Badem içi kutusuna sığan

02.06.2015 - 00:57
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Geçen hafta, bir küçük ilçede duruşmam vardı ve bir arkadaşımın ricası ile ilçe cezaevinde yatan birini görmeye gittim.

Yurdundan uzak cezaevlerinde yatan birinin yattığı hücreden yarım saat de olsa çıkıp bir ziyaretçi ile yüz yüze konuşmasının ne demek olduğunu biliyorum. Yeni açıldığını öğrendiğim yüksek güvenlikli bir cezaevi, genç infaz koruma memurları, henüz ustalaşmamışlar, güler yüzlü tümü. İstanbul’dan avukat gelmiş, ilgililer ve tacizkar bir tutumları yok. Yarım saat kadar, görüş kabininin kapısı açık halde, neden yattığı konusunda tahmin yürütmeye çalıştığım bir Kürdü bekliyorum. Tutuklu olduğunu düşünüyorum, yargılaması devam ediyor diye düşünüyorum. Aynı soyadı taşıyan avukat tanıdıklarım var, kardeşidir herhalde deyip az çok tipini tahmin etmeye çalışıyorum falan. 

Geldi, uzunca boylu, ütülü gömlekli tertemiz traşlı sakallı, belki benden birkaç yaş bir genç adam. Beni görünce şaşırdı mı bilemem, beklenmedik bir konuğum onun için. Sürem 25 dakika, bu ziyaretlerde süreyi en verimli şekilde kullanmayı tecrübe etmiş biriyim, önce sen söyleyeceklerini unutmadan söylersin, sonra dinlersin, sonra da serbest sohbet edersin zamanın azdır ama söyleyecek söz aslında hem bitmez hem de tutulur kalırsın. 

19 yıldır yatıyorum dedi, TCK 125 hükümlüsü yani müebbet, yakalandığında muhtemel ki reşit bile değil ve önünde uzunca bir zaman var yatacağı, dağıldım. Elbette belli etmiyorum. Okuyan, yazan hayatı takip eden birisi, sorular soruyor ben de soruyorum. Ondan daha uzun zamandır içerde yatan müvekkilim Serhat Tugan’ı konuştuk, tanımadığı bir başka gencin davasının seyrini sordu, o’nun adına biraz sevinmek istedi, anlatmaya çalıştım. Tv’lerde açık oturumlarda endam eden yüzlerce insandan daha çok hakim ülkenin durumuna biliyorum, bir tevekkül içinde, seçimleri konuşuyoruz..19 yıldır ve daha çok çok yıllardır içerde yatan orada devletin büyüttüğü yüzlerce genç var. Devlet okul açmıyor, yurt açmıyor, cezaevleri ile terbiye ediyor çocukları gençleri, ben suçluyum, bu ülkede hiçbir şeyi değiştiremediğim ve tümü çocuğum olan bu gençlerin haline seyirci gibi baktığım için suçluyum, böyle hissediyorum. 

Elinde, gelirken görüş odasına, bir küçük kutu badem içi ve bisküvi getirdi. Açtı ve yedik bademden. Kantine uğramış, misafiri var diye ikram için alışveriş yapmış. Yıllarca cezaevlerine gittim, Bayrampaşa’da yakın arkadaşlarım da yattı, her hafta  o zamanın koşullarında tutuklular yemek yapıp çıkarırdı avukat görüşlerine neredeyse ama yirmi yılı geçen meslek hayatımda böyle bir olayla hiç karşılaşmadım, ince tasarlanmış, nezaketle örülmüş ve uzun zaman sonra tekrar benim suratıma çarparak aslında nerede ve nasıl olduğumu hatırlatan. Yemediklerimizi hücresine götüremez, orada kalacaklar, ya da ben alıp yanımda çıkaracağım. Tuhaf bir tanışıklık içinde konuşuyoruz, sınırlı zamanımız var ve dağarcığımızdaki tüm kelimelerin sese dönüşmekten başka anlamları da var biliyorum. Bu tür yerlerde konuşulmayan susulan şeyler de değerlidir, herkes tuhaf şekilde birbirini anlıyor gibidir, şımarıklık da yapabilirsin, yanlış anlaşılma olmaz diye bir eminlik duygun vardır, içerdeki insana söyleyeceğin her şey ilginç gelir, düzene itirazının insanda vücut bulmuş hali gibi olursun, bunu görev edinirsin bazen. Süremiz bitti, duruşmaya yetişmem lazım ve oradaki ‘an’ı ortadan ikiye yararak çıktım dışarıya. 

Bademi aldım, saatler sonra otobüste yemeye başladım tekrar, ağlayarak. Devletin adaletsizce cezaevlerinde büyüttüğü bu genç arkadaş, ziyarete çıkarken o daracık zamanında kantine gidip gardiyanı eşliğinde bir kutu badem ve bisküvi getirdi bana ev sahipliği yapmak için. O badem kutusunu saklıyorum, atmaya kıyamadım. Belki o cezaevine bir daha hiç gidemem ama buradan ona, çıktığı güne kadar o paketi saklayacağımı söylemek istiyorum. Bana paylaşmayı hiç unutturmasın diye, bir de nerede olduğumu. 

Bir hafta sonra seçimler var, o oy kullanamaz ama neye ihtiyacı olduğunu ben biliyorum. Herkes kendi vicdanının toz alıcısıdır.

Sennur Baybuğa

(BasNews)

Bültene kayıt ol