Nesilden nesile akan zehir

01.01.2015 - 10:58
Ali Baydaş
Haberi paylaş

Çoğumuz doğrudan doğruya bir savaşa, katliama, yerinden edilmeye ya da soykırıma maruz kalmadığımız için şanslı sayılırız. Gerçekteyse, bu tür felaketlerin insanların ruh sağlığı üzerindeki etkileri nesilden nesile aktarıldığı için, bunlara doğrudan maruz kalmasak bile, etkilerinden azade değiliz.

Uzun zaman önce herhangi bir savaşı, katliamı, soykırımı, mesela Ermeni soykırımını, 1. Dünya Savaşı'nı, Dersim katliamını, Maraş’ı, 90’lardan bugüne Kürdistan’daki savaş hâlini birebir yaşamış olan dedelerimiz, ninelerimiz aracılığıyla travma sonrası stres bozukluğu, endişe bozukluğu gibi yaralar bize kadar ulaşıyor. Bunlar, hayatımızın sevimsiz bir yanı olmanın çok ötesinde, farkında olmadığımız hâlde, bizi biz yapan harca karışan zehirler, çoğu zaman hayat boyu ayağımızda kalan prangalar.

Bu konudaki ilk araştırmalar, Yahudi soykırımından kurtulanların yaşadıkları travmayı araştıran İsrailli araştırmacılar tarafından yapıldı. Yeni araştırmalara göre, travma etkileri soykırımdan kurtulanların torunlarına kadar ulaşıyor. İkinci nesildekilerin, ebeveynlerinin aşırı korumacı ve buna rağmen mesafeli ve soğuk olma gibi şikâyet ettikleri davranışlarını, kendilerinin de çocuklarına yaptıkları anlaşılmış. Şimdi üçüncü nesil de, endişe bozukluğu gibi özellikler taşıyor.

Savaş torunları

Arne Lichtenberg/Gezal Acer’in Deutsche Welle’deki makalesi, ‘savaş torunları’ fenomenini ele alıyor. Savaş torunları, 1960-75 yılları arasındaki güvenli Almanya'da büyüdüler. Yine de, sebebini bilmedikleri korku ve depresyonla mücadele ediyorlar. 

Psikolog Cora Kepka, hastaların kendisine korkuyla, depresyonla, tükenmişlik sendromuyla, bastırılmış düşünce ve hareketlerle geldiğini belirtiyor. Çoğu hastasının ‘savaş torunu' olduğunun farkında olmadığını söylüyor. “Sıklıkla, anne-babalarının yaşadıkları korkunç deneyimleri çocuklarına yansıttıkları bir bağlantı buluyorum” diyor.

Birçok savaş torunuyla görüşen yazar Sabine Bode, şu cümlelerin sıkça kullanıldığını söylüyor: “Ebeveynimle duygusal anlamda bağ kuramıyorum, ebeveynim etkili bir konuşmaya açık değil. Konuşmalar banalleşiyor ve güvensiz bir yaşam hissi veriyor. Eğitim üstüne eğitim almanıza rağmen potansiyelinizi kullanıp meslek sahibi olmanızı engelleyen, tarifi zor korkulara yol açıyor.”

Savaşı, kaçışı, sürülmeyi, evlerinin bombalanışını yaşamış ya da yakınlarına tecavüz edilişini görmek zorunda kalmış çocuklar, travmalarını atlatmayı çoğunlukla başaramıyorlar. Çocukluklarındaki travma, farkında olmadan ergenlik dönemlerine de taşınıp aile ilişkileri üzerinde etkisini gösteriyor. 

Ninemin Dövmeleri 

Ninemin Dövmeleri adlı filmin yönetmeni Syuzanne Khardalian, büyükannesi Khanoum’un tuhaf dövmelerinin hikayesini keşfetmek için kendi ailesinin tarihine bir yolculuk yapar. 1915’e kadar uzanan bu yolculukta savaş, tehcir, cinsel şiddet ve kadınlara yaşatılanlar hakkında, daha önce anlatılmamış bir hikayenin peşine düşer:

“Babaannem hep mesafeli ve şüpheci bir insandı. Sevgisini belli etmez, yakınlık göstermezdi. Sadece erkeklere değil, çocuklara karşı da böyleydi. Bu durum babamı da etkilemiş olmalı; o da bizi kucaklamaz, öpmezdi. 

Ermeni aileleri içinde hep bir travma vardır. Bazı konular aile içinde konuşulamaz. 'Bir şeyler olmuş ama bu konuda konuşmamalıyız' düşüncesi vardır hep. Unutursak yok olurlar zannetmişiz ama gerçek bunun tam tersi. Soykırım 1915’te sona ermedi, 20 ya da 50 yıl sonra da soykırım hâlen ailemizin içinde olacak. Ermeni kadınlar, sorumlusu kendisi olmadığı hâlde utanç duyuyorlar yaşananlardan. Bu yüzden, babaannemin hikâyesi, benim hikâyemdir”.

Farklı coğrafyalardaki soykırım, savaş ve katliamlardan kurtulanların sonraki nesillere aktardıkları psikolojik sorunların benzerlikleri dikkat çekici. Belki hepimize tanıdık gelen sorunlar... Suriyeli göçmenlerin yaşadıklarına birebir tanıklık ederken, gelecekten sağlıklı nesiller beklemek nafile. Milliyetçilikten ve militarizmden arınmış bir dünya için elimizden geldiğince mücadele etmeliyiz. Kurban biziz.

Ali Baydaş

[email protected]

Bültene kayıt ol