinden yok edilmeyenlerin de başka bir ruh hali ile asimile edilmeye çalışıldığını ve hafızalarımızı boşaltmak için kiliselerinin cami yapıldığını, ahır olarak kullanıldığını bilmeyen var mı?

Tarih ölmeden öteki ölmez, ötekini kollamak için tarihine sahip çıkmak gerekir.

Sennur Baybuğa

Bültene kayıt ol