Milliyetçi, muhafazakâr ve neoliberal Avrupa

20.12.2017 - 10:08
Ahmet İnsel
Haberi paylaş

Avusturya’da muhafazakâr partiyle aşırı sağ Avusturya’nın Özgürlüğü Partisi’nin (FPÖ) koalisyon kurduklarını açıkladıkları basın toplantısı, 16 Aralık’ta Viyana’da, Kahlenberg Tepesi’nde yapıldı. Bu tür toplantıların pek yapılmadığı Viyana yakınındaki bu tepe, Osmanlı ordusunun 1683’teki kuşatmasına son verilen yer olmasıyla Avusturya “yerli ve milli” kimliğinde ayrıcalıklı bir yer işgal ediyor. 

31 yaşında dünyanın en genç hükümet başkanı olan Sebastian Kurz’un yanında başbakan yardımcısı sıfatıyla FPÖ lideri Strache yer alıyordu. Kurz, basın toplantısı için simgesel olarak aşırı yüklü bu yerin seçilmesine fazla anlam atfedilmemesi gerektiğini söylese de, İslam korkusu ve yabancı düşmanlığı konusunda birbirine yakın olan iki partinin ortaklıklarını Kahlenberg Tepesi’nde ilan etmeleriyle hükümet programları bir bütün oluşturuyor. Nitekim, Prag’da toplanan AB parlamentosu aşırı sağ partiler grubu, kardeş parti FPÖ’nün hükümete girmesini “büyük bir tarihi olay” olarak selamladı. 
Aşırı sağın Avusturya’da iktidar ortağı olması ilk değil. 2000’de, o zaman başında Haider’in bulunduğu parti, gene Halkçı Parti’nin koalisyon ortağı olmuştu. AB ise Avusturya’ya siyasi yaptırım kararı almış ama uygulama pek etkili olmamış, yedi ay sürmüştü. Şimdi AB Komisyonu Başkanı yeni hükümete herhangi bir yaptırım yapmayı düşünmediğini ifade etti. Çünkü Kurz koalisyon ortağını AB ile cepheden savaşmamaya ikna etmişe benziyor. Buna karşılık, mecliste üçüncü grubu oluşturan FPÖ bu sefer altı bakanlık aldı. Üçü, dışişleri, içişleri ve milli savunma bakanlıkları! Polisin, ordunun ve dışişlerinin (AB konuları hariç) yabancı düşmanlığı ve aşırı milliyetçilik sergileyen bir partiye teslim edilmesi AB’nin kuruluşundan beri pek rastlanmış bir gelişme değil. 

Sebastian Kurz’u, milliyetçilik ve muhafazakârlık açısından Avusturya aşırı sağının tarihi lideri Haider’e, siyasal örgütlenme taktiği, gençliği, siyaset yapma tarzı açısından Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a benzetiyor Fransa’da yayımlanan Liberation gazetesinin muhabiri. Gerçekten de kültürel yurtseverlik, aile ve Hıristiyan değerlerine bağlılık, göçmen düşmanlığı gibi konularda aşırı sağ temaları öne çıkarırken, kadın-erkek eşitliği, çevrecilik gibi konularda ise modern bir görünümü sunuyor Kurz. Ancak bu modernlik de “yurtseverlik” ilkesiyle sınırlı. Hükümette az bir farkla kadın-erkek eşitliği kuran Kurz, Avusturyalı kadın ve erkeklerin ücret eşitliğini savunuyor. Benzer biçimde, fosil enerji tüketimine veya tarımda çevre açısından zararlı ilaç kullanımına milli kimliğin bir parçası olan Avusturya yaylalarını, çiftliklerini, ineklerini korumak için karşı çıkıyor. 

AB’nin kuruluş felsefesini eleştiren Kurz, AB ile cepheden savaşmayarak, gürültü yapmadan altını oyma stratejisine daha yatkın. Bu nedenle medyanın ve en başta kamu radyo-televizyon kurumunun “daha bağımsız ve nesnel gazetecilik yapması” için hükümet tarafından çok daha sıkı denetleneceğini ifade eden hükümet programında, önceden endişe edildiği gibi, AB’den çıkış için halkoylaması yapılması yer almıyor. Ama AB sınırlarının dışarıya iyice kapatılması başta olmak üzere, programda yer alan öneriler, göçmen karşıtı AB üyesi eski Doğu Avrupa ülkelerinin kurduğu Visegard grubuna Avusturya’nın fiilen dahil olacağını gösteriyor. Diğer yandan İtalya’nın Tirol bölgesinde yaşayanlara Avusturya vatandaşlığı verme önerisi AB içinde başka bir yeni gerginlik vesilesi olacak. 
Okulda muhafazakâr değer ve pratiklerin yeniden yer almasından sendikaların gücünün zayıflatılmasına kadar neoliberal muhafazakârlığın birçok temasını öne çıkaran hükümet programı, bir bakıma Macaristan’da Victor Orban’ın “illiberal demokrasi” olarak tanımladığı politikanın Avusturya’ya uygulanmış hali. Buna Polonya’da yargıyı bütünüyle kendi denetimi altına almaya çalışan aşırı muhafazakâr iktidarı da katabiliriz. 

AB’nin doğu yakasında neoliberalizm, milliyetçilik ve muhafazakârlık alaşımı otoriter demokrasi rejimleri çoğalıyor.

Ahmet İnsel

(Cumhuriyet)

Bültene kayıt ol