Yesinler birbirlerini deyip geçelim mi?

01.04.2015 - 13:13
Meltem Oral
Haberi paylaş

Erdoğan ve bazı hükümet yetkililerinin farklı açıklamaları giderek Beyaz ve Candan Erçetin atışması izliyormuş tadıyla takip edilmeye başlandı. Arınç’ın Erdoğan’ı “izleme komitesi” ve çözüm sürecine dair beyanatları dolayısıyla adeta “haşlaması”, bunun son örneğiydi. Ama vaziyet çekirdeklerimizi çitlerken kim kime daha ‘şok’ sözler söyledi diye sadece izlemekle yetinebileceğimiz bir şey değil. Süreci sadece Erdoğan ve diğerleri arasındaki ‘kişisel’ husumet olarak okumak yanlış olur. Genellikle bu gibi durumlar egemen sınıf içerisindeki farklı siyasal eğilim ve projeksiyonların dolaylı bir ifadesidir. Bu tür ihtilaflar hiçbir zaman sadece ‘kişisel’ meseleler olarak görülemez.

Egemenler içerisindeki bölünmüşlük biz fanileri ilgilendirmeyen ve tepede, yüksek siyasette aklımızın ermeyeceği gerilimlerden ibaret değildir. Bu gerilimlere, olası çatışmalara kayıtsız kalamayız. Burjuvaziye dair her şey işçi sınıfını da ilgilendirir. Rosa Luxemburg, “burjuva toplumundaki sosyal güçlerin arasındaki ilişkilerdeki her geçiş, ülkedeki siyasî ilişkilerdeki her değişim ilk olarak işçi sınıfının durumunu etkiler” derken tam da bunu kastediyordu. Burjuvazi içindeki her çatışma işçi sınıfını ve sosyalistleri ilgilendirir, görmezden gelmek yerine sosyalistler bu yarılmaları işçi sınıfı lehine kullanmanın araçlarını yaratmalıdır. Üstelik egemen sınıfın içindeki çatlaklar işçi sınıfı mücadelesinin gelişmesi için potansiyeller taşır. Lenin’in sol komünistlerle tartışırken söylediği gibi “daha güçlü bir düşmanı ancak gücümüzü sonuna kadar kullanarak yenebiliriz, ve ne kadar küçük olursa olsun düşmanlar arasındaki bir (gediği) de büyük bir itina, dikkat ve ustalıkla mutlaka kullanmalıyız”.  

Bu çatışma dolayısıyla yönetenlerin ‘eskisi gibi yönetme’ beceri ve gücünde zaaflar meydana gelir, egemenlik sisteminin meşruiyetinde ciddi çatlaklar oluşur. Böylesi durumlar işçi sınıfı ve ezilenler için harekete geçmenin, bu çatlakları kendi lehlerine değerlendirmenin zamanı olabilir. Çatlağı derinleştirmek ve egemen sınıfın yönetme kabiliyetini zayıflatmak gerekir.

Kişisel ihtirasların ortalığa serildiği bir siyasal atmosferin emekçileri pasifize etmesi de olası bir tehlikedir. Ama sosyalistlere düşen, bu çatlakların egemenlerin yönetme gücündeki zayıflatmaya işaret ettiğini ortaya koymak ve oluşan boşlukları olabildiğince işçi sınıfı ve ezilenlerin talep ve mücadeleleriyle doldurmaktır.

Meltem Oral

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol