AKP için yol ayrımı

11.07.2015 - 10:28
Ali Baydaş
Haberi paylaş

AKP en baştan beri kendi tabanı dışında hem dindar Kürtlerin hem milliyetçi-muhafazakâr Türklerin  oylarına talip olduğu için, aynı cümle içinde bile çelişen ifadelerle, yılan kıvraklığında bir esneklikle durumu idare etmeye çalıştı ve son seçime kadar bunu başardı da. 

Diyarbakır’da ‘milliyetçiliği ayaklar altına aldı’, ‘barış için baldıran zehiri içti’; Ankara’da “Kürt sorunu yoktur” dedi; aklına estikçe de “tek devlet, tek millet, tek tek...” diye tekledi. 

Fakat aynı anda her şeye sahip olmaya çalışan herkes gibi, elindekilerin hepsini -kendi çekirdek tabanı hariç- kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldı. 

TC’nin kuruluşundan beri olduğu gibi, dindar Kürtlerle, milliyetçi-muhafazakâr Türkleri bir arada tutabilen yegane şey din unsuruydu. 

Son seçimden önce din sömürüsünün son raddeye varması, artık tutmayan bu ‘tutkalı’ sonuna kadar zorlamayı amaçlıyordu, nafile.

Dindar da olsalar Kürtlerin büyük çoğunluğu, Suriye’deki akrabalarını AKP’nin nasıl gözden çıkardığını, Rojavaya saldıran cihatçı unsurlara desteğini ve kendi evini savunanlara terörist demesini görmezden gelmedi.  

Kürtlerin eşit haklar talep etmesine nefretle bakan ırkçı kesimle Kürtleri “din kardeşliği”  masalıyla bir arada tutmak artık mümkün değil. 

AKP yola aynı reçeteyle ve toplumu din ekseninde kutuplaştırarak devam edemez. 

Ya ırkçı- devletçi yolu ya da barış yolunu seçmek zorunda ve bu yol ayrımında daha fazla oyalanamaz. 

Toplumun tercihi barıştan yanayken, süreci yokuşa sürenler kaybetmeye mahkûmdur.

Suriye’ye müdahale gibi yollarla toplumu yeniden militarize etmekten ve yoksul çocuklarının kanından oy devşirmeyi planlayanlar bunun vebali altında kalır. 

Kürt hareketinin “gelin, barış içinde, demokratik bir Türkiye’de bir arada yaşayalım” diyerek uzattığı el sonsuza kadar havada bekleyemez. 

Devletin kirli ve kanlı oyunlarıyla varlığını sürdürmeye çalışan soğuk savaş dönemi aklına artık halkların tahammülü yok. 

Seçimin asıl kaybedeni

Geçtiğimiz 7 Haziran seçimi’nden sonra genel olarak, HDP’nin barajı geçmesi sayesinde Erdoğan’ın başkanlık hevesinin engellendiği, bu nedenle de seçimin kaybedeninin Erdoğan olduğu kanısı hakimdi. 

Aradan geçen bir ayda faşist partinin HDP’yi yok sayan tutumu ve barış süreci karşıtı açıklamaları gösterdi ki, HDP’nin barajı geçmesi ve faşist partiyle eşit sayıda vekillik kazanmasına çok fena bozulmuşlar. Seçimin asıl kaybedeni, aldıkları % 3 oy artışına rağmen,  onlarmış. 

Hesaplarının, AKP’nin barış sürecini sürdürmesi sonucu, bir sonraki seçimde milliyetçi tepki oylarını kendisine çekmek olduğu açık ama kendi tabanının yarısının bile sürecin devamından yana  olduğunu görmek istemiyorlar.

Barış süreci toplumun % 80’i tarafından destekleniyor. Hamasi söylemlerle bunu değiştirmek mümkün değil.

AKP’nin süreci şeffaf yürütmemesi, ikircikli davranması ve nihayet, kendini başkan sanan Erdoğan’ın zoruyla askıya alması, faşist partiye bu konuyu istismar edecek bir alan sağladı. 

HDP’nin başarısına faşistlerin bir tepkisi de, sokakları terörize etmek oldu. 

Her zamanki gibi solculara, öğrencilere ve Kürtlere saldırıların yanı sıra, “Ermeni avına mı çıkalım” diye açıklamalar yapıldı. 

Aslı olmayan, ‘Çin’de Uygurlara yönelik katliam’ iddialarıyla, tüm çekik gözlü turistler ve Çin restoranları, hedef haline geldiler. 

Kan isteyen pankartlar asıldı. Faşist partinin başkanı utanmadan, bu saldırıları onaylayan bir açıklama yaptı. 

Kurulduğundan beri binlerce insanı ‘devlet için sakıncalı’ aydın, karşıt görüşlü, gayrimüslim, Alevi ya da Kürt olduğu için öldüren, adı her türlü karalık işe bulaşan ve hiç bir zaman bunlar için özeleştiri yapmamış bu ırkçı partiyi meşrulaştıranları da bu toplum unutmayacaktır. 

Faşist partinin uzantısı olan ve işçi yerine işvereninin çıkarlarını gözeten mafya sendikalardan ayrılmak isteyen işçiler daha geçen gün Koç Grubu tarafından işten çıkarıldı. 

Sermayesi, siyasetçisi, valisi, savcısı, polisi, askeri, medyası, miti, iti ve linççi ‘hassas vatandaşıyla teyakkuz halindeler çünkü HDP’nin başarısıyla, ufukta ‘barış ve demokrasi tehlikesi’ belirdi. 

Belki ilk defa ezilenler ve emekçiler birleşerek, siyasi bir güç kazandı. 

Sonları yaklaşıyor; mücadeleye devam.

Ali Baydaş

[email protected]

Bültene kayıt ol