Türk ve Makedon azınlıklar...

07.03.2015 - 16:47
Mustafa Çolak
Haberi paylaş

Haftaiçi, Liberal Araştırmalar Merkezi’nin (KeFiM) düzenlediği “Toprak Bütünlğü vs Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı” temalı panelde konuşmak üzere Atina’daydım...

Konuşmacı olarak, Yunanistan’ın en büyük iki azınlığından (Türkler ve Makedonlar) birer temsilci (Ben ve Petros Voçis), bir hukukçu (Thanasis Anagnostopulos) ve bir jeostrateji uzmanı (Kostas Grivas) seçilmiş; oturum başkanlığı görevi de, Yunanistan’ın ünlü insan hakları savunucusu ve Liberal İttifak Partisi Başkanı Grigoris Valianatos’a verilmişti...

Bu tarz panellerde daha önceleri de konuştuğum için, ne tür “tepkiler” gelebileceğini ve bunlarla nasıl “mücadele edeceğimi” biliyordum.

Fakat benim için en önemli tecrübe, hiç kuşkusuz, etnik olarak Makedon olan bir azınlık mensubuyla aynı panelde yanyana olmaktı. (Antimilliyetçi Hareket’te ve SyRizA’nın İnsan Hakları Komisyonu’nda daha önce Makedon arkadaşlarla yanyana gelmiştim ve gelmekteyim; fakat böyle bir panelde, benzer tecrübem olmamıştı.)

Petros Voçis, konuşmasına katılımcıları Makedonca selâmlayarak başladı ve ekledi: “Az önce sizi ‘var olmayan’ bir dilde selâmladım. Gördüğünüz gibi, ben de, burada yokum!”

Yunanistan’ın Makedonca’yı ve Makedon ulusunu yok sayma politikalarını alaycı bir şekilde eleştiren Voçis, daha sonra, asıl isminin Peçe Vçkov olduğunu; ancak devletin onu Yunancalaştırarak Petros Voçis yaptığını, istese daha da ileri gidip Likopulos/Likudis (Kurtoğlu) da yapabileceğini söyleyerek devam etti...

72 yaşında emekli bir öğretmen, yazar ve yılmaz bir insan, doğa ve azınlık hakları savunucusu bu “çınar”ı dinlerken Makedonlar’a yapılan zulümler üzerinde kafamda bir sürü şey canlandı...

Sonra sıra bana geldiğinde, “Beterin beteri var. Benim adımı değiştirmedikleri için çok şanslıyım. 26 yaşımda, Mustafa’nın Arapça’da ‘seçilmiş kişi’ anlamına geldiğini öğrenmiştim. Demek ki Yunanca’ya çevirseler, ismim Eretos Kulos (Seçilmiş Çolak) olacaktı ve bu da çok komik olacaktı” diyerek girdim söze...

Gerek Voçis, gerekse ben, “bizim” azınlıkların ayrılma veya “anavatan”larla birleşme gibi bir talebi olmadığını; tek istediğimizin, doğup büyüdüğümüz topraklarda insanca, demokratik haklarımızın iade edildiği bir şekilde, özgürce ve eşit yurttaşlar olarak yaşamak olduğunu söyledik.

Soru-cevap kısmında, beklediğimiz “tepkiler” gelmeye başladı: Gümülcine’de Hukuk Fakültesi’nde okuduğunu söyleyen bir genç, “Orada azınlık Türk değil, Müslüman; ayrıca ben kendilerine karşı hiçbir ırkçı saldırı yapıldığına tanık olmadım. Aksine, ben bir siyasî parti ile azınlık köylerine gittiğimde bana garip garip bakarak ayrımcı bir şekilde davrandılar” diyerek bana eleştiri yöneltti.

Ben “Yunanistan’da ‘isim babası’ olmayı çok seviyoruz. Bu âdet genlerimize işlemiş: Makedonlara ‘Sen Makedon değil, Slavsın’ diyoruz; Makedonya Cumhuriyeti’ni FYROM, Batı Trakyalı Türkleri Müslüman olarak vaftiz ediyoruz. Oysa insan ne hissediyorsa odur” diyerek derdimi anlatmaya çalışıp, ardından Batı Trakya’da son 5 yılda onlarca caminin tahrip edildiğini, cami duvarlarına ırkçı yazılar yazıldığını, mezar taşlarının kırıldığını, Türk derneklerine saldırıldığını falan anlattım. Tam “Köylerde yabancı biri kahveye girdiğinde (bu ben de olabilirim, başka bir Türk de) insanlar garip bakar, bu da devletin yıllarca uyguladığı baskı politikalarından dolayı” diye anlatıyordum ki, Voçis:

“Bizim köylerde bırak garip garip bakmayı, kahveye yabancı biri girdiğinde konuşmamızı değiştiriyoruz” diye ekledi.

Salondakiler arasında Voçis’e “Sen ne olduğunu iyi araştırdın mı, bence senin Makedon olman imkansız, tarihi iyi araştır” tarzı eleştiriler yöneltenler de oldu. Voçis, “İsterseniz DNA testi de yaptıralım” diyerek “iğneledi” kendilerini...

Bir yazıya sığmayacak kadar çok ve önemli sorun konuşuldu panelde.

Azınlık olmanın dezavantajlarını bir kez daha iliklerime kadar hissettim. Diğer yandan ise, Makedonlar’ın durumunun bizimkinden çok daha vahim olmasına üzüldüm.

Yunanistan’da iki büyük azınlığın –ve elbet diğerlerinin de– kronikleşmiş ciddi sorunları var. Ve bunlar bir an önce çözüm bekliyor. Sol merkezli bir hükûmetin, tüm diğer sorunların yanında bunlara da kulak vermesi, bu sorunların çözümü için gerekli adımları atmaya başlaması lâzım.

Dileyelim ki, bir sonraki sefer, benzer bir panelde, sevgili Voçis ve ben, bu sorunlarımızı liberallere değil, onları çözebilme yetkisine sahip olan hükûmetin büyük ortağı SyRizA ve sosyalistlere anlatalım...

Mustafa Çolak

[email protected]

Bültene kayıt ol