5 Aralık 1935: Demokrasiyle yönetilmeyen Türkiye'de kadınlara seçme ve seçme hakkı “verildi”

04.12.2016 - 22:16
Haberi paylaş

Bundan tam 81 yıl önce bugün Türkiye'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Türkiye'de o dönemde serbest seçim diye bir şey olmadığı için bu hak bir işe yaramadıysa da, Kemalistler bu sayede hem kendilerini çağdaş ve ilerici olarak göstermeyi başardılar, hem de geniş bir kadın kitlesini uzun bir süre boyunca etkileri altına alabildiler. Oysa kadınların aşağıdan mücadelesi çok önce başlamıştı.

Türkiye egemenleri, dünyada kadına seçme ve seçilme hakkını en erken veren ülkelerden biri olduklarını uzun uzadıya anlatmaktan bir türlü vazgeçemiyorlar. Oysa bu meselede görmezden geldikleri çok önemli bir nokta var: 1930'lu yıllarda Türkiye'de serbest seçimlerin esamesi bile okunmuyordu, her türden muhalefet, daha da önemlisi örgütlü muhalefet kesinlikle yasaktı ve ağır bir şekilde cezalandırılıyordu.

1920'li yılların başındaysa durum böyle değildi. Birinci Meclis'te çok sayıda muhalif grup, kıran kırana bir çekişme içindeydi. Cumhuriyetin kurulmasından sonra muhalifler Terakkiperver Cumhuriyet Fıkrası'nda örgütlenmişlerdi. Ancak çok partili hayat ve demokrasi, Kemalistlere göre bir şey değildi. Halkın yanlış bir tercih yapabileceği ve CHP'den başka siyasi oluşumlara oy verebileceği endişesi neticesinde, 1925 Takrir-i Sükûn Kanunu ile ülkedeki tüm muhalefet hareketleri şiddet ve kanla bastırıldı, siyasi partiler kapatıldı.

1930 yılında, dünyada yaşanan ağır ekonomik krizin neticesinde Türkiye'de halkın hoşnutsuzluğu doruk noktasına ulaşınca, halkın tepkilerini bir ölçüde aşağı çekebilmek için bizzat Mustafa Kemal'in emriyle ve onun arkadaşları tarafından Serbest Fırka kuruldu. Serbest Fırka'nın gördüğü büyük ilgi ve belediye seçimlerinde kazandığı büyük başarı, partinin aradan bir sene bile geçmeden kapanmasına neden oldu.

Bu arada Kemalistler batılı ülkelere kendilerini kabul ettirebilmek için birbiri ardına tepeden inme "devrimler" yapmaya başlamışlardı. Halkın kılığını ve kıyafetini, yazısını, yaşam tarzını ve hatta müzik anlayışını değiştirmeye yönelik olarak zor kullanılmak suretiyle uygulanan bu "devrim"lerin arasında, kadına seçme ve seçme hakkının verilmesi de bulunuyordu.

Böylece 20 Mart 1930'da Türkiye'de kadınlara belediye seçimlerinde seçme hakkı verildi. 1933'te Köy Kanunu'nda muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkı getirildi. 5 Aralık 1934'te ise kadınlara milletvekili seçme ve seçilebilme hakkı verildi. 1935'de de ilk kez genel seçimlere katılan kadınlar, Meclis'te 18 sandalye elde etti. Ancak bu seçimlere sadece CHP katılabiliyordu ve bizzat cumhurbaşkanı Atatürk tarafından belirlenen milletvekilleri halka da onaylatılıyor, bu sayede ülkede sözde seçme ve seçilme hakkının işlediği de ispat edilmiş olunuyordu.

Oysa kadınların seçme ve seçilme hakkı hiçbir şekilde Kemalistlerin ya da bir sembol olarak Atatürk'ün ileri görüşlülüğünün vs. ürünü değildi; kadınlar daha Osmanlı döneminde hakları için aktif bir mücadelenin içinde bulunuyorlardı. Nezihe Muhiddin, Halide Edip, Ulviye Mevlan, Mükerrem Belkıs, Nimet Cemil, Nebile Akif, Yaşar Nezihe gibi isimler kurdukları örgütler ve çıkardıkları yayınlarla, kadınların hakları için aktif bir mücadelenin içindeydiler. Nezihe Muhiddin 1923 yılında "Kadınlar Halk Fırkası" isminde bir parti kurmak istedi. Ancak TBMM kadınlara parti kurma hakkı tanımak niyetinde değildi; kadın-erkek ayırımcılığı yaptığı gerekçesiyle partinin kuruluşuna izin vermedi. Bunun üzerine parti Türk Kadınlar Birliği'ne dönüştü ve kadınların seçme-seçilme hakkı için mücadele etmeye başladı.

Dolayısıyla 1923 yılında kendi mutlak denetimi dışında gelişebilecek bir kadın hareketine izin vermeyen Mustafa Kemal, 1934 yılında şartlar olgunlaşınca, yani her türlü sosyal hareket üzerinde mutlak bir denetim sağlayınca kadınlara seçme ve seçilme hakkını verdi. Demokrasinin olmadığı bir yerde hiçbir anlamı olmayan seçme ve seçilme hakkı, pratikte kadınların işine hiçbir şekilde yaramadıysa da, Kemalistlerin çağdaşlık ve ilericilik propagandasına hizmet etti. Azımsanmayacak bir kadın kitlesi de bu propagandanın etkisi altında kalarak Kemalizm'in oy deposu hâline geldi. Türkiye'de hem kadınlar, hem de erkekler gerçek seçme ve seçilme hakkını ilk gerçek serbest seçimlerin yapıldığı 1950 yılında kazandılar.

Kemalistlerin yaptığı tüm propagandaya rağmen, 1935 yılındaki kadın milletvekili oranı ancak 2007 seçimlerinde aşılabildi. 2007 seçimlerinde Meclis'e giren kadın milletvekillerinin oranı ilk kez %9,1 ile cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı.

Fotoğraf: Müdafaa-i Hukuk-i Nivsan Cemiyeti (Osmanlı Kadın Hakları Savunma Derneği)

Bültene kayıt ol