1. Enternasyonal: İşçi sınıfının ilk uluslararası örgütlenmesi nasıl doğdu?

28.09.2016 - 16:19
Haberi paylaş

Polonya’da 1863 yılında Rus İmparatorluğu’na karşı Ocak Ayaklanması başlanmıştı. Aynı yılın Temmuz ayında Londra’da bunu onurlandırmak için gerçekleştirilen bir toplantıda bir araya gelen bir grup İngiliz ve Fransız işçi, daha yakın işbirliği yapma ve uluslararası bir örgüt kurma fikrini tartışmaya başladı.

Manş Denizi’nin iki yakasındaki işçi sınıfı militanları, ekonomik darboğazın yaşandığı dönemde, Fransız ve İngiliz patronların iki ülkenin işçilerini birbirlerine karşı, grevleri kırmak ve işçilerin taleplerini bastırmak için işe alma yoluyla kullanmalarını önlemek istiyordu. Resmî adıyla Uluslararası İşçi Birliği, yani Birinci Enternasyonal, bu arayışın sonucunda 28 Eylül 1864’te Londra’da yapılan bir toplantıda ilan edildi.

Ulusal sınırları aşan birlik

Uluslararası dayanışma, sosyalizm mücadelesinin ve her kitlesel özgürlük hareketinin olmazsa olmaz ilkelerinden biridir. Tunus’taki gösterilerle başlayan Arap Baharı’nın birkaç ay içinde bölgedeki 10 ülkeye birden yayılması, İspanya’da başlayan meydan işgallerinin Wall Street’i tetiklemesi, kent meydanlarının bu şekilde kontrolünün Gezi’den Hong Kong’a bir dizi başka deneyime sıçraması, Yunanistan’daki işçi hareketinin ve yükselen solun kıtanın diğer ülkelerinde müttefikler bulması ve bütün bu sosyal mücadeleler arasında bağ kuran aktivistlerin ve örgütlerin varlığı, bunu açıkça ortaya koyuyor.

Birinci Enternasyonal, işçi hareketinin tarihinde, farklı ülkelerdeki işçileri ortak amaçlar uğruna bir araya getirmeyi hedefleyen ilk kitlesel örgüttü. Avrupa düzeyinde farklı radikal ve sol siyasî eğilimler Enternasyonal’de kendine yer bulmuştu. Çeşitli ülkelerden sendikacılar, anarşistler, ütopik sosyalizmi savunanlar, İtalya’nın birleşmesini savunan cumhuriyetçiler, sömürgeciliğe karşı mücadele eden Polonya ve İrlanda gibi ulusal hareketlerin aktivistleriyle birlikte, 1. Enternasyonal kendi belgelerine göre sekiz milyon üyeye ulaşan devasa bir örgüte dönüştü.

Marx dahil oluyor

Avrupa’da 1848 devrimlerinin yenilgisinin ardından vaktinin çoğunu Kapital’in birinci cildini yazmak için yaptığı araştırmalara harcayan Karl Marx, platformunda söz almadan oturduğu Enternasyonal’in kuruluş toplantısını son derece sevindirici bir gelişme olarak gördü. Zira 1848-1851 arası dönemden çıkardığı asıl ders, işçilerin bağımsız siyasî örgütlenmelerinin gerekliliğiydi. Kendi deyimiyle “gerçek işçi liderlerinin” örgütlenme çabasını gördüğünde, küçük sosyalist gruplar arasındaki çekişmelerden kaçınma tutumunu gözden geçirdi ve tekrar yoğun bir siyasî aktivizm dönemine girdi.

Kuruluş toplantısının kalabalıklığını işçi hareketinde yeniden başlayan kıpırdanmanın emaresi olarak değerlendiren Marx, henüz bir hafta öncesinde haberdar bile olmadığı organizasyonun program ve tüzük yazmak üzere seçilen geçici komitesine girdi. Bundan sonraki sekiz yıl boyunca, Engels ile birlikte hem örgütün siyasî çizgisinin belirlenmesinde hem de farklı eğilimlerin bir arada tutulabilmesinde belirleyici rol oynadı.

Aşağıdan sosyalizm

Marx, yazmayı üstlendiği ilk metinlerle birlikte, sol içerisinde savunduğu çizginin Enternasyonal içinde hakim hâle gelmesini sağladı. “Genel Kurallar” metni, işçi sınıfının kurtuluşunun kendi eseri olacağı vurgusuyla başlıyordu. Aynı broşürde yer alan “Kuruluş Hitabı” ise bu amacı gerçekleştirmek için “Tüm ülkelerin işçileri, birleşin” çağrısıyla bitiyordu.

Öte yandan Marx, uluslararası işçi sınıfının gerçek bir toplumsal dönüşümü gerçekleştirebilecek tek güç olduğuna dair vurgusunu, Enternasyonal’in merkezine yerleştiriyordu. Engels’e yazdığı mektupta, “Görüşlerimizi, işçi hareketinin şu an durduğu noktadan bakılınca kabul edilebilir bir çerçeveye sokmak çok zor oldu. Yeniden uyanan hareketin, eskisi gibi cesur sözlere izin vermesi biraz zaman alacak. Meseleler hakkında keskin, hareket tarzında ise yumuşak olmalıyız” diyordu.

Teoriden pratiğe dayanışma

Birinci Enternasyonal, farklı ülkelerden işçilerin sınırları aşan dayanışmasını sağlamak için çok sayıda adım attı. Marx’ın deyimiyle “sosyalist veya yarı sosyalist sektlerin yerine mücadele eden gerçek bir işçi sınıfı örgütü” olması için kurulan Enternasyonal, sendikalara destek verdi, sekiz saatlik işgünü mücadelesini yürüttü, grev hakkına sahip çıktı. Greve çıkan Paris’te tunç işçileriyle, Cenevre’de inşaat işçileriyle, Edinburg ve Londra’daki tekstil işçileriyle ve Belçika’daki kömür işçileriyle dayanışma faaliyeti yürüttü. Amerikan İç Savaşı’nda köleliğe karşı Kuzey’i destekledi, Prusya ile Fransa arasındaki savaşta işçilerin egemen sınıfların çıkarları için birbirlerini öldürmesine karşı çıkarak barışın sesi oldu. İrlanda’da İngiliz sömürgeciliğine karşı direnenleri destekledi. İngiltere’de oy hakkı talep eden hareketin inşasına katkıda bulundu.

1850’lerin sonundan itibaren yükselmeye başlayan işçi hareketi, zirvesini 1871’de Paris Komünü’nde buldu. İşçiler ilk defa bir yerde siyasî iktidarı ele geçirmiş, sınıfın kurtuluşunun kendi eseri olacağı fikrinin pratikteki karşılığını yaşatmışlardı. Marx’ın önderliğinde 1. Enternasyonal, Parisli işçilerin “göğü fethetme” girişimine sahip çıktı. Resmî açıklamada, “İşçilerin Paris’i, komünüyle birlikte, yeni bir toplumun şanlı müjdeleyicileri olarak sonsuza kadar kutlanacaktır. Komün şehitleri, işçi sınıfının yüce gönlünde kutsal bir yere oturdu. Onu imha edenler ise tarih tarafından şimdiden bir teşhir direğine sonsuza dek çivilendiler ve rahiplerinin tüm duaları günahlarını bağışlamaya yetmeyecek” denildi.

Dağılma

Paris Komünü’yle bu dayanışmanın elbette bir bedeli vardı. Marx, “kızıl terörist doktor” olarak anılmaya başlanmasından ve defalarca ölüm tehdidi almasından çok da rahatsız görünmüyor, “Bataklıktaki bir kurbağa gibi sakince tecritte geçen 20 uzun yıldan sonra bana iyi geldi” diyordu. Komün’ün kurulması Enternasyonal’in işi değildi, ancak uluslararası egemen sınıf suçluyu tespit etmişti: Marx ve onun uğursuz arkadaşları. Marx’a saldırılar anti-semitik bir boyut da taşırken, Papa’ya dahi ona karşı açıklama yaptırtıldı.

Bu süreçte cadı avından korkan -ve aynı zamanda toplumun parlamento seçimleriyle değişeceğini düşünen- İngiliz sendikacılar Enternasyonal’den ayrıldı. Öte yandan, uzunca bir süredir Proudhon ve Bakunin gibi anarşistlerle Marx ve etrafındakiler arasındaki kutuplaşma, gerçek bir devrimci durumun yaşanmasıyla sürdürülemez hâle geldi. “Sınıfların eşitliğini” ve “Enternasyonal’in ekonomik mücadelelere katılıp siyasî hareketlerden uzak durması gerektiğini” savunanlarla Marx’ın yolları da ayrıldı. Birinci Enternasyonal, 1872’de ikiye bölündü. İki kanat da birkaç yıl içinde tamamen yok oldu.

Marx ise Paris Komünü’nde işçi sınıfının kapitalist devlet aygıtını yıkıp kendi hükümetini nasıl kurabileceğini görmüştü. Bununla, ona göre, dünya tarihine yer edecek önemde bir kalkış noktası kazanılmıştı.

Ozan Tekin

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol