Kim düştü? Kim düşüyor? Kim düşecek?

18.06.2015 - 21:09
Şeref Işıldak
Haberi paylaş

7 Haziran seçimleri sonucunda gördük ki, Kuzey Kürdistan halkı AKP'ye sille değil, bildiğimiz sağlam bir amele şamarı nakşetti.

“Saray ve efradı” ilk darbeyi 7 Haziran seçimlerinde HDP'nin başarısı ile yedi, aradan bir hafta geçti, ikinci darbeyi de 15 Haziran'da Gre Sipi'de (Til Abyad) yedi.

7 Haziran sonrası yüzündeki o beş parmağın izi henüz geçmemişken seçim sonrası ilk defa ekranlar üzerinden yeniden halka karşı höyküren Tayyip Erdoğan, yapacak açılış kalmayınca ATO Congresium'da 4. Uluslararası Mezuniyet Töreni'nde (şahsi kanaatim odur ki) tarihe geçecek iki kelam etti.

İlki beni oldukça eğlendiren “Herkes egolarını bir kenara koymalı” lafı oldu.

İnsan bu lafı ederken döner bir defa olsun aynaya bakar, utanır sıkılır" dedim kendi kendime, ancak arsızlık artık memlekette saygı duyulan meslek gibi bir şey olduğu için, söyleyecek fazla söz bulamadım.

Kanaatim odur ki, egosunu denetleyebilen bir zaat olsaydı bu şahıs, kendisini EGO'suyla beraber ABD'nin Suriye siyasetinde yön değiştiren politikasına rahatça ayak uydurabilir ve bugün bu durumda olmayabilirdi, ancak geçen sene “değerli yalnızlık”* edebiyatı ile yapılan “kraldan çok kralcı siyaset”, işte tam da bu egonun doyurulamayışı ile alakalıdır biraz da. Neyse geçelim bu faslı.

İkincisi ise, eğlenceden çok ürkütücü ve daha önce de birçok kez ifade ettiğim bir “realite”nin alenen itirafı gibiydi.

Süngüsü düşmüş, suratında ki seçim yenilgisinin morlukları hâlâ diri dururken diyordu ki o zaat: “İşte buyrun, bakın sırınırımızda Tel Abyad'da Arapları ve Türkmenleri uçaklarla vuran batı, ne yazık ki onların yerine terör örgütü PYD ve PKK'yi yerleştiriyor. Biz buna nasıl olumlu bakabiliriz?”

Bu sözlerin anlamı çok açık ve net: “Ben DAIŞ'in yenilmesini istemiyordum, buna destek olan batıya da kızıyorum, DAIŞ benim için iyi bir ittifaktı, her türlü desteği veririm, yeter ki Kürtler kazanmasın”. “Kobane düştü düşüyor” derken de aynı zihniyet ve gaye ile bu cümleleri kullanmıştı, gördük ki değişen pek bir şey yok, “hâlâ aynı zihniyet hâlâ aynı kafa”.

Zat-ı muhteremin elinde Kuran-ı Kerim ile Kuzey Kürdistan bölgesini il il dolaşması sonrasında aldığı yenilgiden hiçbir şey anlamadığı ortada. Kendisini birçok Kürt ilinde Erdoğan şahsında “sıfırlayan” AKP, bu kafa ile yakında bölgede tabela partisi bile olamayacaktır.

Artık herkesin malumu oldu ki, MİT TIR'ları denilen o nakliyatlarda, doğrudan Erdoğan'ın bilgisi ve emri dahilinde Akçakale-Tıl Abyad sınırından DAIŞ'e ait kamplara da Libya menşeeli askeri mühimmat ve silah taşınmış ve bunların devlet sırrı olduğu iddia edilerek, gerçeklerin üstü örtülmek istenmiştir. Hatta bu gerçeği ortaya çıkartan savcısından jandarmasına, gazetecisinden polisine herkes düşman ilan edilip hedef tahtasına konmuş, hapislere atılmıştır.

Velhasıl uzun lafın kısası sadede gelirsek, havuz medyasında iddia edildiği gibi Tıl Abyad, yani Gre Sipi'de YPG/PYD terörü diye bir şey yoktur, sivil bir katliam ya da etnik bir temizlik yapılmamaktadır. Bu havuz medyasının bir “kara propaganda”sıdır. Ayrıca iddia edilenin aksine, Cizire ve Kobani kantonlarını da birbirine bağlayan bu temizlik operasyonu, sadece Rojava'nın halk savunma güçleri YPG/YPJ tarafından yapılmamış, bu operasyonda Burkan El-Fırat (Fırat Volkanı), Şems El Şimal, Suvar El-Raqqa, Liva El-Tahrir gibi Araplara ait örgütler/yapılar da bulunmaktadır. Çatışma alanından kaçarak Akçakale'ye sığınan sivillerin ifadelerinden de anlaşılacağı üzere, halk YPG ya da diğer gruplardan değil (ki DAIŞ dahil), esasen operasyona nokta vuruşları ile destek veren koalisyon güçlerinin hava saldırılarından kaçmıştır.

2013 yılında henüz DAIŞ, El-Nusra ile birlikte iken, yani ayrılmamışken, Tıl Abyad'da yaşanan çatışmalarda 4 çocuğundan en küçüğü olan 17 yaşındaki Şervan Müslim'i** kaybeden PYD Eş Genel Başkanı Salih Müslim, konuya ilişkin yaptığı açıklamada Erdoğan ve bazı AKP'lilerin söylemini eleştirerek “Sınırın iki tarafı da bizim için çok önemlidir. İki tarafta da yaşayan sonuçta bizim insanlarımız. Onların güvenliğini de düşünmek zorundayız. Bu anlamda yeniden tekrarlıyorum kaygılar boşunadır. Artık Türkiye Kürt fobisinden kurtulmalı. Artık Kürt fobisinden kurtulmanın zamanı gelmiştir” dedi.

DAIŞ'in ana merkezi olan Rakka ile bağlantısı kesilen Tıl Abyad-Akçakale kapısı için "Artık DAIŞ'in şah damarlarından birisi kesilmiştir" diyen Müslim, “Tel Abyad’dan ayrılmak zorunda kalan herkes özgür bir şekilde kendi topraklarına dönüp yaşamlarına devam etmeli. Bunu herkes iyi bilsin, bizim öncelikli amacımız sivil halkı korumaktır, bu da bizim en vazgeçilmez ilkemizdir. Temel amacımız ve yaratmak istediğimiz, bütün halkların eşit ve demokratik bir şekilde beraber ve özgürce yaşamasıdır. Tel Abyad halkların birlikte ve ortak yaşaması için oluşturacak noktalardan birisi olacak” dedi.

Kürtler, Araplar, Türkmenler ve Asurilerin yaşadığı Cizire Kantonu'nda yaşanan özerklik-otonomi deneyimlerine baktığımızda, söylenen sözlerin sadece söz de kalmadığını da görebilmekteyiz.

Benzer bir şekilde özerklik taleplerinin Kuzey Kürdistan'da HDP tarafından da dillendirildiğini bilmekteyiz.

İki sene önce “Barışın Adı Rojava” diyerek Barış sürecine karşı tavır artık Rojava'ya karşı tavır ile iç içe geçmiştir. Barış süreci Rojava'nın, Rojava da barış sürecinin geleceğine göbekten bağlı gözükmektedir“*** demiştik. Sayısını net olarak ifade edemeyeceğim ama sadece Kobanê direnişinde yüzlerce (500'ü aşkın) Kuzey Kürdistanlı genç hayatını kaybetmiştir.

Bir kez daha, bu sefer tersinden söyleyelim; Rojava Barış Süreci'nin, Barış Süreci de Rojava'nın geleceğine göbekten bağlıdır.

Selahattin Şeref Işıldak

http://arsiv.marksist.org/yazarlar/seref-isildak/14494-sarin-gazi-ve-erdoganin-degersiz-yalnizligi

** https://www.youtube.com/watch?v=aOzOb6sa_UY

*** http://arsiv.marksist.org/yazarlar/seref-isildak/12544-barisin-adi-rojava

Bültene kayıt ol