27 Nisan 1940: Faşizm, “Köycülük” ve Köy Enstitüleri

27.04.2015 - 08:53
Haberi paylaş

Köycülük, özellikle büyük ekonomik ve sosyal kriz dönemlerinde küçük-burjuvazi tarafından yükseltilen bir ideoloji oldu.

Bir yandan işçileşmekten korkan, öte yandan da işçi kitlelerinin varlık sebebi olarak büyük burjuvaziyi ve şehirleri "çürümüşlük" olarak değerlendiren küçük burjuvazi, yarattığı "temiz toplum, saf ırk" efsanesiyle sanayiyi şehirlerden köylere kaydırarak şehirlerde işçi yığınlarının oluşmasını ve "zararlı ideolojilere kapılma" anlamında çürümüşlüğü engellemeye çalışıyordu.

Naziler ve köycülük

Faşizmin kitle tabanını oluşturan küçük burjuvazi, mevcut ekonomik krizi işçi sınıfının aleyhine çözmek üzere Almanya'da Nazi partisinde bir araya gelmişti. Ancak krizin nasıl çözüleceği sorusuna küçük burjuva kitlelerin verdiği iki ayrı cevap vardı: Başını Hitler'in çektiği grup krizi işçi sınıfının aleyhine, büyük burjuvazinin lehine çözmek istiyordu. Zaten iktidara da büyük burjuvazinin desteğini alarak gelmişti. Nitekim 1933-39 yılları arasında işçi sınıfının tüm örgütlerinin dağıtılması, işçi sınıfının tam anlamıyla atomize edilmesi ve dizginsiz bir sömürünün önünün açılması sonucunda Vögler, Thyssen, Krupp, Bosch, Siemens gibi finans ve sanayi devleri kârlarını %400'leri aşan oranlarda artırdılar.

Başını Ernst Röhm'ün temsil ettiği, SA'lar olarak örgütlenen küçük burjuva kitleler krizin hem işçi sınıfı, hem de büyük burjuvazi aleyhine çözülmesini talep ediyorlardı. Nazi partisinin 1933 yılında iktidara gelmesinden sonra Ernst Röhm, krizin büyük burjuvazi lehine çözülmesine şiddetle karşı çıktı. Büyük şirketlerin devletleştirilmesini, kârlarının küçük burjuvaziye aktarılmasını, köylerin kalkınmasına önem verilmesini isteyen Röhm'ün bu talepleri, Hitleri destekleyen büyük burjuvazi için kabul edilir talepler değildi. Bundan ötürü 30 Haziran 1934'te "Uzun Bıçaklar Gecesi" olarak adlandırılan olayda Hitler'e bağlı birlikler SA birliklerine baskın düzenledi, SA liderlerinin neredeyse tümü öldürüldü ve krizin doğrudan küçük burjuvazi lehine çözülmesini isteyen kesim ortadan kaldırıldı.

Türkiye ve dünya krizi

Her ne kadar küçük burjuvazinin kitle hareketi temelinde yükselen bir faşizm mevcut olmasa da, faşizm altındaki çeşitli çatışmalar ve kurumsal yapılar çok da farklı olmayan biçimde Türkiye'ye de yansıyordu. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte İzmir İktisat Kongresi'nde alınan kararlar gereği devlet destekli yarı liberal bir ekonomik model izlenmeye başlandı, fakat 1929 yılında dünyayı sarsan büyük krizin etkisiyle ekonomi ağır bir darbe aldı. Özellikle büyük şehirlerde halkın hoşnutsuzluğu doruk noktasına ulaşınca, bu tepkiler bir nebze olsun azaltmak için kurulan sahte muhalefet partisi Serbest Fırka, İzmir'de yaptığı ilk mitingde on binlerce kişiyi bir araya topladı. Ağırlığını işçilerin oluşturduğu on binler CHP binalarına saldırmaya başlayınca SF kapatıldı, sıkıyönetim ilan edildi, yasaklanmasına rağmen işçi grevleri yaşandı.

Türkiye'de köycülük

Bunun üzerine kendisini egemen sınıf olarak örgütleyen bürokrasi içinde, devlet destekli liberal sermayenin taleplerini dile getirenlerle askeri-sivil bürokrasinin taleplerini dile getirenler arasında bir çatışma yaşanmaya başlandı. İş Bankası'nın kurucuları arasında bulunan ve ilk genel müdürlüğünü yapan Celal Bayar ve ekibi liberal ekonomiden yana tavır alırken, başta İsmet İnönü olmak üzere askeri-sivil bürokrasinin temsilcileri devletin ekonominin her alanında tam hakimiyetini savunmaya başladılar.

Özellikle büyük şehirlerde yoğunlaşan işçilere karşı dile getirilmemiş bir tedbir olarak "köycülük" faaliyetleri hızlandırıldı. Nusret Kemal (Köymen) gibi köycülük temsilcileri, şehirlerin yozlaşma ve çürümüşlük kaynağı olduğunu, saf ve temiz Türk halkıyla dolu köylerin ise bu çürümüşlüğü beslediğini, bu durumun değişmesi gerektiğini söylüyordu.

1930'larda egemen ideolojinin yayın organı Ülkü dergisinde de köycü ifadelere sık sık rastlanıyor, Mustafa Kemal "Köylü milletin efendisidir!" diyordu. Türkiye'de faşizmin önde gelen isimlerinden olan Nihal Atsız, 1931'de "yurdumuzun kurtuluşu köylerimizin kurtuluşuna bağlıdır. Şu halde birinci vazifemiz köylerimizi kurtarmak ve yükseltmektir. Büyük Türkiye'yi köyler yaşatacak, köyler yükseltecektir" diye yazıyordu. Hemen her kasabaya ve köye kurulan Halkevleri şubeleri, bu düşüncenin Türkiye'nin her yerine nüfuz etmesi için çaba gösteriyordu. İktisat Vekili Celal Bayar ise 1936'da "Türkiye bir sanayi ülkesi mi olsun, tarım ülkesi mi?" diye sorarak, muhalefetini açıkça ilan ediyordu.

Köy Enstitüleri / Çiftçiyi Topraklandırma

Atatürk'ün 1938 yılındaki ölümünden sonra İnönü'nün cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte köycülük faaliyetleri doruğuna ulaştı. 27 Nisan 1940'ta Köy Enstitüleri'nin kurulmasına ilişkin kanun kabul edildi. Köy Enstitüleri, köylülere yerinde eğitim verilmesiyle ekonominin şehirlerden köylere kaydırılmasını, bu sayede esas olarak işçilerin büyük merkezlerde bir araya gelmesine engel olmayı amaçlıyordu. İkinci bir amacı ile bürokrasi kliğinin ideolojisini en küçük birimlere kadar yayarak, başta Kürtler olmak üzere muhalifleri hızla asimile etmekti.

Aynı şekilde, 1933 yılının Nazi Almanya'sının "Erbhof" Kanunu, birebir kopya edilerek "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu " olarak kabul edildi. Erbhof kanunu, Almanya'da Nazi Partisi içindeki Röhm/SA grubunun bir talebi olarak, kırsal mobiliteyi hızlandırmak amacıyla ortaya atılmıştı. Bu kanunun bir başka amacı da proleterleşmeyi ve buna bağlı olarak da sosyalist fikirlerin yaygınlaşmasını engellemekti.Bu toprak reformuyla küçük ve orta büyüklükte mülk sahibi bir köylü sınıfı yaratmak hem muhafazakâr bir mülkiyet tutkunluğunu ortaya çıkartacak, hem de proleterleşmeye ve dolayısıyla sosyalist fikirlerin yayılmasına engel olacaktı.

İlk bakışta ilerici bir uygulama gibi görünen bu reform köylüyü kalkındırmak anlamındaki ekonomik temelleri zayıftı, çünkü o dönemde yoksul köylünün esas sorunu topraksızlıktan ziyade, yarıcı olduğu toprağı bile işleyebilecek hayvan vs. gibi imkânlara sahip olmayışıydı. Tümüyle siyasi bir arka plana dayanıyordu.

Köycülüğün sonu

Bütün bu uygulamalar, CHP içinde yer almakla birlikte sanayi burjuvazisinin ve büyük toprak sahiplerinin sözcülüğünün yapan Celal Bayar ve ekibinin daha da şiddetli muhalefetiyle karşılaştı. 1945'te İkinci Dünya Savaşı'nın faşizmin yenilgisiyle sona ermesiyle birlikte köycülük modeli çatırdamaya başladı. İnönü, başta ABD olmak üzere büyük kapitalist devletlerin baskısıyla Köycülük faaliyetlerini yavaşlattı, Köy Enstitüleri 1946'da öğretmen okullarına dönüştürüldü. Demokrat Parti, 1950 seçimlerini büyük farkla kazanarak faşizmin sosyo-ekonomik modeliyle büyük benzerlik gösteren köycülüğe son verdi. 1954 yılında Köy Enstitüleri tümüyle kapatıldı.

Atilla Dirim

Bültene kayıt ol