Yunanistan: “Hayır!” Peki ya şimdi ne olacak?

13.07.2015 - 09:26
Haberi paylaş

Yunanlıların büyük çoğunluğu, kurtarma paketinde Troyka’nın (Avrupa Merkez Bankası, AB Komisyonu ve IMF, ç.n.) öne sürdüğü koşullara ilişkin referandumda, Yunan hükümetinin borcunu ödemeye “hayır” oyu verdi. AB Komisyonu’nun ve Alman politikacıların korkutma taktilerine, kapitalist yanlısı medyanın kudretine ve bankaların kapatılması nedeniyle günlük işlemlerin güçleşmesine hatta imkansızlaşmasına rağmen çoğunluğun “hayır” oyu vermiş olması, Troyka ve Avrupa’nın dev sermayesi için büyük bir yenilgi, Yunan halkı ve Avrupalı emekçi için bir zafer.

Fakat bir bakıma, Yunan referandumunun sonucu, gelecek problemlerle başa çıkmayı kolaylaştırmayacak. Çipras ve Varoufakis diyor ki, bu sonuç, Troyka ile “borcun biraz hafifletildiği” yeni bir kurtarma paketi üzerine daha iyi bir anlaşmayı sonuca bağlamalarını mümkün kılacak. 

Fakat bu fikir, Troyka’nın Syriza ile müzakere yapmaya her an hazır olduğunu varsayıyor. Almanya Ekonomi Bakanı Sigmar Gabriel (bir sosyal demokrat!), Tagesspiegel gazetesine, “hayır” oyunun Yunanistan ile yeni bir kurtarma programı için görüşmeler yapmayı düşünmeyi zorlaştırdığını söyledi. Gabriel, Aleksis Çipras’ı, bir uzlaşmayı mümkün kılabilecek “son köprüleri de yakmak”la suçladı. Kendisinin şu yorumuna bakın: “Euro Bölgesi kurallarının reddedilmesiyle birlikte...milyarlar değerinde bir programla ilgili müzakereler yapılacağını düşünmek çok güç,… . Çipras ve hükümeti, Yunan halkını acımasız bir terkedilmişlik ve umutsuzluk yoluna sokuyor.”

Müzakere yapılsa da bundan daha iyi şartlar sunulmayabilir. Hatırlayın, Syriza zaten sosyal sigorta primini ve KDV’yi artırmayı, emeklilik maaşını zamanla azaltmayı ve her sektörde özelleştirmeye gitmeyi kabul etmişti.

Guardian’dan Larry Elliot’a bakalım: “Hiçbir tarafın zafer kazanamadan çıktığı referandumun ardından Yunanistan’ın Euro üyeliği artık pamuk ipliğine bağlı. Bankamatiklerde para kalmıyor ve ekonomi serbest düşüşte. Demokrasinin beşiği olan ülkenin kaderi kendi ellerinde değil. Avrupa Merkez Bankası, eğer isterse, Yunan banka sistemine sağladığı acil desteği geri çekerek Atina’yı borcunu ödememeye ve Pazartesi sabahı kendi para birimini basmaya zorlayabilir.”

“Böyle yapıp yapmayacaklarını göreceğiz. Gerçek şu ki, 2010’da krizin alevlenmesinden bu yana Yunanistan’a karşı insafsızca tavır takınılıyor olması, hata üstüne hata yapılacağı anlamına geliyor. Dahası, Yunanistan ve Euro Bölgesi’nin diğer 18 üye ülkesi arasındaki ilişki artık çok bozuk.Yunanistan’ın yanlışlıkla Euro’dan çıkma olasılığı, tıpkı Lehman Brothers’ın 2008’de yanlışlıkla iflas etmesi gibi, epeyce yüksek.”

Ama uzun vadede asıl sorun şu: Yunanistan’ın kamu ve özel sektör borcu o kadar fazla ki, Yunan emekçisini öldürünceye kadar -gerçek anlamda- zorlamayı sürdürse de Yunan kapitalist ekonomisi bu borcu karşılayamaz. Yunan kamu borç yükünün doğmasının iki temel nedeni var. Yunan kapitalizmi 1990’larda çok zayıftı ve verimli yatırımın kârlılığı o kadar düşüktü ki Yunan kapitalistleri, hükümetin ayrıcalıklı Yunan oligarşisine düşük vergiler, vergi muafiyetleri ve bağışlar ile mali destek vermesine ihtiyaç duydular. Buna karşılık, Yunan politikacılar kendilerini de zengin eden bütün ikramiyeleri ve bahşişleri aldılar.

Yunanistan’ın 1961’den bu yana kâr oranı:

Bu zayıf ve rüşvetçi Yunan ekonomisi daha sonra Euro’ya dahil oldu ve kişisel kazanç kaynağı olan AB fonuna erişimi sağlandı. Böylece, Almanlar ve Fransızlar Yunan şirketlerini almaya geldiler ve hükümetin borç alıp harcaması mümkün oldu. Yıllık bütçe açıkları ve kamu borcu, arka arkaya gelen muhafazakâr ve sosyal demokrat hükümetler döneminde tavan yaptı. Bunlar tahvil piyasası tarafından finanse edildi, çünkü Alman ve Fransız sermayesi, kendi ülkelerinkinden çok daha fazla kâr getiren Yunan şirketlerine yatırım yaptı ve Yunan devlet tahvillerini satın aldı. Sonuç olarak Yunan kapitalizmi, 2000’lerin kredilerden beslenen, gerçek zayıflıklarını gizleyen büyümesi sayesinde hayatta kalabildi.

Fakat bunları küresel finansal çöküntü ve Büyük Resesyon takip etti. Euro Bölgesi ani düşüşe geçti ve bölge bankaları ve firmalarının başı büyük belaya girdi. Bir anda, gayrisafi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yüzde 120’si kadar borcu ve yüzde 15’i kadar da yıllık açığı olan bir hükümet kendini piyasayla finanse edemeyecek duruma geldi, ve Avrupa’nın geri kalanı tarafından “kurtarılma”ya ihtiyaç duydu.

Fakat bu kurtarma, kriz döneminde Yunanlıların yaşam standardını korumalarına veya kamu hizmetlerinin sürdürülebilmesine yardım etmek için değildi. Aksine, Alman ve Fransız bankaları tahvil paralarını geri alabilsin ve Yunan endüstrisindeki yabancı yatırım güvende olsun diye, yaşam standardını düşürmek ve kamu hizmetlerini azaltmak gerekiyordu. 

Alman ve Fransız bankalarının sorumluluğu alması gerektiği öne sürüldüğü zaman, ilk kurtarma programı döneminde Avrupa Merkez Bankası (AMB) başkanı olan Trichet’in yanıtı, bunun, 2008’de ABD’de Lehman’ın sebep olduğu gibi, bankacılık sektöründe çöküşe yol açacağı şeklinde oldu. Bir katılımcının dediğine göre, Trichet “Patladı. …Trichet şöyle dedi: ‘Biz, ekonomik ve parasal bir birliğiz; borcun yeniden yapılandırılması asla söz konusu olmamalı!’ … Bağırıyordu.” Söylemek istediği, bankaların “düşüncesiz kreditörler” olarak zarar etmesi değil de Yunanlıların “düşüncesiz borçlananlar” olarak tüm sorumluluğu üstlenmeleri gerektiğiydi.

Böylece, kurtarma programları boyunca yabancı sermayeye ödenmesi gereken borcun hemen hemen tamamı ödendi, ancak bu ödeme Yunan hükümetine, Euro kurumlarına ve IMF’ye borçlanarak yapıldığı için bütün yük vergi verenlerin üstüne bindi. Yunanistan, Yunan ve Euro Bölgesi sermayesinin yenilgisinin maliyetini eninde sonunda ödemek zorundaydı.

Troyka’nın planı, GSYİH’de yüzde 25 düşüş, reel gelirde ve emeklilik maaşlarında yüzde 40 azalma ve yüzde 27 oranında işsizlik pahasına ödemeyi Yunanlılara yaptırmaktı. Bütün modern hükümetler bütçe açığını kısacık bir zamanda “faiz dışı fazla”ya (bütçe gelirleri >faiz dışı giderler, ç.n.) dönüştürdü. Yunanistan, 2009’da GSYİH’nin yüzde 15.6’sı olan mali açığı 2014’te yüzde 2.5’e düşürdü. Bu derece bir bütçe açığı azalması dünyanın başka hiçbir yerinde görülmedi. Toplam kamu istihdamında 2009’da 907,351’den 2014’te 651,717’ye düşüş, yani 255,000’in üzerinde bir azalma yaşandı. Bu, yüzde 25’ten fazla bir azalma. Yunanistan, ortalama emeklilik yaşının en düşük olduğu ülkelerden biriyken en yüksek olanlar arasına girdi. Bu bakımdan Yunanistan, henüz Troyka’nın son talepleri ortada yokken, Avrupa’daki en önemli emeklilik reformunu gerçekleştirdi. Bu, kemer sıkmanın âlâsıydı.

Fakat korkunç ironi, bu politikanın yenilmiş olması. İyileşmenin tersine, Yunan kapitalist ekonomisi derin bir bunalıma sürüklendi. İhracata yönelik ekonomik iyileşme bekleniyordu, ama gerçekleşmedi. Tersine, kemer sıkma önlemleri her şeyi daha da kötüleştirdi.

Bu nedenle, referandumun sonucu ne olursa olsun, Yunanistan, yüzde 75’i Euro Bölgesi’nin borç verme şirketi (EFSF; Avrupa Finansal İstikrar Fonu), IMF ve AMB’den oluşan Troyka’ya olan kamu sektörü borcunu ödeyemez. Artı, bankalar kapandığı için ve Avrupalı sermayenin aldığı kredi yüzünden ekonomi çöküşte. 

Yunanistan’ın Sürdürülemez Borç Yükü:

IMF, Yunanistan ile ilgili olan son borç sürdürülebilirlik raporunda, borcun ödenemeyeceğini açıkça ilan etti. Yani IMF, iyileşme tahminlerinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını yeni fark ediyordu. 

Yunanistan’ın reel GSYHİ’si (2008=100):

Kırmızı eğri: Gerçek değer

Mavi eğri: Tahmini değer

IMF’nin yeni raporundaki tahminine göre, Yunanistan’ın konkordato ilan etmeden (borç yükümlülüklerini yerine getiremeyip iflas ettiğini açıklamak, ç.n.) borcunu ödemeye başlaması için kreditörlerinYunan GSYİH’sinin en az yüzde 30’u kadar bir borcu silmeleri gerekiyor. Rapora göre, “Yunanistan’ın, piyasa yoluyla, borcun sürdürülebilirliğinin sağlanması için gerekli şartlara uygun mali boşlukları doldurabilme ihtimali düşük. Temel sorun şu: kamu borcu, borcun sürdürülebilirliğiyle tutarlı oranlarda, tekrar özel sektörün hesap defterine taşınamaz. Bu, ancak borcun GSYİH’ye oranı çok daha düşük olursa ve benzer şekilde risk primi daha az olursa mümkün olur” Tabii ki silinecek olan, Euro Grubu’nun vermiş olduğu borçların bir kısmı olacaktır; ancak IMF ve AMB hâlâ borcun tamamının ödenmesini bekleyecektir!

Neden Yunan hükümetinin borcunun tamamı ödenemez? Yanıt çok basit. Yunan kapitalist ekonomisi çok zayıf, çok verimsiz ve çok kazançsız olduğu için yeterince hızlı büyüyemez. Yunan maaşları iyice düşürüldü, kamu sektörü harcamalarında aşırı kesintiler yapıldı, emekli maaşları önemli ölçüde azaltıldı. Vergi toplama işinin iyileştirilmesine, ve vergiden kaçınmanın ve vergi kaçırmanın engellenmesine yönelik planlar devreye sokuluyor. Fakat IMF’nin tahminlerine göre, vergi gelirleri, Yunanistan’ın borcunu ödemesi için gerekli olan miktarda faiz dışı bütçe fazlası sağlamayacak. Aslında, IMF’nin tahminleri büyük olasılıkla çok iyimser ve Euro kurumlarına olan borcun bu tahminlerden çok daha fazla azaltılması gerekli. 

Bu durumda, eğer Syriza hükümeti ya da bir başka koalisyon hükümeti, borcunu ödemesi için yeni bir “kurtarma” paketini kabul etmeye zorlanırsa, Alice Harikalar Diyarında senaryosu olan “önceki borçları ödeyebilmek için daha fazla borç alma” işi devam edecek – tam bir Ponzi Oyunu (borcun borç alarak ödendiği bir dolandırıcılık yöntemi, ç.n.)… Kemer sıkma uygulaması ve yaşam standardında kesintiler ne kadar artırılırsa, Yunan kapitalizminin büyümesi o kadar zorlaşacak.

İster Troyka ile anlaşma yapılsın ister Grexit (Yunanistan’ın AB’den çıkışı, ç.n.) tercih edilsin, Yunan ekonomisinin büyümeye ihtiyacı var. Sadece büyüme kamusal ya da özel borç yükünü yok edebilir. ABD’ye bakın. ABD’nin kamu borcu devasa, GSYİH’nin yüzde 100’ü kadar. Ama ABD bu borcu rahatlıkla ödeyebiliyor, çünkü nominal GSYİH büyümesi yıllık yalnızca yüzde 4. Ayrıca, borcunun faiz maliyeti çok düşük, yıllık sadece yüzde 3. Büyüme, borcun faiz maliyetinden daha yüksek olduğu için, ABD hükümeti, vergiler ve harcama (faizden önce) arasındaki açığı yıllık GSYİH’nin yüzde 1’i oranında tutabiliyor, ve borç oranı hala sabit kalıyor (ama düşmüyor). 

Öte yandan, Yunanistan’ın 2011’de borcunun yüzde 4’ü kadar faiz maliyeti vardı ve nominal GSYİH’si yıllık yüzde -5 idi. Bu nedenle, sadece borcun artmasını engellemek için bile GSYİH’nin yüzde 9’u oranında kâr etmesi gerekiyordu. Hükümet kemer sıkma politikasını uyguluyordu ama bütçe açığı kapanmadı. 2012’deki ikinci kurtarma programındaki küçük çaplı borç yapılandırması da borç oranındaki artışı durdurmadı. Bu artış hala sürüyor.

2012’deki kurtarma paketinde, Euro Grubu borcun ödenmesini 2022’ye kadar ertelemeyi ve bu borcun faizini yüzde 2’ye kadar düşürmeyi kabul etti. Bu nedenle, borcu sabitlemek için, Yunan ekonomisi şu anda nominal olarak yılda yalnızca yüzde 2 büyümeli ve bütçesini dengelemeli. Fakat henüz bunu bile yapamaz. Ki yapabilseydi bile, bu, borç oranının küçülmeye devam eden Yunan GSYİH’sinin yüzde 180’i olarak kalacağı anlamına gelirdi. Bu yüzden her şey büyümeye, daha hızlı büyümeye bağlı. Bu şu demek: Daha fazla yatırım, yeni iş imkanı, artan gelir ve vergi gelirleri ve borcu ödeyebilecek güç. 

Yunan ekonomisinin büyümesi nasıl sağlanabilir? Üç olası iktisadi politik çözüm mevcut. Şu anda Troyka’nın talep ettiği ve dayattığı neoliberal çözüm var. Bu çözüm, kamu sektörünü küçültmeye ve bu sektörün harcamalarını kesmeye devam etmek, işçilerin gelirini düşük tutmak ve emeklilerin ve diğer insanların daha fazla ödemesini sağlamak için arzulanıyor. Amaç, Yunan sermayesinin kârlılığını artırmak ve ekstra yabancı yatırımla ekonomiyi iyileştirmek. Aynı zamanda, Euro Bölgesi ekonomisinin kuvvetle büyümeye başlaması ve böylece Yunanistan’a yardım etmesi umuluyor, çünkü bölge ekonomisinin bütününün iyileşmesi, o bölgedeki her bir ekonomiye fayda sağlar. Fakat şu ana kadar bu politik çözüm açıkça iflas etti. Kârlılık sadece belli belirsiz arttı ve Euro Bölgesi’nin ekonomik büyümesi sönük devam ediyor. 

Diğer çözüm Keynesyen. Bu şu demek: Talebi artırmak için kamu harcamasını desteklemek, devlet borcunun bir kısmını iptal etmek, Euro’dan ayrılıp yeni bir para birimine (drahmi) geçmek ve bu yeni para biriminin değerini gerektiği kadar düşük tutup Yunan endüstrisinin dünya piyasalarında rekabet edebilmesini sağlamak. Tabii ki bu çözümü Troyka reddetti. Öte yandan, biz biliyoruz ki IMF, borç yükünün azaltılmasını Euro Grubu’ndan (yani Euro Bölgesi’nde vergi verenlerden) isteyecektir.

Bu çözümün sıkıntısı, Yunan sermayesinin daha düşük bir para oranı ile canlanabileceğini ve daha fazla kamu harcamasının kârlılığı daha da azaltmadan “talebi” artıracağını varsayması. Ama sermayenin kârlılığı, kapitalist bir ekonomide iyileşmenin anahtarıdır. Dahası, Yunan ihracatçıları düşük değerli bir para biriminden fayda sağlayabilecekken, yurt içinde kazandığı para drahmi olan çok sayıda Yunan şirketi borcunu hâlâ Euro olarak ödüyor olacak. Birçoğu iflas edecek. Daha şimdiden, Yunan bankalarının endüstriye verdiği borçların yüzde 40’ından fazlası geri ödenmemiş durumda. Devalüasyonu takip edecek olan hızla yükselen enflasyonun kârlılığı artıracak olmasının tek sebebi, maaşlar enflasyonu yakalayamayacağı için çoğunluğun reel gelirinin azalacak olması. Ayrıca, eğer Yunanistan AB’den ve AB’nin mali yardım kurumlarından da çıkarılırsa, AB sosyal fonundan aldığı destek ve diğer nakit yardımlar azalır.

Zamanla, büyük ihtimalle beş ya da on yıl içinde, eğer bir başka küresel kriz olmazsa birinci veya ikinci çözüm Yunan sermayesinin kârlılığını az çok yeniden tesis eder; bunu, Euro Bölgesi’ndeki ekonomik iyileşmeden faydalanarak yapar. Ama bu kârlılık, Yunan emekçisine, onun haklarına ve yaşam standardına darbe pahasına olur, ve bir nesil Yunanlı huzur ve refahını kaybeder (ve bu insanlar para kazanmak için başka ülkelere gidince, Yunanistan da kaybeder). Bu iki çözüm de Yunan emekçisinin, 2022’de 2008’de olduğundan daha yoksul olacağı anlamına geliyor. 

Üçüncü seçenek sosyalist çözüm. Bu seçenek, Yunan kapitalizminin, çoğunluğun yaşam standardını iyileştirecek kadar gelişemeyeceğini öngörüyor; bu, bir Troyka programını kabul edip Euro’da kalsa da böyle, dışarda kendi para birimiyle ve Euro Bölgesi desteği olmadan devam etse de. Sosyalist çözüm, Yunan kapitalizminin yerine planlı bir ekonomi getirmek ister: Yunan bankalarının ve başlıca şirketlerin mülkiyetinin ve kontrolünün kamuda olduğu, kâr arzusunun verimlilik arzusuyla, yatırımla ve büyümeyle yer değiştirdiği bir planlı ekonomi. 

Yunan ekonomisi küçük, ama bu ekonominin eğitimli bir halkı, gelişme potansiyeli ve turizmin yanısıra başka kaynakları da var. İnsan sermayesini planlı ve yenilikçi bir biçimde kullanırsa büyüyebilir. Fakat küçük olduğu için, bütün küçük ekonomiler gibi, Avrupa’nın geri kalanının yardımına ve işbirliğine ihtiyacı olacak.

“Hayır” oyu en azından Yunanistan dışındaki Avrupalı emekçiye Yunanlıların Avrupalı sermayenin taleplerine karşı direneceğini söylüyor. Bu, diğer Avrupalıları, Troyka’nın diktasıyla kemer sıktırmaya devam eden İspanya, İtalya ve Portekiz hükümetlerini devirmeye teşvik edebilir. Bu da, sermayenin bir Fransız-Alman projesi olan Euro Bölgesi’nin geleceği için bir kırılma noktası olabilir.

Michael Roberts

(Çeviri: Özge Karakale)

Bültene kayıt ol