Şirketleri yeneceğiz, TC'yi de!

21.03.2015 - 10:30
Anıl Yüksel
Haberi paylaş

Din üzerinden yürütülen ve islamofobiyle devam ettirilen tartışmalar, 90'lardan kalma olmazsa olmaz şeriat tartışmaları, bugün faşizm ve diktatörlük tartışmaları...

Oysa 13 senelik AKP iktidarını en doğru şekilde analiz etmeye uğraşanlar olarak, AKP'nin neoliberal bir parti olduğunu anlatmaya çalıştık. Aslında bu kadar uğraşmak yerine doğrudan Erdoğan'a sorsak da söylermiş:

"Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirketi nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir."

Niyetini bundan daha net açıklayan, AKP hükümetlerinin bu zamana kadar hangi amaç üzerinden siyaset yaptığını bundan daha güzel özetleyen bir cümle olamazdı herhalde.

Şimdi kabaca bir düşünelim:

Bugün yaşadığımız kapitalist sistemi baz alırsak, bir şirketin iki mühim endişesi mevcut: Kâr ve itibar. Rekabete dayalı bu sistemde tek amaç kâr etmek. Kâr için de "her yolun mübah olduğu" anlayışını bugüne kadar şahit olduğumuz örneklerden biliyoruz. Maliyetlerin en aza çekilmesi gerektiğini de. Ayrıca çalışanların bireysel farklılıklarına vurgu yaparak, daha fazla kâr eden ve daha saygın bir şirket olma yolunda azimle çalışmalarını tetiklemek, bir şirketin birincil görevidir desek yanlış olmaz sanırım. Ve sonuçta her ne yapılıyorsa şirket için yapılıyordur. Zaten aksi düşünüldüğünde o şirket içinde daha fazla çalışamazsınız.

Şimdi bir de şirketleşme yolundaki Türkiye'yi düşünelim. Bölgesel güç olma hedefiyle Batılı ittifaklar kurmak, "One minute" çıkışı yaparken silah ticaretine devam etmek, sanayiciler ve işadamları derneklerinin yüzünü güldüren ekonomik politikalar izlemek, asgari ücreti açlık sınırının altında bırakmak, bakanlık tarafından "İş kazası yoktur, suçlu tedbirini almayan işçidir" temalı kamu spotları dayatmak tesadüfi şeyler olmasa gerek.

Diğer yandan Festus iseniz bir karakolda öldürebilir, Hrant'sanız güpegündüz katledilebilir, kaçakçılık yapan bir Kürt iseniz devletin bombalarına maruz kalabilirsiniz. "Ötekilerden" değilseniz, Soma'da bir kömür madeninin altında kalan 301 işçiden biri olabilirsiniz. Ve patronunuzdan bırakın hesap sorulmasını, onun elinin sıkıldığını görebilirsiniz. Ya da sabaha karşı varınız yoğunuz olan 6000 zeytin ağacının yerle bir edildiğine üzülürken, devlet bakanlarının "iki zeytinlik için koca yatırımdan mı vazgeçelim?" sözleriyle şok geçirebilirsiniz.

Türkiye'yi şirket gibi yönetmek isteyen Erdoğan, bütün farklılıklarımızla bir arada yaşamdan bahsetmiyor. Herkese eşitlik, ezilenlere özgürlük vadetmiyor. İşçi haklarına dönüp bakmıyor.

Söylemlerine ve yaptıklarına bakılırsa, holding patronlarıyla omuz omuza, işçinin ve yoksulun sırtına basarak daha zengin ve daha güçlü bir Türkiye istiyor.

Bir devlet. Hem de şirketleşmiş bir devlet. Mümkün değil, buna izin vermeyiz!

Anıl Yüksel

[email protected]

Bültene kayıt ol