İleri gitmek için “geriye doğru yoldaşlar”

24.09.2015 - 08:41
Can Irmak Özinanır
Haberi paylaş

İngiltere’de radikal solcu milletvekili Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi’nin liderliğine seçilmesi ezilenlere umut verdiği kadar, egemen sınıflarda bir korku da yarattı. İngiltere sağı Corbyn’i hedefine alan bir kampanya yürütüyor. Bunun en net yansımalarından birini The Economist dergisinde gördük.

İngiltere merkezli ve dünyada burjuvazinin en önemli yayın organlarından biri olan The Economist’in kapağında Corbyn parmağıyla ileriyi gösteriyor ve “Geriye doğru yoldaşlar” diye sesleniyor. Derginin editör yazısı da bu kapağa ayrılmış ve egemen sınıfın korkusunu en net yansıtan itiraf henüz spotta kendisini açık ediyor

“Jeremy Corbyn, Britanya solunu politik bir zaman sıçramasının içine çekiyor. Bazı eski ideolojik savaşlar yeniden verilmeli.”

“Başka bir alternatif yok” kapitalizminin sonu

The Economist kuşkusuz haklı, burjuvazinin 1990’ların başında çöken “sosyalist” bloğun duvarları altında kalarak can verdiğini zannettiği tartışmalar yeniden diriliyor, tamamen kazandıklarını zannettikleri mücadelenin henüz bitmediği ortaya çıkıyor,  bir zamanlar neoliberalizmin önde gelen liderlerinden Margaret Thatcher tarafından dile getirilen “başka bir alternatif yok” sloganının artık kolay kolay kabul edilmediği zamanlardan geçiyoruz. Bunda kapitalizmin içine girdiği krize henüz neoliberalizmi daha da derinleştirmek dışında bir çözüm bulamamış olmasının payı da çok büyük. 2000’li yılların “Başka bir dünya mümkün” sloganı artık geniş halk kitlelerinde karşılık buluyor, Avrupa’da sokaktaki kitle hareketleri sonucu ortaya çıkan Syriza, Podemos gibi yeni partilerin şekillenişi kitlelerin alternatif arayışının bir parçası. İngiliz politik sisteminin kalbinde yer alan ve uzun yıllardır neoliberal politikaların yanı sıra Irak Savaşı’nın da yürütücülüğünü üstlenmiş İşçi Partisi’nde NATO’dan çıkmayı, kamulaştırmaları hayata geçirmeyi savunan bir liderin seçilmesi de radikal alternatiflerin öncekinden daha fazla ilgi toplamayı başardığını gösteriyor.

Kapitalizm ekonomik bir kriz yaşıyor, bunun yanında ideolojik ve politik olarak da çatlaklarla karşı karşıya. Kapitalizmin kabuğundaki bu çatlaklar radikal bir toplumsal dönüşümün gerekli koşulu olmakla beraber yeterli koşulu değil.  Solun sürekli bir yükseliş eğrisi çizmediğini de akılda tutmak lazım. Sol yükseliyor ancak aşırı sağ hatta faşist partiler de yükseliyor. Kapitalizmin kolaylıkla teslim olacağını düşünmek sadece naiflik değil aynı zamanda vahim politik sonuçlar doğuracak bir hata olur. Önümüze çıkan tarihi fırsatların heba olması en iyi ihtimalle kapitalizmin sokaktaki enerjiyi soğurması, daha kötü ihtimalle ise faşistlerin güç kazanması risklerini barındırıyor.

Yunanistan’da ikinci bir zafer mi?

Yunanistan’da yaşananlar mücadelenin seyri açısından çok önemli. Henüz birkaç ay önce Syriza’nın seçimi kazanmasını, ardından ise kısa süren OXI (hayır) zaferini kutluyorduk. Ancak Syriza iktidara geldiği günden bu yana AB liderleri parti üzerinde büyük bir baskı oluşturdular. Halka daha büyük bedeller ödetecek kesintiler ve özelleştirmeler dışında herhangi bir çözüme yanaşmayan Avrupa muktedirleri Syriza liderliğini içindeki “aşırı” sol unsurları tasfiye etmeye ve bir memorandum hükümeti kurmaya zorladılar. Çipras’ın kesinti paketine karşı yüzde 60’lardaki OXI oylarına ihanet ederek kurduğu yeni hükümet kapitalistlerin bu raundu kazandığını gösteriyor.  Syriza’nın şimdiki seçim başarısı ile bir önceki arasında niteliksel bir fark var. Bir önceki sefer Syriza kesintilere karşı bir hükümet olarak iktidara gelmişti, şimdiyse kesintileri uygulayacak hükümet olarak iktidarda. Partinin sol kanadı ayrılarak Halk Birliği  (LaE) isimli bir parti oluşturdu ve parlamento dışında kaldı. Daha radikal bir alternatif olan Antarsya’nın oyları çok az arttı, Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) oyları ise aynı seviyede. Seçime katılım ise yüzde 65’ten yüzde 55’e düştü ve en kötüsü Nazi Altın Şafak partisi ise oylarını yüzde 6.3’ten yüzde 7’ye yükseltti.

Bu sonuç sol yükselişin bir devamından çok önemli sayılabilecek bir yenilgi. Umutsuzluğa düşmeyi gerektiren bir sonuç değil ancak umudu sürekli kılmak için yenilgiyi görmemiz ve anlamamız gerekiyor.

The Economist’in gör dediği

Gerek Türkiye gerekse dünya solu içinde Syriza’nın seçimleri kazanmasına bakarak bu sonuçtan bir zafer tablosu çıkaranların sayısı az değil. Bunun karşısında ise ilk iktidara gelişinden itibaren Syriza’nın, şimdilerde ise Corbyn’in başarısının hiçbir şey ifade etmediğini savunan bir “aşırı sol” kötümserlik var. İki tavrın da  “bazı eski ideolojik savaşlardan” kaçınmanın ve The Economist’in gördüğünü görememenin sonucu olduğunu düşünüyorum.

The Economist kapitalizmin yıkılabilir olduğunu görüyor. Yoksullardan, güvencesizlerden, memurlardan, işçilerden oluşan geniş kitlelerin, neoliberalizmin sözcüleri hâline gelmiş sosyal demokrasi yerine daha soldaki alternatiflere yönelmesinin kapitalizm açısından bir tehdit oluşturduğunun farkında. Bu değişime yeterince devrimci olmadığı için burun kıvıranlar da, solun yükselişini devrim olmuş gibi değerlendirenler de gerçeğin bir kısmını görmezden geliyorlar.  

Kitlelerin sola yönelmesi daha radikal alternatiflerin ortaya çıkmasını ve antikapitalist seçeneklere yönelmesini mümkün kılıyor, öte yandan sol partilerin seçimle iktidara gelişi kapitalizmin yerine sosyalizmin geçmesi, hatta bu sol partilerin neoliberal uzlaşmanın dışında hareket etmesi sonucunu bile otomatik olarak ortaya çıkarmıyor. Dolayısıyla sosyalistler açısından da bazı eski tartışmalara dönmek, “reform mu devrim mi?” sorusunu bugünkü gelişmeler ışığında yeniden sormak, kapitalist devletin doğası üzerine yeniden düşünmek gerekiyor. Bu salt teorik bir tartışma olmadığı gibi ertelenebilecek bir tartışma da değil. İleri gitmek için geriye doğru bakmamız gerekiyor.

Can Irmak Özinanır 

[email protected]

Bültene kayıt ol