Tampon bölgenin savaşı

17.08.2015 - 10:12
Ferhat Kentel
Haberi paylaş

Sarayın ve etrafındaki tampon bölgenin işlevi esas olarak bir iktidarı sürdürmek olduğu için –biraz anlama ihtimalleri olmasına rağmen- sosyolojinin işaret ettiği karmaşık halleri göz ardı etmeyi tercih ediyorlar.

Onlara göre bir “onlar” var; bir de onların karşısındaki “düşmanlar”. Onlara göre, onlar çok iyi; çok homojenler ve hiçbir hataları yok. Aynı zamanda düşmanlar da homojen ve hepsi çok kötü.

Tampon bölgenin militanlarına göre kitleler bir liderin işaretiyle, emirleriyle hareket ederler. O liderler “koş” deyince koşarlar; “vur” deyince vururlar; “dur” deyince dururlar.

Tampon bölgeye göre kitleler manipüle edilebilirler. Kitleler aldatılırlar, komplolarla yenilirler. Halklar saftır; ya Soros’lar, Amerikalılar, Suudi Riyalleri, Alman vakıfları, Sovyet Rubleleri ile kolayca satın alınabilirler ya da kahraman ya da kötü liderlerin emrinde hareket ederler. Halkların (hele başka halkların) hiçbir iradeleri yoktur. Ve bu hem tampon bölgenin hitabettiği kitle için, hem de savaş açtıkları düşmanların kitlesi için geçerlidir.

Bu yüzden Gezi direnişi sırasında Erdoğan “yüzde 50’yi zor tutuyoruz” gibi bir lafı edebilmişti.

Ve gene bu yüzden 6-8 Ekim olaylarını Demirtaş’ın tahrik ettiği, kitleleri sokağa döktüğü iddiasıyla onu yargılamayı gündeme getirebildiler.

Acıklı olan şey sahip oldukları sorunlu zihniyet: kitlelerin bu kadar kolay manipüle edilebileceğini iddia ederken, kendi hitabetmeye çalıştıkları kitleye de çok fena hakaret ediyorlar... Kendi kitlelerini aşağılarken, Demirtaş’ın da benzer bir anlayışa sahip olduğunu zannediyorlar.

Ve aslında kendileri hakkında da çok fena ipuçları veriyorlar. Sarayın yaşayabileceği herhangi bir yıpranmaya karşı, oradan gelen her türlü mesajı savunurken, aslında ne kadar kolay manipüle olabildiklerini sergiliyorlar.

Şunu teslim etmek lazım: karşılarında “saray ne yaparsa yanlış yapar” diyen bir grup var; ancak kendileri de “saray ne yaparsa doğru yapar” savunmasının feci komikliği içinde debelenip duruyorlar.

Tampon bölgenin “manipüle olduğunu”, “manipüle edilebilir” olduğunu itiraf etmesi onun acıklı halinin sadece bir yönü.

Öte yandan, Demirtaş’lı HDP gibi bir rakibi alt edemedikleri için, sosyolojik  olarak çok daha karmaşık ve travmatik süreçlerden geçen bir kitleyle örtüşen, fakat aynı zamanda kendisi de zaten asla homojen olmayan ve çeşitli suçlar da taşıyan PKK’yı toptan Demirtaş’a yamamaya çalışıyorlar. PKK’ya habire “silah bırak” çağrısı yapan Demirtaş’lı HDP’ye yamamaya...

Tamponun sözleri yetmiyor, ideolojisi yetmiyor, gerekçeleri yetmiyor... Ve bu yüzden HDP’yle önce baraj engeli, sonra savaş, sonra becerebilirlerse mahkeme ve kapatma gibi gayri ahlaki engellerle başa çıkmaya çalışıyorlar...

Yani çok sık başvurdukları “harbilik”, “delikanlılık”, “halk adamı olmak”, “topluma yakın olmak” gibi hasletlerle zerre kadar ilgileri yok.

Aynı daha önceki generallerin yaptığı gibi... Onlar başa çıkamadıkları muhalifleri fiziksel olarak eleyerek, muhtıra vererek, korkutarak, gazetecileri arayıp, yazıların haberlerin basılmamasını sağlayarak yapıyorlardı.

Şimdikiler –çok şükür!- 90’lı yılların derin adamlarının yaptığı gibi sinsice fiziksel temizliğe başvurmuyorlar. Ama kapasiteleri yetmediği için, ideolojik üstünlüklerini kaybettikleri için hapse atarak kurtulmak istiyorlar. Ya da sahip oldukları korkunç silahlarla “savaş alanında karşı karşıya gelerek” (“Allah muvaffak etsin, muzaffer eylesin!” nidalarıyla) , “savaşın meşruiyetine” sarılarak kurtulmaya çalışıyorlar.

İsrail’in Filistin’e hep yaptığı gibi.. Sisi’nin Müslüman Kardeşlere yaptığı gibi...

Artık geride kaldılar; zamanları geçti...

Yeni yükselen toplumsal güçler karşısında fikirleri yetmeyenler, adalet ve eşitlik konusunda çuvallayanlar, tampon olup, kendi bedenlerini, akıllarını ve vicdanlarını da efendilerine teslim ederken, nefes nefese, sahiplerine malzeme üretmeye çalışıyorlar.

Ferhat Kentel

[email protected]

(BasNews)

Bültene kayıt ol