Kalıcı OHAL devleti

07.02.2018 - 15:41
Ahmet İnsel
Haberi paylaş

Geriye dönüp bakıldığında, neden 2007 seçimleri sonrası, yeni bir anayasa projesi hazırlaması için görevlendirilen Ergun Özbudun ve ekibinin yaptığı hazırlıkların Tayyip Erdoğan tarafından rafa kaldırılmasının gerekçesi daha iyi anlaşılıyor. Hazırlanan projenin kamuya sunulmasına bile izin verilmemiş, konu kapattırılmıştı. O proje, bugün Erdoğan yönetiminin başarısız darbe girişimini bir fırsata dönüştürerek yürüttüğü devleti yeniden yapılandırma hamlelerinin tam tersi yönde bir değişim öngörüyordu. Anlaşılan o ki, bugün darbe girişimini bir fırsata çevirenlerin aklında, o zamanlarda da son derece merkeziyetçi, otokratik bir rejim modeli dolaşıyordu. 

Ocak ayında yayımlanan Olağanlaşan OHAL: KHK’lerin Yasal Mevzuat Üzerindeki Etkileri başlıklı rapor bu modele doğru ilerleyişe çiğ bir ışık tutuyor. Darbe sonrasında yayımlanan otuz OHAL KHK’sinin mevzuatta yarattığı değişiklikleri detaylı biçimde inceleyen çalışmayı İsmet Akça, Süreyya Aygül, Hülya Dinçer, Erhan Keleşoğlu ve Barış Alp Özden hazırlamış. Eylül 2017’de İnsan Hakları Ortak Platformu’nun yayımladığı OHAL Durum Raporu, OHAL gerekçesiyle sistemli biçimde işlenen son derece vahim insan hakları ihlallerini derlemişti. Bu yeni rapor, gene OHAL gerekçesiyle ama çoğu OHAL’in ilan edilme nedeniyle hiçbir alakasının olmadığı konularda yapılan kapsamlı kalıcı değişiklikleri gözler önüne seriyor. Bu iki rapor, Türkiye’de AKP iktidarı altında, dinci-milliyetçi ittifakın, gücün bir kişide toplandığı otokratik devleti ve buna denk düşen sınırlandırılmış temel hak ve hürriyetler rejimini bir buçuk yıldır nasıl yerleştirdiğini gösteriyor. 
104 sayfalık raporun yarısının savunma alanında yapılan mevzuat değişikliklerine ayrılmış olması, OHAL KHK’leri ile yürütülen idari yapı değişikliğinin odak noktasını ele veriyor. Özetle, Türk Silahlı Kuvvetleri hiyerarşisi ve özellikle Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir dizi yetkinin alınıp bunların Milli Savunma Bakanı, Başbakan veya Cumhurbaşkanı’na devredilmesi değişimin ana gövdesini oluşturuyor. 2017 referandumu, 2019 sonundan itibaren cumhurbaşkanı ve başbakanın tek bir kişide birleşmesini ve bakanların başkan sekreteri konumuna geçmelerini yürürlüğe koydu. Dolayısıyla yapılan değişim sadece ordunun sivil yönetime daha fazla tabi olmasını amaçlamıyor. Seçilmiş otokrata kendi ordusunu kurma imkânı veriyor. Bunu MİT’in ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın şimdiden Cumhurbaşkanı’na bağlanması tamamlıyor. 
Raporda yargı ile ilgili mevzuat değişikliklerinin incelendiği bölüm, değişimin ikinci büyük blokuna işaret ediyor. Burada da bir kısmı OHAL’le sınırlı ama büyük bölümü kalıcı önlemler var. Kalıcı önlemlerin hepsinin, yargının da yürütmeye daha fazla bağlı olması yönünde yapılması elbette bir rastlantı değil. Otokrasinin önemli bir özelliği, yürütmeyi göstermelik yaparken, yargıyı da bütünüyle güç sahibinin güdümüne bırakmasıdır. 
Ekonomi ile ilgili KHK önlemlerinde de iki ana eğilim öne çıkıyor. Birincisi, yakın tarihimizde önemli bir yer işgal eden müsaderenin, bir kez daha yasallaşması. Diğeri, ekonomide yürütme erkinin ahbap-çavuş ekonomisini daha rahat idare etmesini sağlayan değişiklikler. Bunları sosyal güvenlik, kamu personel rejimi, eğitim alanlarında getirilen, hemen hiçbirinin OHAL gerekçesiyle uzaktan yakından bir ilişkisi olmayan, kalıcı değişiklikler tamamlıyor. 
Geçen haftadan beri, anayasayı açıkça ihlal ederek, Meclis onayına sunulmayan KHK’ler yasalaşıyor. Anayasa yargısının önü açılıyor. Ama AYM’nin de, otokratın kaş kaldırdığı konuda hükmünün kalmadığının tescillendiği ortamda, bunlara karşı hukuk yoluyla mücadele etme imkânı giderek kalmıyor. Bunun bir adım ötesi, halen büyük ölçüde kısıtlanmış olan siyasal mücadele imkânlarının da bütünüyle ortadan kalkmasıdır. Darbe girişimini hazırlayan ve hayata geçirenlerin, geçmişte birçok kez yaptıkları gibi, AKP liderine son derece değerli bir fırsat sunduklarından hiç şüphe yok.

Ahmet İnsel

(Cumhuriyet)

Bültene kayıt ol