20 Haziran Dünya Mülteciler Günü

20.06.2015 - 11:24
Memet Uludağ
Haberi paylaş

Bir sorunun vehametini, küresel anlamda ne derece yaygın ve etkili olduğunu, ve bu sorunu çözmek için asıl sorumluların, yani devletlerin bir şey yapıp yapmadıklarını anlamak istiyorsak Birleşmiş Milletler (BM) takvimine bakmak yeterli. Eğer BM’nin bu konu için özel bir günü varsa, bilin ki ortada büyük ve küresel bir sorun var, daha da önemlisi bu sorunu yaratanlardan hesap sorulmuyor ve devletler bu konuda ele gelir hiçbir şey yapmıyor.

Biraz iddialı oldu galiba. Örnekleyelim:

20 Şubat Dünya Sosyal Adalet Günü, 21 Mart Irkçılık ve Ayrımcılıkla Mücadele Günü, 22 Mart Dünya Su Günü, 20 Nisan Dünya (Koruma) Günü, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü, 5 Haziran Uluslararası Çatışma Kurbanı Masum Çocuklar Günü, 6 Haziran Dünya Çevre Günü, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü, 17 Haziran Dünya Kuraklık ve Çölleşme ile Mücadele Günü, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü, 26 Haziran İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü, 21 Eylül Dünya Barış Günü, 7 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü, 6 Kasım Savaş ve Silahlı Çatışmalarda Çevrenin İstismarının Önlenmesi Günü, 29 Kasım Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü, 10 Aralık İnsan Hakları Günü...

Bu örneklerin hepsi için devletlerin hem sorunun kaynağı hem de sorunun çözümüyle yükümlü olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, bu sorunların pek çoğunun ya aynen devam ettiğini ya da giderek daha da kötüleştiğini söylemek mümkün.

Demek ki, bizi yönetenler, ‘’koy bir BM günü, analım her yıl, sonra işimize bakalım’’ diyor.  Sorun çözülseydi ne gerek olurdu anma günlerine.

Ama, bu günler mücadele edenler için pek çok açıdan önemli.

...

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü. "Dünya mültecilerini, cesaretleri ve umutlarını kaybetmemeyi basarmiş olmaları nedeni ile kutlamak" amacını güden bir gün bu. Bu günde tüm dünyada devletler ufak tefek bir takım etkinlikler yapar ya da en azından resmi bir kutlama mesajı yayınlarlar. Özellike ‘Batı’ devletleri çok hassastır bu günleri kutlama konusunda.

2015’te savaş ve savaşa bağlı nedenlerle mülteci olanların sayısı 60 milyona dayandı. Akdeniz’de ölümler ve Rohingya mültecilerinin durumu belki de bugüne kadar göçmenlerin maaruz kaldığı en korkunç durumlardı. Bunların hiçbiri nihayi olarak çözümlenmedi. Yeni toplu ölümler, yeni krizler patlamaya hazır bomba gibi duruyor. Yemen, Mısır, Libya’da yaşananlar daha fazla mülteci yaratacak. BM durumun daha da kötüleşeceğini ilan edip duruyor.

11 Milyon Suriyeli yerinden yurdundan olmuş durumda. 4 milyondan fazlası çevre ülkelerde mülteci ya da geçici sığınmacı statüsünde. Pek çok sorunları ama çok az destekleri var. Avrupa, Amerika, tüm zengin ve büyük ülkeler Suriyeli mültecilere sırtını dönmüş durumda. Bir kaçı hariç Ortadoğu’nun diğer Arap-Müslüman devletlerinin umrunda değil Suriyeliler. Artık pek çoğunun geri dönecek bir yeri yurdu kalmadı. Yüzbinlerce çocuk mülteci olarak büyüyor.

Özellikle Avruıpa’da ama mültecilerin olduğu hemen her yerde, mülteciler üzerinden gelişen bir ırkçılık var. Sadece mülteciler için değil, hepimiz için çok tehlikeli bir gelişme bu. Bu ırkçılık üzerinden milliyetçi, savaşçı, işçiyi sömüren, çevreyi-iklimi önemsemeyen sağ partilerin yükselişine tanık oluyoruz kimi yerlerde.

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü devletlerin resmi palavralarını dinlemek açısından değil, mültecilerle gerçek anlamda dayanışma, ama daha da önemlisi milyonlarca insanı yerinden yurdundan edenleri, bu krizi yaratanları, niçin yarattıklarını ve sonra da niçin mültecilere sırtlarını döndüklerini gösterme günüdür.

Dünyanın başına bütün bu belaları getirenleri ve yaşamımızı çileye çeviren bu pisliklerden nasıl kurtulacağımızı anlatma günüdür.

20 Haziran, mültecilerle dayanışmamızın somut taleplerini ortaya koyma günüdür.

Irkçılığa, bizi mülteci-göçmen-yerli, doğulu-batılı diye bölenlere ve milliyetçiliğe karşı duruşun günüdür.

...

Bugün devletler çeşitli açıklamalar yapacaktır.

Şunu diyeceklerdir aslında: Silah ürettik, baskıcı diktatörlerinizi destekledik, savaşlar çıkardık, işgaller yaptık, suyunuzu, petrolünüzü çaldık, yıllarca yaktık yıktık; sonra yollarınıza tel örgüler çektik, geçemeyin diye sınırlara silahlı adamlar koyduk, yollarda telef olun, boğulun, gelemeyin diye sizi denizin ortasında bıraktık, gelenlerinizi olduğu gibi geri postaladık, kalanları toplama kamplarında tuttuk, yüzde 95’inize koruma/barınma imkanı sunmadık, gelmeyin diye teknelerinizi batırmayı planlıyoruz. Üzerinize ırkçılığı saldık, içinizde teröristler var dedik, sizi suçlu ilan ettik, her türlü sorunu sizden gösterdik, göz göre göre İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi madde 14/1’i (Herkes zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak kabulü talep etmek ve memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir) uygulamadık, elimizden gelen ne varsa yaptık ama siz yine de çıkıp geldiniz... Vay be, bravo... Bu ne cesaret...

Evet aslında diyecekleri bu ve yaptıklarını söyledikleri herşeyi yaptı devletler.

...

Mülteciler konusunda Türkiye’nin durumu biraz farklı ve çelişkilerle dolu. Seçim sürecinde meclise giren 4 partiden ikisi açıktan Suriyeli mültecilere karşı ırkçılık yaptılar. CHP ve MHP Suriyelileri geri gönderme derdinde. Neyse ki HDP’nin açıklamaları yüreğimize su serpti. Seçim sürecinde milliyetçiliğin tepesinden gelen bu ırkçılığa işçi sınıfın ve halkların genel anlamda rağbet etmediği ortada. Buradan çıkarılacak önemli dersler ve görevler var.

Türkiye, bir sürü iyi,kötü,eksik,yanlış uygulamalara ve her türkü siyasi manipülasyona rağmen somutta önemli bir şey yaptı. Suriyeli mültecilere kapıyı açtı. Bu, Suriyeler için bir ölüm kalım meselesiydi ve insanlara yaşama imkanı verildi. AKP iktidarının, bir yandan valilikler tarafından Suriyelileri şehirlerden kovalarken, lafta bile olsa ırkçılık dışı ve kardeşlik mesajları vermesi önemli bir durumdu. Ama öte yandan da habire ‘misafir’ deyip duran bir hükümet vardı karşımızda. Sürekli bir sadakacılık duygusu işletildi. Buradan da çıkacak dersler var.

Bir yandan Suriyeli mültecilere kardeşim diyen, öte yandan da Avrupa Birliği ile ‘Geri Kabul Anlaşması’nı imzalayan bir hükümet bu. Avrupa’nın sınır dışı ettiği mültecileri alıp gerisin geriye, kaçtıkları cehenneme gönderecek bir projeye imza verdi geçen hükümet.

Türkiye’de ‘Geri Gönderme Merkezleri’ var. Buralarda sınırdışı edilecek göçmenler tutuluyor. Demek ki her mülteci ‘kardeş’ değilmiş.

Bugün, Mülteciler Günü çercevesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan Mardin Midyat'taki mülteci kampını ziyaret edecek. BM İyi Niyet Elçisi Ünlü yıldız Angelina Jolie ile kampta iftar yemeğine katılacak. BM İyi Niyet Elçilerinin bugüne kadar herhangi bir sorunu çözdüğünü görmedik ama Türkiye’de ‘Suriyeli mülteciler’ konusu uzun süre varolacak bir gündem ve yeni dönemde tartışmalar her yöne gidebilir. Şimdiden ‘’Suriyelilere çok para harcıyoruz’’ şeklinde homurdanmalar başladı. Irkçı-milliyetçilere propoganda imkanları verilmemeli ve organik bağlantılarla mücadele/destek faaliyetkerine dahil olunmalı. Devletin Cumhurbaşkanının Suriyelilerin kamplarında iftar yemeğine katılması bizler için, Geri Gönderme Merkezlerinin kapatılması, yeni hükümetin Geri Kabul Anlaşması’nı iptal etmesi, Suriyelilere tüm mülteci haklarının yanında ana dilde eğitim-iş-vatandaşlık gibi hakların verilmesi gibi somut taleplerin yükseltimesine fırsat vermesi açısından önemlidir.

Hükümete aday CHP-MHP bağırsın dursun, ‘’biz Suriyelileri kovmayacağız’’ demenin fırsatını yaratıyor bu gibi şeyler. İşçi sınıfının bu konuda kalbi mültecilerden yana atıyor. Bizi de zaten ilgilendiren bu.

Gün mültecilerle dayanışma günüdür.

Memet Uludağ

@Memzers

Bültene kayıt ol