Hacdaki ölümler kader değil

06.10.2015 - 08:53
Arife Köse
Haberi paylaş

Geçen hafta yaşanan hac faciasında son rakamlara göre 769 kişi öldü ve 934 kişi yaralandı.

Suudi Arabistan Sağlık Bakanı Halid el Falih “Hacılar talimatlara uysaydı, bu tip bir kaza önlenebilirdi” dedi.

Suudi Arabistan Başmüftüsü Şeyh Abdül Aziz Şeyh yaşananların önlenemeyeceğini söylemiş, İçişleri Bakanı ve Veliaht Prens Muhammed bin Naif’e, “Yaşananlardan sorumlu değilsiniz, kaderden kaçınılamaz” demişti.

Suudi Arabistan’da 11 Eylül’de de, iki milyonu aşkın ziyaretçiyi ağırlayacak şekilde genişletilen ve etrafı kraliyet rezidansları ve lüks otellerle çevrilen Kâbe bölgesindeki inşaatta vinçlerden birinin düşmesiyle 107 kişi yaşamını yitirmişti.

Yani hacda ya da umrede ölmek “bu işin fıtratında var” değil mi?

Halbuki meselenin fıtrat ya da kader ile hiçbir ilgisi yok. Mesele her zaman olduğu gibi her fırsatı kazanca çevirmek ve kapitalizmde ibadet de bu fırsatçılığın dışında değil.

Suudi Arabistan hac ve umre gelirlerinden sadece 2014 yılında 18.6 milyar kazandı. Bu kazancın korunması ve hatta artması ise her yıl hac ya da umre için gelen insan sayısının artmasına bağlı.

Suudi Arabistan yönetimi, Kâbe’nin etrafını alış veriş merkezi, lüks otel, rezidans inşaatları ile dev bir inşaat alanına çevirdi. Böylesi bir yatırımın toplam maliyeti 80 milyar doları buluyor. Projenin 2020 yılında tamamlanması, hac kapasitesinin 4 milyon kişiye çıkarılması planlanıyor.

Gücünü ve zenginliğini petrol ve hac gelirlerine borçlu olan Suudi yönetimi Mina’daki şeytan taşlama alanı için Bin Ladin Grup ile 1.1 milyar dolarlık bir inşaat projesi anlaşması yaptı. Proje kapsamında, daha önce varolan iki katlı alan yıkıldı ve yerine 4 katlı bir yapı yapıldı ve böylece günde 3 milyon kişinin şeytan taşlama alanına girmesi sağlandı. Ancak rakam kontrolsüz bir şekilde artınca her yıl yaşanan izdihamların boyutu da arttı.

Ayrıca Kâbe çevresinde 39 gökdelenden oluşan ve içinde binalar, rezidanslar ve alışveriş merkezleri bulunan yapılar inşa ediliyor. Bu binaları yapan firmalar arasında Baytur Grubu ve Nesma gibi Türkiyeli şirketler de yer alıyor.

Bu kontrolsüz ve devasa inşaat çalışmaları sadece insan hayatını tehdit etmekle kalmıyor ayrıca bölgenin tarihi yapısını, Osmanlı ve Abbasi döneminden kalma tarihi eserleri de tahrip ediyor. Bu inşaatları yapmak için Suudi yönetiminin Kâbe çevresindeki arazileri yok pahasına kamulaştırmasından ve buralara çok katlı saraylar ve lüks binalar dikmesinden bahsetmiyorum bile.

Gördüğümüz gibi işin pek kaderle ilgisi yok ama parayla çok ilgisi var.

Arife Köse

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol