Yüzde on sâdece yüzde on mudur?

09.12.2015 - 08:43
Ahmet Kuzik
Haberi paylaş

Yüzde on seçim barajı, rastgele seçilmiş bir oran değil. “Sekiz mi yapsak, yoksa 13 mü olsun” falan derken, “haydi yuvarlak hesap on olsun” dememişler. Uzun ince hesaplar yapmışlar.

Kürtler hangi vilayetlerde yaşıyor, genel vilayet nüfusunda Kürtlerin oranı nedir? Geçmiş seçim istatistiklerinde bu vilayetlerden ne kadar oy çıkmış, kime çıkmış, bu oyların genel oran içindeki değeri nedir, Kürtler hangi partilere oy vermiş, Alevîlerin nasıl bir eğilimi var falan diyerek hesaplar yaptırmışlar. Epey araştırdıktan sonra %10 kararını vermişler.

Gerçi arsızdırlar, gözlerini kırpmadan %15 veya 20 de yapabilirlerdi ama hem çok dikkat ve tepki çekerdi hem de lüzum yoktu. Bu orandan çok eminindiler.
Katiyen aşılamazdı. Kürtler parti kursunlar, seçime girsinler, ne yaparlarsa yapsınlar aşılamazdı.

Müesses nizamın adetâ bir kalesiydi bu yüzde on! 

Ama 7 Haziran’da Kürtler, sosyalistler ve demokratlar Selahattin Demirtaş’a gösterilen sonuna kadar hak edilmiş teveccüh ve sevgiyle de beraber o kaleyi yerle yeksân ettiler.

İşte bundan sonra o kadim derin yapının sigortaları attı. Paniğe kapıldı.

Yalan ve talan üstüne kurulmuş saltanat çatırdıyordu çünkü.

İnsandan saymadıkları, terbiyeye muhtaç addettikleri o kara kafalılar ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne seksen vekille girmiş ve söz sahibi olmuşlardı.

Neredeyse ana muhalefet oluyorlardı. Müesses nizamın faşist paramiliter kuvvetinin partisiyle aynı sayıda vekilleri vardı artık. 

Cumhurbaşkanı 8 Hazirandan sonra bir hafta kadar ortalıktan kayboldu. Ne yaptı o günlerde, neden kayboldu, her gün birkaç yerde konuşurdu ama onca zaman neden sustu? Ne oldu da sustu, sağlığı mı bozulmuştu, bozulduysa ne olmuşu? Bunları bilemiyoruz elbette. Ama suskunluğunu bozar bozmaz Kürtlere ve bilhassa Demirtaş’a adeta hücum başladı (O Demiraş ki, yüz senedir delice inkâr edilen Ermeni Soykırımı gerçeğini TC parlamentosunun çatısı altında ilk defâ dile getirmiş bir şahıstı aynı zamanda). İthamlar, suçlamalar gırla gidiyordu.

Bir yandan da bombalar infilâk etmeye başladı. Katliamlar başladı. Açıkça Kürtlere saldırmaya başladılar. 1 Kasım öncesi yaşanan o korkunç Ankara katliamından sonra denge tamamen kayboldu. Saldırı ve çatışmalar arttı.

Nihayet Tahir Elçi'yi vurup öldürecek bir noktaya kadar geldiler.

Bütün bunlar hepimizin bildiği şeyler ama, bu gün de Diyarbakır, Sur’da çekilmiş birkaç fotoğraf gördükten sonra berbât oldum. Burnumun direği sızladı.

İçimden geçenleri yazıya dökmek istedim, bu çıktı ortaya.

Buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim.

Okumadıysanız da teşekkür ederim.

Ahmet Kuzik

[email protected]

Bültene kayıt ol