Öylece kalmak üzerine

04.05.2015 - 00:29
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Şehirde yapılan herhangi bir etkinliğe ya da toplantıya gitmenin bedeli benimi için saat bir civarında evde olabilmektir. 24 Nisan anmaları nedeni ile İstanbul’da geçen günün ardından kafamda bir sürü soru ile saat gecenin ikisinde eve döndüm.

Sevag Balıkçı’nın mezarına gittim,  annesi, sevgili Ani ve sevgili babasını uzaktan izledim yine, yanlarında git gide artan bir kalabalık var, ama oğulları gitmiş, Ani oğulsuz kalmış, baba evini kaybetmiş. Benim için evladını kaybeden bir anneye bakmaktan daha acı hiçbir şey yok bu dünyada, çevresinde milyonlar olsa bile Ani yalnız yüreği ile buz kesmiş bir anne. Sonra Taksim’e, son yıllarda soykırım anmalarının yapıldığı Fransız Kültür Merkezi’nin önüne gittik. Git gide artan bir kalabalık var o meydanda, sesleri cılız çıkan faşistlere rağmen. Bu yıl soykırımın 100.yılı anması olması nedeni ile ‘diaspora’ dediğimiz, cahil hükümetimizin bu topraklara ait Ermeniler olduğunu hala anlayamadığı insanlar, Anadolu topraklarının torunları epeyce kalabalık olarak gelmiş dediler. Şok içinde olduklarını tahmin ediyorum, karmakarışık olduklarını yarı öfkeli yarı ağlamaklı ama sonuna kadar insan duyguları içinde. Dedelerinin, ninelerinin suratlarını aramışlar mıdır suratlarımızda diye düşündüm, belki onlardan bir iz sokaklarda, bilemedim. Basit düşünmek istiyorum her şeyi; işi tarihçilere bırakmadan, işi devlet arşivlerine terketmeden, basitçe ve insanca. Bu topraklarda kimler yaşıyor? Düşünüyorum; 

Sünni Türkler, Alevi Türkler, Sünni Kürtler, Alevi Kürtler, Şafi Kürtler, Zaza Aleviler ve Sünniler, Çerkesler, Lazlar, Rumlar, Yahudiler, Ermeniler, Süryaniler ve saymayı ihmal ettiğim onlarca kimlik, dil, din mensubu insan . Neredeyse saydığım tüm bu kesimlerden arkadaşı olabilmiş sayılı insanlarından biriyim ben bu ülkenin. En azından çay içmişliğim, yemek yemişliğim, belki siyaset yapmışlığım, ağlamışlığım var çoğu ile.. 

Peki bu ülkede mağdur edilenler kimler; Ermeniler, soykırıma uğradılar, Süryaniler soykırıma uğradılar, Rumlar, yüzlerce yıldır yaşadıkları topraklarından sürüldüler, Yahudiler programa uğradılar, Alevi Kürtler-Zazalar Dersim’de soykırıma uğradılar, Aleviler, Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da, öldürüldüler diri diri yakıldılar. Kürtler asit kuyularında imha edildiler, faili meçhullere kurban oldular. Çerkeslere ve Lazlara ise dillerini unutturup asimile edildiler. Sünni Türkler, Kemalist rejimin modernleşme diye dayattığı bir hayat tarzına zorlandılar ve kabulde zorlananları şimdi başımıza bela bir iktidarı yaratmış bulunuyor. Ve şimdi, tüm halklara inançlara uzanan bu kirli eller kime ait. Öldürenler kim, yok eden, cesetlerin üzerine bayrak diken, ölülerine ağlayanlara parmak sallayan, yas tutanlara saldıran, bayrak dediği sembolü insan hayatından da kutsal bilen bu insanlar kimler? Devlet mi sadece, izleyen susan, sesini çıkartmayan, sırasını bekleyen kim peki. 

Ömrümüzün iki günlük hayatımızın tüm katili bu ülkede yaşayan bizleriz ve tüm ölüleri de bizleriz. Ve biz birbirinin ölüsüne ağlamaktan aciz, kendi katiline hayran kendi ölüsüne şehit diyenleriz. Mağduru olduğumuz katliamların da aslında nasıl da suç ortağı olduğumuzu biliyor muyuz gerçekten? Akrabalarımın yüzyıllar süren mağduriyetlerine ve uğradıkları katliamlara rağmen diğerlerine ağlamadığını kulaklarını kapattığını ve belki de bundan daha da ağır suç ortaklığı içinde olduklarını biliyorum ben mesela. Rum’un Ermeni’yi, Ermeni’nin Rum’u, Musevi’nin ikisini, ikisinin Musevi’yi, Alevi’nin Sünni’yi, Sünni’nin Alevi’yi, Kürd’ün Türk’ü, Türk’ün Kürd’ü sevmediğini, daha da kötüsü bir arada yaşamaktan hazetmediğini, hazettirilmediğini biliyorum ben. Yıllardır biz bu iklimde bunu böyle bilerek böyle öğütlenerek yaşadık. 

Ve bugün en ağır suçlarımızdan birinin 100.yılında ben bunları düşündüğüm o meydanda bu toplulukların belki de çoğuna mensup insanların da olduğunu biliyorum, gördüm. Öldürmeyi unutana kadar oturalım istedim o meydanda, çoğalarak. 

Sennur Baybuğa

(BasNews)

Bültene kayıt ol