Batı’nın Müslümanları, Türkiye’nin LGBT bireyleri

30.06.2015 - 00:59
Memet Uludağ
Haberi paylaş

Tanıyalım, Batı’nın Müslümanları:

Haklarında "kültürleri buraların kültürüne uymuyor" denir...

Dinleri, dilleri, tarihleri, ikide bir haberlerde bilgiç genellemelere kurban olur...

Petrol uğruna, doğdukları -ya da hikayelerden dinledikleri- geçmişlerinin bir parçası olan ülkeler bombalanır, göz göre göre binlerce çoluk-çocuk-kadın-erkek sivil ölür, ama gel gör ki ne teröristlikleri kalır, ne intihar komandoculukları...

Herkesin istediğini giydiği Batı kentlerinde başörtüleri, giyimleri-kuşamları devletelere dermansız dert olur...

Sakalları sorun, kaftanları derttir... Uykuları kaçar hükümetlerin...

Herkes gibi işinde-gücünde yaşadıkları ülkelerde hâlâ ‘vatandaş’ değil, ‘şeriatçı’ grup ünvanıyla anılırlar... İsterse kuşaklardır yaşıyor olsunlar bu topraklarda...

Gençleri, her Batılı genç gibi ‘delikanlılık’ yapar ama polis en çok onlarla uğraşır... Gizli kameralar onlara çevrilmiştir...

İçlerinden biri bir kötüklük yapar, topyekûn tövbe etmeleri, diz çöküp hep bir ağızdan af dilemeleri emredilir...

Herkesin dinini çok rahatça yaşadığı yerlede dinleri sorundur... Cami açarlar ‘terör yuvası’ olur, kültür evleri kurarlar ‘şeriat eğitim kampları’...

Batılı değillerdir... Kabul görmezler... Ağızlarıyla kuş tutsalar olmaz...

Hele bir de ‘sonradan olanları’ vardır ki, onları hiç sevmezler...

Ramazanları derttir, namazları dert...

Herkesin operaya gittiği yerlerde opera gitseler dışarı atılırlar...

Yüzde 1’i bile etmedikleri ülkelerde yüzde 10 olan işsizlikten onlar sorumludur...

Haklarında şehir efsaneleri dolaşır dilden dile...

Mültecileri bile mülteciler içinde en istenmeyenidir...

Camilerine saldırırlar, susarlar... İşyerlerine saldırırlar, susarlar... İnançlarına, topyekûn aşağılayarak, azınlık olduklarını yüzlerine çarpa çarpa saldırırlar, susarlar... Sonra biri kalkar olmadık bir halt yer ve susanlar suçlu olurlar...

Onların işlediği her suç terör, onlara karşı işlenen her hakaret, suç ve baskı ‘demokrasi’ ve ‘ifade özgürlüğü’dür...

Herkes gibi aralarında hırlısı-hırsızı, iyisi-kötüsü, zengini-fakiri vardır ama Müslüman olmaları yeter hepsine topyekûn saldırmaya... Gerisi hikayedir...

Faşistler-ırkçılar sokakta, devlet parlamentolarda, medya borazanları TV kanallarında İslamofobi yarışına girerler...

Ne de olsa yükselen sağcı-ırkçı değer bu... Partiler kurulur sırf bu iş için... "Batı’nın sokaklarında Müslüman ‘istemezük" derler...

Neyse ki, Batı’nın sokakları sırf "istemezük" diyen Batılılarla değil, onlarla omuz omuza, kol kola duran, ırkçılığa-İslamofobiye "hayır" diyen milyonlarca, LGBT bireyler dahil, gayrı-müslüm ile de dolulur... 

Tanıyalım, Türkiye’nin LGBT bireyleri:

Haklarında giyimleri, kuşamları, kişisel tercihleri ve yaşamları ile ilgili hep bir önyargı cephesi vardır.

Vatandaştırlar ama birileri bu ülkenin bu vatandaşlarını ‘daha az’ vatandaş olarak görür... Devlet sivil, sosyal, ekonomik hukuklarını ve haklarını korumaya hiç niyetli değildir...

Ayrımcılığa, fiziksel, yasal saldırılara uğrarlar...

Evlilikleri, medeni birliktelikleri, evlat edinmeleri, kan bağışı yapmaları hep kocaman bir HAYIR’dır...

Kaos GL şöyle diyor:

‘’LGBTT bireylerine karşı devam eden nefret söylemi ve nefret cinayetleri devam etmektedir...’’

‘’LGBTT bireylerinin karşılaştıkları diğer bir olumsuz durum ise çalışma hayatlarındadır. Gerek kamuda gerekse özelde çalışan LGBT bireyler cinsel yönelimlerinden ve cinsiyet kimliklerinden dolayı açık bir şekilde ayrımcılığa uğramaktadırlar...’’

Varoluşları, varlıkları, tercihleri ve tüm yaşamları nefretle karışık sorgulamalara maaruzdur...

‘’Müslüman mahallesinde LGBT istemezük’’ derler...

Birilerinin uykuları kaçar LGBT nefretinden...

Bilimsel homofobikler bilgiç laflar eder, doğa falan gibisinden....

Sokağın, devletin, medyanın maçoları hakaret yarışına girer...

Mavi erkek çocuğunun rengi, pembe ise kız çocuğunundur... Erkek silahla, kız bebekle oynatılır...

Azıcık sesleri çıksa hemen kısılır...

Sonra  koskoca devlet kalkar, İstanbul’u 12 yıldır doğanın renklerine bürüyen, İstanbul’un İstanbullu vatandaşlarına Taksim’i zindan eder...

Neyse ki, İstanbul’un sokaklarında sadece ‘’istemezük’’ diyenler yok. LGBT birey olmayan milyonlarca, rengarenk insanlar da var... Müslüman veya değil, LGBT bireylerle yan yana, omuz omuza, kol kola, el ele... Homofobiye ‘’hayır’’ diyen insanlar bunlar...

Neyse ki  sokaktaki tek renk gaz grisi değil... Gökkuşağı da var...

...

Şimdi meselenin özü şu: Avrupa’da Müslüman’a, İstanbul’da LGBT bireylere saldıranlardan mı olacağız, yoksa ‘’Hepimiz Avrupa’da Müslüman, İstanbul’da LGBT bireyiz’’ mi diyeceğiz?

Öyle seçmece yok...  

Baskının, eziyetin, nefretin, ötekileştirmenin yerlisi-yersizi, Batılısı-Türkiyelisi olmaz...

Bu, biraz da çoğunluğun azınlığa borcudur...

Hani derler ya, ‘’Allah sana başkası için ne istiyorsan, istediğinin iki mislini versin’’ diye, hani onu diyorum...

Ramazan ayı’nda, ya sevgi-dayanışma-özgürlük-aşk kazanacak, ya da Avrupa’da Ramazan, İstanbul’da da LGBT Onur Yürüyüşü kaybedecek...

Memet Uludağ

@Memzers

Bültene kayıt ol