Yine bir seçim yazısı

26.05.2015 - 15:49
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Evet, seçimlere ondört gün kaldı. Yazıyı okumaya başlayacaklar için baştan söyleyeyim, bu tam da bir propaganda yazısı değildir.

Öyle ki duyduğum garip ve beni de aşan mesuliyet terörü nedeniyle geçen hafta yazı bile yazamadım. Zira bu ağız dalaşı beni yoruyor, paralize oluyorum. İnsanların birbirlerini incitmeye, olmadık cümleleri ile linç etmeye bu kadar meraklı olduğu bir iklimde kelimelerle kavga edip küsüyorum onlara. Ve ben de buradan yaratıyorum kendi düşmanımı, sokaktan değil. 

Umuyorum ki 20 gün sonra birbirimizi dinlemeye tekrar başlarız ve ‘solduyu’ ya da ‘sağduyu’ adı ne ise, sokaklara düşer de o çirkin plastik parti bayraklarının kirliliği ortadan kaybolur. Şiddetsizliğin savunulduğu siyasetlerde bile insanın, özellikle, akan nehrin hızına kaptırıp kendini de bu işin ayrılması zor bir parçası haline getirmesi ve bir müddet sonra ne oluyor bana duygusu yaşatması olağan belki de. Son iki senemiz neredeyse sürekli seçim atmosferinde geçti bu ülkede, doğan çocuklar konuşmaya başladılar ve ilk kurdukları cümlenin ne olduğunu ben hala kestiremiyorum. 

Biraz nefes alalım, es verelim. İçinde olduğumuz ve hep büyük seslerle övgüleyerek yaşadığımız kavganın bizi ne hale getirdiğini görelim istiyorum. Özellikle bizim takıma seslenmek istiyorum-ama alçak sesle bağırarak değil haşa- barışın ve kardeşliğin siyasetini yapmakla ve farkımızı buradan koymakla kendimizi ifade ediyoruz yıllardır. Biz bu ülkede barış istiyoruz, birlikte savaşsız, ölüm korkusu olmadan, sokaklarında serbestçe dolaşabileceğimiz, kadınlı erkekli, çocuklu, hayvanlı, ağaçlı, çiçekli yollar istiyoruz. Herkesin dili ile dini ile kimliği ile rahatça yüksek sesle kendini korkmadan ifade edebildiği bir ülke istiyoruz. Yarın güvencesi istiyoruz, hukuk güvenliği istiyoruz, doğamız talan edilmemiş, halkın kaynakları halkın kullanımına sunulmuş olsun istiyoruz. İşin doğrusu biz sükunetle kendi hayatlarımıza artık dönelim istiyoruz. Gerçekten bunu başarabilecek miyiz bilmiyorum, hayal ettiğimiz yarının bugünümüzle köprüsünü nasıl kurduğumuzu da bilmiyorum. Ama az çok benim gibi hayatını hayal ve tahayyüllerinin peşinde harcayarak yaşayan insanların, ister oy kullanmak söz konusu olsun, isterse bir eylem alanında bulunmak sorumluluğu taşımak olsun her zaman uzakta olan ama her an yanımıza çok yaklaştığını hissettiğimiz o düşün peşinde nasıl koştuğunu biliyorum. Ama bir yandan da hayal insanın tek başına kurguladığı bir hayattır, iki kişi ortak hayal kuramaz o zaman hayalin sınırsızlığına halel gelir. 

Seçim sahalarındaki kimi ‘coşku’ kimi gürültünün arasında bağırarak oy talep ederken, bu kısa gün telaşımızın mesela benim hakikatime ne kadar dokunduğunu düşündüğüm anlar oluyor çokça. Yıllardır ve yıllardır biriktirdiğimiz, keselerimize sığmayan düşlerimizin ve gelecek arzularımızın bu seçimin bir tek sonucuna göre kendini şarta bağladığını görüyorum, bu benim için de böyle, saklayacak değilim. Elbette ve belki hayalimizin devrimi olmayacak ama hayal kurabileceğimiz, belki de yeniden kaybettiğimiz epeydir unuttuğumuz düşlere merhaba diyeceğimiz bir güne uyanacağız, umarım uyanacağız. 

Oy vereceğimiz, verilmesini istediğimiz partinin hadi adını söyleyeyim HDP’nin o yüzde onluk garabet barajı geçip 40 yıldır başımıza tebelleş olup kara tarihini her gün yeniden yazsan cunta rejimine gecikmiş bir tokat olacağını düşünüyoruz, barajınızı evet geç oldu ama yıktık demek istiyoruz. Ötelenmişler, ayrımcılığa uğramışlar, yok sayılmışlar, sesi hiç çıkmamışlar cılızdan bağırtıya doğru giden bir sesle bunu istiyorlar biliyorum. Ben de istiyorum. Sokaklarda insanların daha çok-bizim hep sıradan insan dediğimiz ama parti seçim bildirgesinde büyük bir isabetle büyük insanlık olarak tabir edilen- insanların ne istediklerini biliyorum biraz, sanırım ben de onlardanım. 

Ben sükunet istiyorum, barış sükunet demektir, coşkulu dansların sonunda ayağını göğe kadar uzatabildiğin bir sükunet. Gürültü yapmayın artık.

Sennur Baybuğa

(BasNews)

Bültene kayıt ol