18 Mayıs 1973: İbrahim Kaypakkaya işkencede katledildi

18.05.2017 - 06:44
Haberi paylaş

44 yıl önce bugün, 18 Mayıs 1973 günü, 1968 kuşağının sembol isimlerinden İbrahim Kaypakkaya işkencede katledildi. Kaypakkaya'nın tutuklu bulunduğu cezaevinden alınarak işkencede katledilmesi ve ardından da faili meçhul ilan edilmesi, sadece Türkiye tarihi açısından değil, dünya tarihi açısından da emsali görülmemiş bir hukuksuzluk olarak kayıtlara geçti. İbrahim Kaypakkaya'yı işkencede katledenler hâlâ meçhul, Kaypakkaya dosyası hâlâ açık duruyor.

İbrahim Kaypakkaya,1949 yılında, Dersim sürgünü yoksul bir ailenin çocuğu olarak Çorum'un Alaca ilçesinin Karakaya köyünde dünyaya geldi.

Dersim'in asi çocuğu 'İbo'

Devrimci düşüncelerle Hasanoğlan Öğretmen Okulu'nda tanıştı. Yüksek öğrenime başladığı ilk yıl Fikir Kulüpleri Federasyonu'na (FKF) kaydoldu. 1967 yılında FKF'nin Çapa Yüksek Öğretmen Okulu şubesini kurdu ve Türkiye İşçi Partisi'ne üye oldu. Bundan sonraki devrim faaliyetlerini, Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Savcılığı'na verdiği ifadede şöyle anlatıyor:

"1967 yılında 9 arkadaşla birlikte Çapa Fikir Kulübü'nü kurduk. O dönemde FKF ve TİP'in bir üyesi olarak, onların düzenlediği bütün toplantı, forum, miting ve gösterilere katıldım. 1968 yılında okulun gerici yönetimi tarafından önce muvakkat ve daha sonra da kati olarak uzaklaştırıldım. Buna karşı Danıştay'dan yürütmenin durdurulması kararı almama rağmen, okulun faşist idarecileri bu karara uymadı. Benim düşünce yapım, katılmış olduğunu eylemler ve gençlik örgütündeki çalışmalarım, okuldan uzaklaştırılmamın başlıca nedenleri olarak gösterildi. Hatırladığım kadarıyla o zamanlar katıldığım, NATO'ya Hayır ve Amerikan 6. Filosunu protesto eylemleri, Halk Aşıkları Gecesi düzenlemeye çalışmam, bazı bildirilerin dağıtılması ve işçi yürüyüşlerine katılmam öğrencilik sıfatıma zarar getiren hareketler olarak telakki edilmişti. Oysa bunlar, yurdunu ve halkını seven herkesin, kendi inancı ve bilinci doğrultusunda sürdürmesi gereken ve kişisel sorumluluğu olan çalışmalardır."

Kitle hareketlerinin içinde

FKF ve TİP içinde ortaya çıkan ayrışmada Milli Demokratik Devrim (MDD) tezini savunan kesimde yer aldı. İşçi-Köylü gazetesinin İstanbul'daki bürosunda çalışan Kaypakkaya, Aydınlık ve Türk Solu dergilerine yazılar yazdı.

"Yine bu arada Trakya'daki topraksız köylülerin, ellerinden toprağı jandarma gücüyle gasbetmiş büyük çiftlik sahiplerinin topraklarını işgal etmesi eylemlerine, İstanbul'da Demir Döküm, Sungurlar, Horoz Çivi, Tertriks, Ege Sanayi, EAS Akü, Gıslaved, Gamak, Singer ve Derby fabrikalarındaki işçilerin haklı grev ve direnişlerine yardımcı olmak için elinden geleni yaptım. 15-16 Haziran Büyük İşçi Yürüyüşü'ne katıldım ve fırsat buldukça da faşistlerin üniversitelere yaptığı saldırılara karşı savunma mücadelesi veren devrimci gençliğin bu mücadelesine ve diğer demokratik eylemlerine katkıda bulunmaya çalıştım."

Aydınlık içinde meydana gelen ayrışmada Doğu Perinçek'in başını çektiği PDA kanadında yer aldı. 1972 yılına kadar PDA saflarında çalıştı, bu tarihte PDA ile yolları ayrıldı. Doğu Perinçek ve çevresinin revizyonist ve oportünist olduklarını iddia eden Kaypakkaya, ayrılık sonrasında TKP/ML-TİKKO'yu kurdu.

Zalime boyun eğmeyen bir yiğit

24 Ocak 1973'de Dersim'in, Vartinik, Mirik mezrasında kaldığı köy basıldı, arkadaşı Ali Haydar Yıldız hayatını kaybederken, Kaypakkaya yaralı kurtuldu. Ancak beş gün sonra sığındığı bir köy evinde ev sahibinin ihbarı sonucu yakalandı. Yaralı olmasına rağmen yürütüldü. Buradan ayakları donmuş hâlde Diyarbakır'a getirildi ve hastaneye yatırıldı. Ayaklarının kesilmesine izin vermemesine karşın, yemeğine ilaç konularak donmuş olan ayakları kesildi. İyileştikten sonra günlerce şiddetli işkenceye maruz kalan Kaypakkaya, sorgusunda kendisini ve örgütünü bağlayacak hiçbir ifade vermedi. 16 Mayıs 1973'te götürüldüğü sorgudan iki gün sonra Diyarbakır'a gelen babasına intihar ettiği söylendi ve parçalanmış cesedi teslim edildi.

Kaypakkaya ifadesinde şöyle konuşmuştu:

"Ben buraya kadar anlattığım şeyleri söylemekte bir sakınca görmüyorum. Bütün bunlar, o dönemdeki legal ve kanunen de suç olmayan faaliyetlerdi. Ben de bir devrimci olarak bu faaliyetler içerisinde yukarda anlattığım çerçeve içerisinde yer aldım. Bu çalışmalarımı, Marksizm-Leninizm'e inanan bir komünist devrimcinin halkın kurtuluşu için yapması gerekli çalışmalar olduğu kadar, devrimci gençliğin örgütü Dev-Genç'in üyesi olan bir devrimci gencin halka ve gençliğe karşı sorumluluğunun gereği olarak da sürdürdüm.

Ancak şahsımı ilgilendiren konular ve hakkımdaki isnatları taşan hususlardan gayri, gençlik örgütü ve çalıştığım devrimci gruplar içinde başkalarını etkileyebilecek bir beyanda bulunamam. Anlatmış bulunduğum şeyler, gençlik ve içinde bulunduğum devrimci gruplar saflarında kendi çalışma ve düşüncelerimle ilgili bulunmaktadır. Başkaları hakkında beyanda bulunmayı, kişisel sorumluluk sahamı aşan bir hareket sayarım. Sıkıyönetim ilanına kadarki faaliyetlerim bunlardı."

Dersim, Kaypakkaya'yı unutmadı!

İbrahim Kaypakkaya'yı kuşağındaki diğer sosyalistlerden ayıran en önemli husus, Kemalizm'e yönelik keskin eleştirileriydi:

"Kemalist hareketin sonucunda, Türkiye'nin sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal yapısı; yarı-sömürge ve yarı-feodal yapı ile yer değiştirmiştir; yani yarı-sömürge ve yarı-feodal iktisadi yapı devam etmiştir. Kemalist diktatörlük, sözde demokratik, gerçekte askeri faşist bir diktatörlüktür."

Kaypakkaya, ezilen ulusların mücadelesine yönelik Marksist perspektifin, "ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkı"nın da kararlı savunucusuydu.

İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları, Dersim halkı tarafından, 1938 katliamından 30 yıl sonra devlete meydan okuyan bir kahraman olarak değerlendirildiler. Katledilişinin ardından Kaypakkaya efsanesi daha da büyüdü, Kaypakkaya çizgisi Dersim halkı içinde en önemli geleneklerden birine dönüştü.

Katledilişinin üzerinden geçen 44 yıl sonra Kaypakkaya'nın yaktığı isyan ateşi hâlâ genç kuşakları kendine çekiyor ve Kaypakkaya'nın hunharca katledilmesinin vebali Türk devletinin omuzlarında duruyor.

Bültene kayıt ol