Türkiye A.Ş.’de solu örgütlemek

21.03.2015 - 10:36
Özdeş Özbay
Haberi paylaş

Erdoğan’ın birkaç gündür arka arkaya yaptığı konuşmaları gördüğümde referandum sürecini hatırladım.

"Yetmez ama Evet" diyen sosyalistler olarak basit bir gerçeği anlatıyorduk. TSK mensuplarının sivil mahkemelerde yargılanması ve yüksek yargı bürokratlarının hem kendi içinde seçimler yapması hem de bir kısmının hükümet tarafından belirlenmesi, olumlu birer gelişme idi. Devleti bütün kurumları ile yıkmak isteyen bizler için devletin “bağımsız” kurumlarının dokunulmazlık zırhından kurtulması ve mahkemelerde kirli ilişkilerinin ortaya saçılması hükümetin amaçlarından bağımsız olarak güzel bir gelişmeydi. Ancak şunun bilinceydik, devlete ihtiyacı olan burjuva partilerinin devleti oluşturan kurumlarla didişmesi sürekli olamazdı. Egemen sınıfın çıkarına işleyen devlet kurumlarından bazıları egemenler arası kavgada hükümeti devirmeye çalışmaktan yargılanıyordu. Oysa bizler adı Ergenekon olsun olmasın, davanın, Kürdistan’da işlenen insanlık suçlarını da Hrant Dink cinayetini de kapsaması gerektiğini ve bunu ancak sosyalist bir muhalefetin başarabileceğini söylüyorduk. Hayır kampanyası yapanlar ise eğer evet kazanırsa AKP’nin diktatörlük kuracağını söylüyordu!

Peki, ne oldu referandumdan beri. Bir, AKP hükümeti en büyük oy alma nedeni olan darbe tehdidini anlatamaz oldu. Tabanını kaybetmemek için paralel yapı darbesi, Gezi darbesi, faiz lobileri gibi uyduruk tehditler üretmeye çalıştı. İki, KCK davası ile başlattığı savaşta ağır darbe aldı ve Öcalan ile görüşmeleri başlatmak zorunda kaldı. Kürt hareketinin Suriye ve Irak’ta elde ettiği başarılar hükümeti daha da köşeye sıkıştırdı. Üç, AKP’ye karşı başlayan Gezi direnişi içeride olan 400 kadar muvazzaf subay nedeniyle darbeciler tarafından kullanılamadı. Gezi, AKP’nin bütün darbe anlatılarına rağmen sivil bir muhalefet oldu. Dört, AKP’nin en büyük tehdit olarak gördüğü darbecilerin yargılanmaya başlanması AKP’nin kendi içinde rant kavgasını getirdi. Sonucunda cemaat ile hükümet birbirine girdi. Şimdi ise AKP içinde artan diğer çatlaklar daha net görülebiliyor. 

Yani hayırcıların anlattığı diktatörlük kurulacak iddiası çöktü. AKP zayıfladı. Artık bütün gücü ile sadece kendi tabanını bir arada tutmanın derdinde. Ancak seçim anketleri tabanında kayma olduğunu gösteriyor.

Erdoğan yolsuzluğun üzerini örtebilmek için Ergenekoncularla dahi uzlaşırken ilk önce “referandumda hata yaptık” demişti. Referandum sonucunda seçilen Anayasa Mahkemesi aldığı kararlarla hükümeti rahatsız etti. Erdoğan daha sonra kendisine yolsuzluk kumpası kurulduğunu iddia ettiği gibi Ergenekon davasında da “ordumuza kumpas kurdular” dedi. Bütün katiller, darbeciler, faşistler serbest bırakıldı. Hayır kampanyası yapanların “yurtsever komutanlar,” “anti-emperyalist askerler,” veya “ordumuzun en yetişmiş kesimi” dediği darbeciler serbest bırakılmış hatta haksızlığa uğrayan kahramanlar olarak tarihe geçmiş oldu. Erdoğan en son Harp Akademileri Komutanlığı'nda yaptığı konuşmada, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda "aldatıldığını" söyledi. Kısaca Erdoğan referandumda hayır diyenlerin argümanlarını bugün açıkça savunur durumda. Biz ise o gün de bir burjuva partisi devletin kurumları ile hesaplaşamaz diyorduk bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması biz sosyalistler için bir fırsattı ama bunu kullanmak Ergenekon’a karşı sol bir mücadele dalgası ile mümkün olabilirdi.

Erdoğan geçen gün tarihi bir söz daha söyledi. Ülkenin bir şirket gibi yönetilmesi gerektiğini söyledi. Yani artık ordu ve bürokrasi ile uyum içerisinde çalışmak isteyen bir neoliberal sermaye partisi olduğunu açıkça ilan ediyor AKP. Biz AKP’ye şeriatçı dendiği dönemde hayır, neoliberal muhafazakâr burjuva partisi diyorduk, zamanla şeriat geliyor yerine sivil diktatörlük kuruyor dendiğinde hayır, neoliberal otoriterliği uygulayan bir burjuva demokrasisi kuruyor diyorduk, şimdi de Erdoğan faşizm istiyor diyenlere hayır, sermayenin çıkarına kalkınma hamlesini sürdürebilen bir devletin CEO’su olmak istiyor diyoruz.

Ama bu gidişat durdurulabilir. HDP’nin barajı aşması bu gidişata atılacak ilk çelme olacak. Seçimler sonrasında kaçınılmaz biçimde başlayacak işçi eylemleri de kitlesel bir sol muhalefetin zeminini hazırlayacaktır.

AKP yıkılış öncesi son seçimlerine giriyor. Ancak bizler hem HDP barajı geçtiğinde oluşacak umudu hem de sokağa çıkacak işçi hareketini örgütleyecek bir sol alternatif yaratamazsak yaşanması pek de uzun zaman almayacak bir ekonomik ve politik krizde ağır bedeller ödeyebiliriz. Bizden daha örgütlü olan faşist MHP ve ırkçı-Ergenekoncu Vatan Partisi gibi grupların yükselmesi gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalabiliriz.

Bu nedenle seçimlere girerken HDP kampanyasında yan yana geleceğimiz herkese yeni bir sola olan ihtiyacı anlatmak, seçimlerden sonra ise yeni bir sol partinin kurulabilmesi için açık kampanya yapmak tarihi bir görev olarak önümüzde duruyor.

Özdeş Özbay

[email protected]

Bültene kayıt ol