7 Haziran barış için bir referandumdur

06.06.2015 - 09:44
Şeref Işıldak
Haberi paylaş

Bu yazıyı yazdıktan sadece birkaç saat sonra Amed'de iki büyük patlama yaşandı.

Yazının genelini olduğu gibi bırakıp o patlamaya ilişkin bir iki ufak ekleme ile sizlere sunuyorum.

******

Roni'nin geçen gün yazdığı uyarıyı dinlemeyip, 8 Haziran sabahı şaşırmayı, Roni'nin “Ben demiştim Şeref” demesini de göze alarak seçimlere ilişkin olarak tahminlerde bulunacağım.  

Gözlemlediğim, takip edebildiğim kadarıyla rahatça şunu söylemek mümkün. 

Barış sürecini kendi siyasal geleceği için rehin almaya yeltenen, kendi kişisel hırsına kurban etmek için Ergenekon ve Balyozcuların kucağına oturan Erdoğan, Kuzey Kürdistan bölgesinde AKP'nin kendisini sıfırlamasına sebep oldu. 

Bunu seçim sabahı hep beraber göreceğiz. AKP, en büyük oy kaybını burda yaşayacak.

Ancak AKP sadece burda oy kaybetmeyecek, başta İstanbul olmak üzere, büyük kentlerde de kan kaybedecek. Barış sürecinin bir türlü çatışmasızlık sürecinden öteye gidememesi ve hatta şu son dönemde alenen ve açıkca Erdoğan tarafından baltalanıp “eski” Türkiye tarzı kontrgerilla saldırılarının örgütlenmesi, faşistlerin Erzurum'da olduğu gibi polis ve TOMA desteği ile sivil halkın üstüne salınması, insan yakmaya çalışması, eminim ki kendi seçmen tabanında da ciddi rahatsızlıklar yaratmıştır, yaratmaktadır.

Bingöl'deki cinayet, ardından Erzurum ve Amed'de gerçekleştirilen provokasyonlar ve katliam girişimleri, HDP'ye yönelik ilgiyi azaltmayıp aksine arttırmıştır, bunu  seçimler sonrasında hep beraber göreceğiz. Sivas'taki mitinginde "Seçimler bir Kurtuluş Savaşı'dır" diyen Erdoğan ve ekibi, bu saldırıların doğrudan sorumlusudur ve mutlaka bir gün bu yaptıklarının da hesabını verecektir. 

Dünkü saldırı sonrasında Demirtaş'ın yaptığı açıklama dikkat çekicidir: “Mutlaka bu seçimlere gireceğiz ve kazanacağız, barış kazanacak” dedi. Ve ekledi, “hiç tanımadığımız insanlar Karadeniz'den, Ege'den Türkiye'nin dört bir yanından bizleri arayarak yanımızda olduğunu söyledi”. 

Ancak kimilerince “kontrollü saldırganlık” diye tanımlanan bu provokasyonların acemi bir yanı var. Onu acemi kılan, inandırıcı olmaktan uzak kılan en önemli etmenlerden birisi, hitab ettiği kitlenin giderek azalmış olmasıdır. Bunun nedeni ise  “gladyocu”, kontrgerillacı Ergenekonculara karşı daha önce verilmiş olan mücadelenin meyveleridir, sonuçlarıdır, kazanımlardır. Bu mücadele, 90'lı kuşağın, biz daha eski kuşaklar gibi “bölücü terör örgütü” söyleminden büyük oranda uzak kalarak büyümüş olmalarını sağlayabilmiş olmamızdan kaynaklıdır. Dolayısıyla, bu söylem büyük oranda eski kuşaklara hitab etmektedir ve tahminim öyledir ki, eski kuşaklara da etkisi eskisi kadar inandırıcı değildir.   

Bununla beraber, kendisine dar gelen saraydan alanlara inip AKP propagandası yapan Erdoğan, Gezi isyanından bu yana dozajını şiddetlendirdiği toplumu kutuplaştıran söylemini artık “halkı nefret ve kine teşvik eden”, düşmani, edep ve ahlak dışı bir üslup ve söylemle sürdürmektedir.  

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın bu tarza karşı kullandığı asimetrik dil ve tarz, izlenen tahrik, saldırı ve katliam girişimlerine karşı alınan vakur duruş, bu kin ve nefret söylemini teşhir ederek boşa çıkartmaktadır. Erdoğan konuştukça  AKP inandırıcılığını kendi destekçileri arasında dahi kaybetmeye devam etmektedir.  

Seçimlerde oy kaybı yaşayacak bir diğer parti de CHP olacaktır. Nedenleri üzerine uzun uzun yazmak başka bir yazının konusu ancak, şu veya bu nedenlerle kaybettiği oyların büyük bir kısmı HDP'ye kayacaktır. Milliyetçi AKP oyları ve cemaatin desteğini de büyük oranda alacak olan MHP'nin oy oranında da muhtemelen ufak bir artış olacaktır.  

Kuşkusuz barış, sadece Kürtlerin arzu ettiği bir şey değil, genel olarak toplum tarafından artık kanıksanmış, benimsenmiş ve hayat bulması beklenen bir süreç hâline evrilmiştir. 

Elbette, bunca yıldır pompalanmış önyargılar ve nefret dili bir kaç sene içerisinde yok olmaz, ancak bugün Erdoğan tarafından  akamete uğratılmış, baltalanmış da olsa barış süreci toplumun geneline bir tohum olarak saçılmıştır ve ilk meyvesini de %10 barajına rağmen 8 Haziran sabahı HDP'yi meclise sokarak verecektir. 

%10 barajı esasen seçmen iradesi hırsızlığının, cuntacı Kenan Evren anayasası ile adı değiştirilmiş, kamufule edilmiş hâlidir. 

İşte o nedenledir ki; bugün barajı savunan, “gazoz ve yufka dahi açarım” diyerek meydan meydan dolaşanların, “HDP barajın altında kalırsa süper olur diyen” leş kargalarının, 17-25 Aralık yolsuzluk ve hırsızlık operasyonlarının da muhatabı olmaları tesadüf değildir. 

8 Haziran sabahı başta “saray efradı” olmak üzere hırsızların korkusu da bundandır.

“Öte tarafı” bilemem ama bu dünya da yaptıklarının hesabını verme günü yaklaşmaktadır

Demirtaş'ın dediği gibi; hırsız her yerde hırsızdır, sandıklara sahip çıkılmalıdır. İnce hırsızlık yöntemlerinden birisi de seçime katılım oranını yüksek göstermek, “kendilerine değil” diğer partilere havadan oy dağıtarak HDP'yi baraj altında tutmaya çalışacaklardır. O nedenle de bütün partilerin oy oranları takip edilip kayıt altına alınmalıdır, sonuçlar resmi olarak kesinleşinceye kadar herkes oyunun takipçisi olmalıdır, her türden hile, hülle  ve hırsızlıklara geçit vermemelidir. 

Ya barış kazanacak, ya barış kazanacak...

Selahattin Şeref Işıldak

Bültene kayıt ol