Mücadele dolu bir yıla giriyoruz

02.01.2015 - 09:22
Özdeş Özbay
Haberi paylaş

2014, Türkiye’de özgürlük mücadelesi verenler için zor bir yıl oldu. 2013’te yaşanan Gezi direnişinde milyonlar sokağa çıkmıştı. Kendi örgütlenmesini oluşturamayan Gezi’nin özgürlükçü kalabalığı, yerel seçimlerde temsilcisizdi. Aslında Gezi direnişinin sembol isimlerinden Sırrı Süreyya Önder, İstanbul adayıydı ama seçim kampanyası Gezi’deki renkli ve esprili dilden çok uzaktı.

Seçim sonuçları, özgürlükçü kesim için büyük bir moral bozukluğu yaratmıştı. Ayrıca pespaye “basgeç” kampanyası bir kısmını etkilemişti. Oysa geriye dönüp bakıyorum da, Gezi’nin ilk günlerinde de, aylar sonrasında da Gezi’deki ulusalcı ve ırkçı gruplarla tartışan ne kadar çok yazı yazma ihtiyacı duymuşum. Böyle bir kampanyanın geleceğini de bu kadar başarılı olacağını da öngörememiştim açıkçası ama Gezi’nin bu kesimler tarafından çalınabileceğini öngörmüşüm.¹

Ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri geldi ve HDP adayı Selahattin Demirtaş müthiş bir çıkış yakaladı. Kürt özgürlük hareketinin, onurlu ve adil bir barıştan yana olanların, özgürlük isteyenlerin bir adayı vardı artık. Demirtaş devleti, iktidarı ve muhalefeti alaya alan, Gezi’nin yaratıcı ve esprili diline denk düşen bir üslup ile kampanya yaptı. Üstelik bunu yaparken radikal bir içerikten de hiç vazgeçmedi. Her fırsatta Ermeni soykırımı kelimesini, cinsel yönelimleri, cinsiyet eşitliğini, barış mücadelesini ve emek mücadelesini bir arada kullandı. İktidarın yolsuzlukları ortaya saçılmış iken “cebinde en fazla sizin kadar parası olan tek adayım” diye sesleniyordu kitlelere. %10 başarısı hepimiz umutlandırmıştı ancak Demirtaş’ın üslubu HDP’ye hâkim olamadı. HDP, ülke çapında Demirtaş’a oy verenlere seslenerek renkli ve coşkulu bir "HDP’ye üye olun" kampanyası yapmadı. Rojava’da başlayan IŞİD saldırısı ise haklı olarak Kürt halkının yüzünü asmasına ve isyan etmesine neden oldu.

2014 boyunca kitleleri sokağa döken bir dizi gelişme de yaşanmıştı. Berkin Elvan’ın cenazesini yüz binler uğurlamıştı. Cenaze, aslında bir siyasi odak bulabilseler mücadele etmeye azimli büyük kalabalıklar olduğuna işaret ediyordu.

Mayıs ayında Soma’da 301 maden işçisi öldü. Birçok madende iş bırakma eylemleri gerçekleşti. Sokaklarda on binler yürüdü. Sonra inşaatlardan ölüm haberleri gelmeye başladı. İşçiler iş bıraktı, yürüyüşler gerçekleştirdi. Ve en son Ermenek’te bir kez daha madenciler öldü. Bu aylar boyunca Şişecam grevi, Ülker işçileri direnişi ve daha birçok birbirinden kopuk işçi direnişleri gerçekleşmişti. Bu eylemleri Gezi direnişinden ayıran en önemli fark, iş yeri temelli mücadeleler olmalarının yanı sıra, direnişe geçenlerin AKP’ye oy vermiş işçiler olmasıydı. AKP’nin neoliberal politikalarının altında ezilen işçiler de yaşam koşulları nedeniyle mücadele etmek zorunda olduklarının farkındaydılar ama onların güvenebileceği ve bu irili ufaklı mücadeleleri birleştirebilecek bir platform yoktu.

Sonuçta 2014 geride şöyle bir tablo bıraktı: Gezi’de politize olan yüz binlerce öğrenci ve beyaz yakalı işçi; Taksim’de AVM, çılgın proje ve Ak-saray gibi projelerde kendi çıkarına hiçbir şey bulmayan ve yolsuzluk yapıldığına inan AKP’ye oy veren kentli yoksullar, ekonomik büyümenin lokomotifi olup çalışma ve sömürü koşullarının en ağır olduğu maden ve inşaat sektörlerinde mücadeleye giren ama bunları ortaklaştırıp büyütmeyi başaramamış genç işçi sınıfı; ve seçimlerde Demirtaş gibi “terörist” ilan edilmiş birine Batıda cumhurbaşkanlığı için oy vermiş yüz binler.

Dünyada ise yine çok yoğun bir gündem vardı. Bütün dünyaya ilham olan Ortadoğu devrimleri karşı devrim sürecinden geçiyordu. Ukrayna’da özgürlük için meydana çıkanlar, bir yanda faşistlerin öbür yanda farklı emperyalist güçlerin müdahalesine maruz kaldı. Suriye’de karşı devrimci IŞİD Kürdistan’a saldıracak kadar güçlenirken, diktatör Esad IŞİD yerine öteki güçlerin kontrolünde olan şehirlere bombalar yağdırarak sivillere ölüm kusuyordu. İsrail, Filistin’e tarihinin en şiddetli saldırılarından birini gerçekleştirdi.

Bu olumsuz gelişmelere rağmen bütün dünyada başka bir dünya isteyenler mücadele dolu bir yıl geçirdiler. Özellikle geçtiğimiz yazdan beri umut verici bir mücadele dalgasına şahit olduk. Rojava’da IŞİD büyük oranda geriletildi. ABD’de Ferguson’da başlayan ırkçılık karşıtı hareket aylar boyunca on binleri sokağa döktü. Hatta New York iklim zirvesinde 400 bin kişi sokağa çıkarak şirketlere meydan okudu. ABD’de en büyük alışveriş günü Kara Cuma’da binlerce aktivist AVM’lerde protestolar gerçekleştirdi ve yine binlerce aktivist yeni yıla şehir meydanlarında ırkçılık ve sistem karşıtı gösteriler düzenleyerek girdi. Meksika’da yüz binlerce öğrenci devlet-mafya işbirliği ile öldürülen 40 öğrencinin hesabını sormak için direnişe geçti. İspanya’da 2011’de yükselen indignados (Öfkeliler) hareketi 3 yıl sonra, büyük bir geri çekiliş yaşıyorken, hepimize umut olan bir örgütlenmeye gitti. 2012’den itibaren ülkenin dört bir yanında toplanan forumlar artık eskisi kadar kabalık olmuyordu. 2014’te yaklaşan Avrupa Birliği seçimleri için forumlarda somut taleplerden oluşan bir program oluşturuldu ve Podemos (Yapabiliriz) isimli yeni bir sol parti kuruldu. Bu parti girdiği ilk AB seçimlerinde %8 oy aldı ve geçtiğimiz aylarda yapılan seçim anketlerinde 2015’te yapılacak genel seçimlerde birinci parti olarak gözüküyor. Yunanistan’da geçen hafta hükümet bir kez daha devrildi. Sol koalisyon Syriza, Ocak’ta yapılacak seçimleri kazanacak gibi duruyor.

Kısaca uluslararası alanda da şöyle bir tablo ortaya çıkmış oluyor: Ekonomik kriz, Batı ekonomisinde atlatılmış değil, hatta Almanya’nın ekonomik büyümesi geriledi; ABD, Occupy hareketinden sonra bu kez de Ferguson’da başlayıp bütün ülkeye yayılan ırkçılık ve sistem karşıtı hareketle sarsılıyor; AB’nin iki ülkesinde (Yunanistan ve İspanya) iktidara neoliberal politikaları durduracaklarını, hatta Euro bölgesinden çıkacaklarını açıklayan partiler gelmek üzere; Rusya ekonomisi krize girmiş durumda ve bu krizler bu sefer Türkiye’yi teğet geçmeyecek.

İçerideki ve dışarıdaki tablolar bize çok net bir şey gösteriyor; dünya genelinde ekonomik ve politik kriz kapıda. Bu kriz, 2015’te Türkiye’de de hissedilecek. Dünya ekonomisi zor zamanlar geçirirken, Türkiye ekonomisi kriz sinyalleri vermeye başladı bile. Gezi’nin özgürlük isteyen gençleri ve beyaz yakalı işçileri ile AKP’ye oy vermiş olan ama onun ekonomi politikaları altında ezilen işçileri birleştirebilecek yeni, kitlesel bir solu oluşturmak çok hayati. Devletin değil ezilenlerin yanında duracak, adil ve onurlu bir barış talebini sokaklarda haykıracak, makarna yardımlarını eleştirmek yerine yetersiz bulduğunu söyleyerek bunları sosyal devlet programı olarak talep edecek, toplumun ezilen bütün kesimlerini bir araya getirebilecek bir sol partiye ihtiyacımız var. 2015, özellikle de genel seçimlerin sonrası bunun koşullarını mümkün kılacak ama koşulların olması tek başına yetmez, bu hareketin inşasına şimdiden başlamak durumundayız. Ufak ufak başladık da…

Özdeş Özbay

[email protected]

1) http://arsiv.marksist.org/yazarlar/ozdes-ozbay/11751-gezide-baris-meydani-hrant-dink-caddesi-ve-hegemonya
http://arsiv.marksist.org/yazarlar/ozdes-ozbay/12234-gezi-dersleri-mucadele-orgutlenmektir
http://arsiv.marksist.org/yazarlar/ozdes-ozbay/12431-gezideki-uc-tutum-sekter-oportunist-ve-sosyalist-tutum
http://arsiv.marksist.org/yazarlar/ozdes-ozbay/12731-gezi-ruhu-ve-barikatlar

Bültene kayıt ol