15 Nisan 1923'te TBMM'nde "Hıyanet-i Vataniyye" Kanunu kabul edildi. Bu kanuna göre Millet Meclisi Hükümeti'ne, yani mecliste çoğunluğu elinde bulunduran M. Kemal'e muhalefet etmek vatana ihanet suçu işlemek anlamına geliyordu. Hitler de tevkif edilen komünist ve sosyal demokrat milletvekillerinin bulunmadığı Reichstag'ta bütün diğer partileri yasaklayarak, muhalefet etmeyi vatana ihanet suçu haline getirdi.
1923 yılında cumhuriyetin kurulmasına doğru adım adım gidilirken, meclisin içinden çıkan çatlak sesler M. Kemal'i çok rahatsız ediyordu. Bu sesleri bastırmak için çeşitli önlemler aldı. Bunların başında 15 Nisan 1923'te kabul edilen "Hıyanet-i Vataniyye" Kanunu geliyordu. Bu kanuna göre Millet Meclisi Hükümeti'ne muhalefet etmek ve Saltanat'ın yeniden kurulması için kampanya yürütmek 'vatana ihanet' kapsamına giriyordu. Millet Meclisi'nde ise M. Kemal'in başında bulunduğu 1. Grup çoğunlukta olduğu için, pratikte M. Kemal'e muhalefet etmek, vatana ihanet etmek anlamına geliyordu.
29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyetin kabulü için yapılan meclis oylaması, oturuma katılan 158 milletvekilinin tamamı tarafından kabul edildi. Ancak mecliste toplam 270 milletvekilinin bulunması ve bunlardan sadece 158'inin oylamaya katılması, cumhuriyetin ilanının ne kadar "demokratik" bir ortamda gerçekleştiğinin anlaşılması bakımından ibret vericidir. Diğer 112 milletvekili, muhtemelen vatana ihanet etmek istemedikleri için oylamaya katılmamayı yeğlemişlerdi.
Cumhuriyetin ilanından sonra birkaç cılız muhalefet girişimi, 1925 Takrir-i Sükun kanunuyla bastırıldı. Bu kanun uyarınca ülkede sıkıyönetim ilan edildi, tek muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı, ardından yapılan "devrimlerle" halkın örgütlenmeleri dağıtıldı ve yeniden kurulmalarına izin verilmedi. "Devrimlere" muhalefet etmek de vatana ihanet suçu kapsamına alındı.
Bütün bunlara benzer bir süreç, biraz gecikmeyle de olsa Almanya'da da yaşanıyordu. Dünyayı sarsan büyük ekonomik krizin ardından güç kazanan Naziler, iktidar yolunda emin adımlarla yürüyorlardı. Alman Komünist Partisi ile Sosyal Demokrat Parti'nin birbirlerini baş düşman ilan etmeleri, Nazilerin yolunu açan önemli bir etmendi. Hitler 1933 yılında Hindenburg tarafından başbakanlığa atandı. Hitler, başbakanlığa atandıktan sonra ilk işi Reichstag'ı feshedip erken seçime gitti.
Ancak tedbiri elden bırakmayarak Şubat 1933'de Reichstag adıyla tanınan meclis binasında faili meçhul bir yangın başlattı. Sonra bu yangının komünistler tarafından başlatıldığını öne sürerek ülkede komünist avı başlattı, yüzlercesini tutuklatarak hapse attı ve önemli bir muhalif güçten kurtulmuş oldu. Ancak Mart 1933'te yapılan seçimlerde Naziler çoğunluğu elde edemediler ve sadece 288 (1932 seçimlerinde 230) milletvekilliği kazandılar. Bunun üzerine Hitler, 24 Mart 1933'te tevkif edilen komünist ve sosyal demokrat milletvekillerinin hazır bulunmadığı Reichstag'tan SA ve SS'lerin silahlarının gölgesinde 4 yıl için olağanüstü yetkiler istedi ve aldı. Hemen arkasından 14 Temmuz'da bütün partileri yasaklayarak Nazi Partisinin diktatörlüğünü kurdu.
Artık Nazi Almanya'sında da, Kemalist Türkiye'de olduğu gibi muhalefet etmek vatana ihanet anlamına geliyordu.