22 Haziran 1919: İttihatçılar, Amasya Genelgesi’yle ulus-devlet projesinin sürdürüleceğini ilan ettiler

22.06.2016 - 07:33
Haberi paylaş

Turancı emellerle Birinci Dünya Savaşı'na giren, ancak müttefiki Almanya'yla birlikte savaştan bozguna uğrayarak çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimini fiilen elinde tutmaya devam eden İttihatçılar, ulus devlet kurma projesini İstanbul'dan yürütme imkânının kalmadığını anlayınca Anadolu'daki faaliyetlerini hızlandırdılar. Gözden düşmüş olan Enver, Cemal ve Talat paşaların yerine yeni lider olarak seçilen muhalif İttihatçılardan Mustafa Kemal, ulus devlet kurma projesinin sürdürüleceğini Amasya'dan ilan ediyordu.

1 Kasım 1918 tarihinde İttihatçıların üç lideri Enver, Cemal ve Talat paşalar, bir Alman gemisine binerek Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılmıştı. Liderlerin kaçması ve Birinci Dünya Savaşı'nın yenilgiyle sonuçlanması, 1913 yılından beri ülkeyi tam bir dikta rejimiyle yöneten İttihatçıların bir süre yalpalamasına yol açtıysa da, toparlanmaları fazla uzun sürmedi.

Anadolu ve Trakya'nın çeşitli yerlerinde hızla İttihatçıların önderliğinde "milli" dernekler kuruldu. Bu derneklerin başlıca amacı, ulus devlet projesinin önünde en büyük engel olarak gördükleri Hıristiyanlara karşı mücadele etmekti. Birinci Dünya Savaşı'nda yedek subay olarak Suriye'de Cemal Paşa'nın yanında bulunan, yenilgiden sonra Mustafa Kemal hareketini destekleyen ve bağlılığının karşılığını milletvekili yapılmakla alan Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı eserinde bu gerçeği şu şekilde dile getiriyordu: "Hele Ermeniye, Ruma köle olmak, bu Türklüğü çıldırtıcı bir şey... Ne yapmalı?" (Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 1984, S. 144)

İttihatçılar, ulus devlet kurmanın önünde en büyük engel olarak İngiltere, Fransa, İtalya vb. emperyalist devletleri değil, aksine yerli Hristiyanları görüyorlardı. Kurulan "millî" derneklerin başlıca amaçları da Hristiyanlara karşı mücadele etmekti. Örneğin bizzat Mustafa Kemal, Nutuk'ta Trakya-Paşaeli Derneği'nin amacı şu şekilde açıklanıyordu: "Bu derneklerin kuruluş amaçları ve siyasal erekleri üzerine kısaca bilgi vermek uygun olur düşüncesindeyim. Trakya-Paşaeli Cemiyeti'nin ileri gelenlerinden kimisiyle daha İstanbul'da iken görüşmüştüm. Osmanlı Devletinin çökeceğini kesinliğe yakın bir olabilirlik içinde görüyorlardı. Osmanlı Yurdunun parçalanacağı korkusu karşısında Trakya'yı, olabilirse Batı Trakya ile birlikte, İslâm ve Türk topluluğu olarak bütünüyle kurtarmayı düşünüyorlardı. Bu amaca ulaşmak için o zaman akıllarına gelen tek çıkar yol, İngiltere'nin, olmazsa Fransa'nın yardımını sağlamaktı. Bu düşünceyle kimi yabancı devlet adamlarıyla ilişki kurmak ve konuşmak yollarını da aramışlardı. Amaçlarının bir Trakya Cumhuriyeti kurmak olduğu anlaşılıyordu."

Falih Rıfkı'nın belirttiği gibi, İttihatçılar "ne yapmalı?" sorusunun cevabını arıyorlardı. Dağınık çalışan dernekleri, komutanları, askeri kuvvetleri bir araya getirerek, icabında emperyalist devletlerle anlaşarak bir ulus devlet kurmak için bir lider arayışı içindeydiler. Enver, Talat, Cemal paşaların itibarları neredeyse tümüyle kaybolduğu için, İttihatçıların muhalif kesiminden isimler öne çıkartılmaya başlanmıştı. Bu isimlerden biri de Mustafa Kemal'di.

Falih Rıfkı, bu durumu şu şekilde tasvir ediyordu:

"Yurtsever Osmanlı aydınları arayış içindedir. Ne yapsak da milli bir uyanış hareketi yaratabilsek, yarın katlanılmaz barış şartları diktası altında kalırsak, hayır diye haykırabilsek! Toplantı yerlerinden biri de Esat Paşa'nın evi. Dertleşenler arasında Profesör Akçoraoğlu Yusuf ve Ferit (Tek) Beyler de vardır. Hepsinin birleştiği nokta, İstanbul düşman baskısı altındadır. Burada bir şey yapılamaz. Çıkar yol Anadolu'yu hazırlamaktır. Fakat kim yapabilir bu işi? Kimi göndermeli Anadolu'ya? Refet Bey (Bele) Jandarma komutanı. Gazze savaşlarından tanınmıştır. Bir defa ona danışalım demişler ve kendisini toplantıya çağırıp fikrini almak istemişler. Refet Bey:

-Siz düşünün, ben de aradığınız adamın kim olabileceğini araştırayım, gelecek defa görüşürüz, der.

Ertesi toplanışta sormuş:

-Kimi tasarladınız?

-Rauf Bey'e (Orbay) ne dersiniz?

-Yüzde elli bulmuşsunuz. Bende bir yüzde yüz var, bizi kurtarır ama, sonra biz ondan nasıl kurtuluruz, bilmem.

-Canım, gâvura kalmaktansa ona kalırız.

-Mustafa Kemal!" (F. R. Atay, Çankaya, 1984, S. 241)

Mustafa Kemal, İttihatçılar arasında yine Atay'ın belirttiği üzere "hırslı" ve "sefih" görülmesinden ötürü sevilmiyordu, ancak sevilmeyişinin asıl nedeni, ulus devlet projesini Turan düşüncesine göre daha dar bir kapsamda tutmasıydı. Hatta çok erken dönemlerde çizdiği bir ulus devlet haritası, "koca imparatorluktan geriye bu kadar mı kalacak?" diyen arkadaşlarının alay konusu olmuştu.

İttihatçı liderler, kendilerine yeni kurtarıcı olarak tayin ettikleri, ancak pek de güvenmedikleri Mustafa Kemal'i 9. Ordu Müfettişliği bahanesiyle Anadolu'ya gönderdiler. Mustafa Kemal burada ilk iş olarak "millî" dernekler arasında koordinasyon çalışmalarına başladı. Örneğin, Giresun Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti'nin kurucusu ve başı olan Topal Osman isimli katili, Karadeniz bölgesini Hristiyanlardan temizlemekle görevlendirdi. Kazım Karabekir, Rauf, Ali Fuat, Cafer Tayyar, Refet, Bekir Sami gibi komutanlarla görüştü, neler yapılması gerektiği tartışıldı ve 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayınlanan genelgeyle, ulus devlet projesinin sürdürüleceği ilan edildi.

Sekiz maddeden oluşan Amasya Genelgesi, vatanın ve milletin bağımsızlığının ve bütünlüğünün tehlikede olduğunu, İstanbul'da örgütlenme imkânı kalmadığını, dolayısıyla Sivas'ta acilen bir kongre toplanması zorunluluğunu dile getiriyordu. Nitekim Mustafa Kemal önderliğindeki İttihatçılar, aralarında çeşitli konularda, özellikle de Mustafa Kemal'in tek adamlık sevdası ve antidemokratik tavırları gibi konularda anlaşmazlık olsa da, ulus devlet projesi önünde en büyük engel olarak gördükleri Hristiyanların köklerini Anadolu'dan kazımak konusunda tam bir uzlaşma göstererek Anadolu'nun binlerce yıllık yerli halklarını yok ettiler, emperyalistlerle anlaştıkları Lozan'da mübadele maddesiyle sağ kalmayı başaran birkaç Hristiyanı Yunanistan'a gönderdiler.

İttihatçıların hedefi olup, onların devamcısı olan Kemalistlerin kurduğu ulus devlet, başta Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Ezidiler olmak üzere pek çok Hristiyan-Gayrimüslim halkın kanlarıyla yoğrulan topraklardan oluşan bir zeminin üstünde yükseliyor. 

Bültene kayıt ol