Yurtseverlik...

10.05.2015 - 12:05
Mustafa Çolak
Haberi paylaş

Bizim Batı Trakya’da “yurt”, yoğurda denir...

Bu anlamda “yurtseverliğe” sözüm yok.

Onun ötesi, çok sevdiğim bir Yunan sözüdür: Yurtsever yatan, milliyetçi kalkar!

Nitekim, gerek Türkiye’deki dostlar, gerekse biz Yunanistan’dakiler, bunun örneklerini günbegün yaşıyoruz.

Yurtseverlik aptallaştırır. Bu aptallaşma, genellikle “kendi” milliyetçilerin ve devletinle aynı safa düşmene neden olur...

Anti-emperyalizm adına ABD karşıtlığından, bir anda Türk (veya Yunan) bayrağını göndere çekerken bulursun kendini...

Veya daha da kötüsü: Doğanın talanına karşı “körleşir”, Halkidiki’den siyanürle altın çıkarılmasını desteklersin, çıkaranın “kendi” devletin/emekçilerin olması kaydıyla.

Veya memorandumlara karşı “ulusal birlik” adı altında aşırı sağcılarla işbirliği yaparken bulursun kendini.

“Kendi” ülken NATO üyesidir ve senin askerin bir başka ülkeyi bombalar, ses çıkarmazsın (veya sadece üzülür, kınarsın) ama ölümden kurtulmak için bombalanan o ülkeden kaçan ve “senin” ülkene gelen mülteciden rahatsız olursun.

Ben kendi payıma, yıllarca, “Ulusal birlik bir pusudur, Dünya’nın proleterlerinin vatanı yoktur” sloganını attım. Daha da öte gidip, anarşistlerin “Sınıfsal kin, rezil yurtseverler; ulusal bilinç konusunda hepimiz vatan hainiyiz” sloganını savundum.

Ve geçen her gün, tarihin beni haklı çıkardığını, yurtseverlik “pusu”suna düşmenin insanı ne tür rezil durumlara düşürebileceğinin örnekleriyle birlikte görüyorum.

Bu yüzden bir nokta üzerinde durmakta fayda var: Aşırı yurtsever Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocias, Yurtseverlik ve Sol adlı kitabında bir noktaya dikkat çekiyor, ki şöyle özetleyebiliriz: Latin Amerika’dan Yunanistan’a sol hareketler ne zaman büyüyüp kitleselleşmişlerse, bu hep yurtseverlik bayrağını dik tuttukları zamana denk gelmiştir; SyRizA’nın da bu büyümesi, parti içindeki yurtsever olmayan kanadın partinin içindeki mutlak hakimiyeti ele geçirememiş olmalarından dolayıdır.

Kocias belki haksız değil; fakat ben onun anlattıklarından şu dersi çıkarıyorum:

Latin Amerika’daki sol-reformist hareketlerin başa geldiği ülkelerin (örneğin Venezuela) Aziz Nesin’in şiirinde dediği gibi “uçan kuşa” değil belki ama, bilhassa Çin’e yüklü miktarda borcu var; ülkede asgari ücret emekçilerin ihtiyacını karşılayamıyor, enflasyon oranları %50’lere yükseliyor, ordunun gücü çok fazla vesaire.

Ve bu ülkelerde –tıpkı Yunanistan’da olduğu gibi– sol-reformist partiler kendi egemen sınıflarıyla “uzlaşı” arama peşindeler. Maduro’nun, meselâ, bu konudaki marifetleri takdire şâyân!

Diğer yandan, Yunanistan iç savaşı sonrası, dağlarda kanını akıtmış emekçilere KKE’nin teşekkürü, Varkiza anlaşmasını imzalayarak, muharebe kaybetmeden kâğıt üzerinde savaşı kaybetmek ve “ulusal birlik” hükûmeti oldu.

Aleksis Çipras ta bugün aynı “tuzağa” düşüyor.

O hâlde buradan çıkarmamız gereken ders şu olmalı: Sokakta, işyerinde, kahvede, evde, “başka bir dünya” için emekçileri safımıza çekmeye uğraşırken, tüm diğerlerinin yanında “yurtseverlik” martavalına karşı da, en başta ve en keskin şekilde mücadele etmeliyiz.

Uzun lâfın kısası: Yurtseverlik, görüldüğü yerde ezilmelidir!

Mustafa Çolak

[email protected]

Bültene kayıt ol