1917 Şubat'ı: Dünyayı sarsan devrimin ilk adımı nasıl atıldı?

06.02.2016 - 10:23
Haberi paylaş

Üzerinden 99 yıl geçen 1917 Şubat Devrimi, Çarlık Rusyası’nda yaşanan alelade bir olay ya da Ekim Devrimi’ne giden süreçteki herhangi bir olgu değildi. 1905’te başlayan işçi hareketlerinin sonuca ulaştığı 1917 Ekim'inden önceki en büyük provasıydı. Bu prova, işçilerin kitlesel eylemiyle dünyayı değiştirebileceğini gözler önüne seriyordu.

9 Ocak 1917’de, Kanlı Pazar’ı anma gününde yaklaşık 137.500 işçi greve çıkmıştı. Grevlerin kitleselliği savaşa ve giderek artan yoksulluğa karşı öfkeyi ifade ediyordu. Ardından 18 Şubat’ta Putilov işletmelerinin birinde çalışan işçiler %50 zam talebiyle oturarak greve başladı. 21 Şubat’ta işten atılmalarına tepki olarak Putilov’un diğer işletmeleri de birer birer greve katıldılar. Putilov yönetimi çareyi işletmeleri süresiz kapatmakta buldu. İyi örgütlenmiş 30.000 kadar grevci işçi artık sokak hareketinin bir parçasıydı.

Kadın işçiler başlattı

Bir yandan kıtlıkla boğuşan Petrograd’da ekmek üretecek un da azalmış, bu küçük çaplı çatışmalara yol açmıştı. 8 Mart Kadınlar Günü (Rusya takvimine göre 23 Şubat), kitlesel gösteri ve yürüyüşlere ekmek, barış, iktidar sloganı damgasını vurdu. Bu eylem, grevci işçilerin katılımı ve bir süredir yaşanan olumsuzluklara tepki olarak fiili bir genel greve dönüştü. İlk gün 90.000, ikinci gün 150.000’in üzerinde işçi eylemlere katıldı. Polis ve askerin saldırılarına rağmen dağılmayan işçilere doğrudan ateş açılmaktan çekinilmişti. Ancak Çar’ın verdiği emrin ardından sokağa çıkanlar öldürülmeye başlandı. Bu sıralarda 100’e yakın insan da tutuklandı. Tam işler Hükümet lehine dönerken, işçilere en çok kaybı verdiren Volinski Alayı’nda eylemcilere ateş açmak istemeyen askerler bir ayaklanma başlattı.

Askerlerin de ayaklanmaya katılmasıyla orduyu çözülmüş, bu durum işçilere güven vermişti. 27 Şubat günü 385.000 işçi ve 70.000 askerin oluşturduğu kalabalık rejimin yanındaki son güçleri de temizledikten sonra devrim zaferle sonuçlanmış oldu. Devamındaki aylarda Petrograd dışındaki bölgelerde de bu hareketler kazanımla sonuçlanmıştı. Ancak Petrograd en yoğun işçi nüfusuna sahip kent olduğu için devrimin kalbi durumundaydı. O yıllarda Rusya üzerinde 10 milyon dolayında işçi olduğunu düşündüğümüzde eylemlerin kitleselliği bu şehrin önemini bir daha katlıyordu.

İşçiler kendi iktidar organlarını yarattı

Devrim sırasında tarihin en demokratik yönetim organları olan Sovyetler yeniden toplandı. Bolşevikler de bu Sovyetlerin bir parçasıydı ancak çoğunluğunu Menşevikler ve Sosyalist Devrimcilerin başını çektiği reformistler oluşturmaktaydı. Buralarda yapılan en can alıcı tartışma artık iktidarın kimde olacağıydı. Reformistler iktidarın Sovyetlerde toplanmasının intihar olduğunu düşünüyorlar, işçileri burjuvaların kuracağı bir parlamentoya destek vermeye çağırıyorlardı. Bolşevik Partisi de Lenin sürgünden dönene dek kurulan geçici hükümeti desteklemişti.

Mart ayının başlarında Petrograd’a gelerek Pravda’nın başına geçen Stalin ve Kamenev’in, Lenin’in aksi görüşlerini anlattığı ilk mektubunu kısaltarak yayınladığı diğerlerini ise hiç basmadığı biliniyor. Buna rağmen birçok Sovyet ya da Bolşevik partisi birimi bu kararı tanımayınca oluşan siyasal istikrarsızlık Bolşevikleri sık sık konferans düzenlemek durumunda bırakıyordu. Burjuvaziyle uzlaşan politik hat Mart konferansında baskın çıkmıştı. Nisan başında sürgünden dönen Lenin ilk elden geçici hükümetten desteğin çekilmesi gerektiğini ve tüm işçi ve köylülerin Sovyetlerin etrafında birleşerek iktidarı ele geçirmesini öngörüyordu.

Önce burjuvazinin demokratik devrim yapması, ardından işçilerin örgütlenip iktidarı ele geçirmesi gerektiğini düşünen ilkel ilerlemeci siyasal hareketlere büyük bir karşı çıkış yapan Lenin, bir an önce sosyalizme geçilmesini savunuyordu. Başlarda ikna edemese de uzun tartışmalar sonucu bu mücadeleden galip çıkmıştı.

Devrimler kendiliğinden patlak verir

Şubat Devrimi’nin bizlere gösterdiği en önemli derslerden biri de kitlesel hareketlerin tahmin edilebilir olmadığı ve kendiliğinden geliştiği gerçeğidir. İşçilerin büyük kitleler hâlinde harekete geçmesi, dönemin devrimcileri arasında da şaşkınlığa ve hezeyana yol açmıştı. İşçilerin nabzını tutabilecek, doğru politik hattı savunacak bir devrimci önderliğin yokluğu hareketin hem önünü açmış hem de uzun süre yalpalamasına neden olmuştu. Nisan tezlerinin politik olarak kazanmasıyla birlikte Bolşeviklerin Sovyetlerdeki oranı giderek artmış, devrimci fikirler işçi sınıfı içinde karşılığını bulmuştu.

Kitlesel işçi hareketleri, Rusya tarihinin aşina olduğu mücadele pratikleriydi. Ancak çarların ve burjuvaların alışık olmadığı; işçi sınıfının kendi potansiyelini görüp, bu potansiyeli sosyalist bir devrime taşıma iradesiydi. Bu irade ise bir anda oluşmamıştı. 1905’te yenilgiye uğrayan ayaklanmanın ardından Lenin ve Troçki gibi Rus devrimcileri bundan dersler çıkardılar. Lenin Şubat ayaklanmasının ardından yaşanan olaylara iki ay sonra müdahale edebilmiş buna rağmen ekim ayına kadar Sovyetleri ve partisini kendi fikrine kazanmıştı.

1917 Şubat devrimi, sosyalistlerin kitle hareketindeki öneminden çok kitlesel hareketlerin sosyalizm mücadelesindeki değişmez yerini gösteriyor. Ekmek, barış, iktidar diyerek sokaklara dökülen yüzbinlerce işçi, devrime giden sürecin asıl mimarlarıydı. Fabrikalardaki genel grev dalgası çarı köşeye sıkıştırdı. Komutanına itaatsizlik eden binlerce asker ordunun etkisizleşmesini sağladı. Bolşevikler, bu mücadelelerde en önde duran işçilerin partisi olabildiği ölçüde bir siyasi temsil ilişkisi kurararak 1917 Ekim’inde iktidara, tüm iktidarları yok etmek için gelebildi.

Umut Mahir Özen

(Sosyalist İşçi)

Fotoğraf: 1917 yılı Şubat ayında Putilov Fabrikası işçileri tarafından yapılan bir gösteri

Bültene kayıt ol