AK Parti MGK’nın 2004’teki Cemaat kararını neden uygulamamıştı?

10.07.2017 - 12:03
Alper Görmüş
Haberi paylaş

MGK, Ağustos 2004’te “Gülen Cemaati’yle mücadele” perspektifiyle bir karar alıp hükümete sundu. Fakat hükümet siyasi iradesini kullanarak bu dosyayı rafa kaldırdı... Dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer 2015’te kaleme aldığı kitapta bunu açık yüreklilikle anlattı. Şimdi AK Parti, “öyle yapmasaydın 15 Temmuz olmazdı” eleştirilerine mâruz kalıyor. Oysa “2004’te başka ne olmuştu” sorusunu sormadan dönemin iktidarını suçlamak, hakikat arayıcılığıyla bağdaşmaz.

Hükümet, altında kendi imzası olmasına rağmen MGK’nın 25 Ağustos 2004’te Gülen Cemaati’nin takibine dair aldığı kararı, siyasi iradesini kullanarak uygulamaya sokmamıştı. O karar, AK Parti’yle Cemaat arasındaki dersane krizi sırasında (2013) hükümetin Cemaat’in işini bitirmek için çok eski bir tarihte, 2004’te harekete geçtiği mugalatası eşliğinde gündeme getirilmişti. Şimdi de iki Hürriyet yazarı konuyla ilgili yeni bir bilgi vesilesiyle dönemin hükümetini, o kararı uygulamadığı için 15 Temmuz’un yoluna taş döşemekle  suçluyor. Cemaat kadroları dört yıl önce öyle yaparak gerçeği açıkça ters yüz etmişlerdi, şimdi Hürriyet yazarları ise o kararın hangi koşullarda uygulanmadığının üzerinden atlayarak gerçeğin yarısı üzerinden yorum yapıyorlar.  

Başlangıçta bu yazıyı, geçmişte ikisi de Hürriyet’in genel yayın yönetmenliğini üstlenmiş Ertuğrul Özkök ve Sedat Ergin’in meseleyi eksik ele alışları üzerinden tek bölümlü bir yazı olarak düşünmüştüm. Niyetim sadece, onların eksik bıraktığı kısmı doldurmak, yani 2004 koşullarını ele alarak hükümetin böyle davranmaya bir anlamda mecbur kaldığını göstermekti.

Fakat, 17-25 Aralık’ın arifesinde, Hükümet’le Cemaat’in arasının iyice bozulduğu Kasım 2013’te Cemaat kadrolarının ve yazarlarının aynı kararı gündeme getiriş ve yorumlayış biçimlerini hatırladığımda bundan vazgeçtim. Çünkü her iki tavır da bir olguyu bütün boyutlarıyla ele almayı öğütleyen  eleştirel gazetecilik çizgisinden uzaktı ve bu iki tavrı iki ayrı bölümde ele almak daha doğru olacaktı.   

Bu ilk bölümde önce olayın hikâyesini kısaca özetleyecek, ardından da Cemaat’in, 2004’te cereyan etmiş hikâye üzerinden nasıl bir manipülasyon yürüttüğünü hatırlatacağım... Perşembe günü ise aynı hikâyenin iki Hürriyet yazarı tarafından ele alınışındaki problemler üzerinde duracağım.

Tartışması bitmeyen MGK kararının kısa tarihi

Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK), 25 Ağustos 2004 tarihli toplantısında “Gülen Cemaati’nin takip edilmesi”ne dair bir karar alındığı ilk kez benim İmaj ve Hakikat, Bir Kuvvet Komutanının Kaleminden Türk Ordusu başlıklı kitabımda (Nisan 2012) kamuoyuna duyurulmuştu. Özden Örnek’in günlüklerinin tam metni mahiyetindeki kitabın 287. sayfasında, “25 Ağustos 2004” başlığının altında şu ifadeler yer alıyordu:

“MGK toplantısı (Cumhurbaşkanlığı Köşkü)... MGK’ya katıldığımdan beri ilk kez bir tavsiye kararı imzaladık. Fethullah Gülen ve teşkilatı ile ilgili olarak geçen toplantıda yapılan görüşmeden sonra bu adamın faaliyetlerinin yakından takip edilmesine karar verilmişti. Onunla ilgili tavsiye kararı bugün imzalandı. Bilmem ne işe yarayacak.”   

Özden Örnek’in, bu kararın işe yaramayacağına dair kaygısında ne kadar haklı olduğu kısa bir süre içinde anlaşıldı. Çünkü Hükümet MGK’nın tavsiyesi doğrultusunda davranmamış, meseleyi bilerek sürüncemede bırakmıştı. Bu gerçek, sonraki yıllarda Milli Eğitim ve Çalışma Bakanlığı da yapmış olan dönemin bir numaralı bürokratı, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in 2015’te yayımlanan Türkiye’de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor başlıklı kitabında şöyle dile getirildi:

“Tavsiye kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra konuyu Başbakanımıza açtım ve gelen yazıyı ‘dosyasına’ kaldırmaya karar verdik. Bu karar metni Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılmadı ve hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Konudan MGK toplantısına katılan bakanlar dışında kimsenin haberi olmadı ve onları endişeye sevk edecek bir sonucun doğmamasına özen gösterildi. Bütün toplumsal ve siyasi riski hükümet adına Sayın Başbakanımız, hukuki riski ise ben üstlenmiştim.”

Cemaat: Önce sessizlik sonra büyük gürültü

2004’teki MGK kararı ilk kez İmaj ve Hakikat’te (Nisan 2012) kamuoyu bilgisi haline geldikten sonra orada burada alıntılandı ve unutuldu. Oysa bundan bir buçuk yıl sonra, Mehmet Baransu’nun ilgili kararın belgesini yayımlayarak konuyu gündeme getirmesini (Taraf, 28 Kasım 2013) takip eden günlerde Cemaat kadroları büyük bir gürültüyle kararın üzerine abanmaya başladılar. Aynı haberin yol açtığı tepkiler arasında bir buçuk yıl içinde bu kadar büyük bir farkın olmasının nedeni, Cemaat’le Hükümet arasındaki ilişkinin seyriydi... Nisan 2012’de, iki ay önceki (Şubat 2012) Hakan Fidan krizine rağmen kılıçlar henüz çekilmemişti; dolayısıyla Cemaat MGK’nın 2004’teki kararını görmezlikten gelmişti. Fakat Kasım 2013’te öyle değildi ve Cemaat 2004 kararını tepe tepe kullanmaya karar vermişti; Baransu’nun haberinin büyük gürültü koparmasının nedeni buydu.

Ne var ki kopartılan gürültünün hiçbir gerçek temeli, hiçbir haklı yanı yoktu. Çünkü, gürültüyü koparanlar da biliyordu ki, hükümetin 2004’te Gülen’i “bitirmeye” karar vermesi söz konusu değildi, baskı altında bu karara imza atmak zorunda kalmış, sonra da “rafa” kaldırmıştı.

Ben o günlerde kaleme aldığım bir dizi yazıda, söz konusu kararın, iddia edildiği gibi AK Parti’nin daha o tarihte “Gülen Cemaati’ni bitirmek” için adım attığının belgesi olarak sunulup sunulamayacağını tartışmış, şu sonuca varmıştım:

“O dönemin şartlarına baktığımda, 2004 kararının altındaki hükümet imzalarını, hükümetin ‘Cemaat’i bitirme’ kararlılığı olarak değil; ‘hükümeti bitirme’ kararlılığındaki darbeci generallere karşı hükümetin oyalama taktiği olarak değerlendiriyorum.

“Hükümet, bu çerçevede en küçük bir adım atmadığını net olarak belirtti. Zaten, kararı izleyen yıllar boyunca da Cemaat’ten hiçbir sızlanma duymadık. Bu durumda, iddia sahiplerine bunun tersini gösterme yükümlülüğü düşüyor. Aksi takdirde, bu belge anakronik bir ittirmeceden fazla bir anlam taşımayacak.”  (MGK’nın 2004’teki ‘Cemaat’ kararının anlamıTürkiye gazetesi, 30 Kasım 2013).

Herkesi samimiyetsiz davranmaya iten siyasi ortam

O yazılarda, “irticacı” hükümeti devirmeye ant içmiş generallerin, hükümete “irticayla mücadele” perspektifi sunmasındaki garabeti ilginç bir örnekle ele almıştım, onu da aktarayım:

“Malum MGK kararında ‘görevli’ ilan edilen Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK) 28 Şubat’çıların peydahladığı, yasal dayanağı olmayan bir kurumdu. Buna rağmen AK Parti iktidarının ilk yıllarında ‘dokunulamaz’ olarak kaldı.

“2004’ün ‘irtica odağı’ AK Parti’nin ‘irticaya karşı’ verdiği traji-komik mücadeleyi, bu kurumun varlığından daha iyi hiçbir şey anlatamaz.

“Gelin şimdi birlikte 2003 Nisan’ında Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun bir toplantısını izleyelim... Konu, BUTKK’dır. Başta AK Partili üyeler olmak üzere, komisyonun bütün üyeleri ‘yasal hiçbir dayanağı olmayan’ bu kurulun lağvedilmesini istemektedirler.

“Eleştirileri dinledikten sonra BUTKK’nın ne kadar ‘yasal’ ve önemli bir kurum olduğunu savunmak kime düşmüştür dersiniz: Tabii ki BUTKK’nın Başkanı ve Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’e... 2003-2004 koşulları herkesi işte böyle ‘samimiyetsiz’ davranmaya itiyordu.”

2013’ün Kasımında Cemaat’in gazete ve televizyonları 2004’te hükümetin MGK kararını yürürlüğe koymadığını bildikleri halde yürürlüğe koymuş gibi davranmışlar, buradan bir siyasi sonuç elde etmeye çalışmışlardı...

Bundan dört yıl sonra, o karar bu defa da Hürriyet yazarları tarafından dönemin koşulları gözetilmeden yorumlanıyor ve yine yanlış, hakkaniyetsiz sonuçlara varılıyor.

Perşembe günü dönemin koşullarıyla Hürriyet’çilerin yorumlarını karşılaştırmalı olarak ele alacağım.

Alper Görmüş

[email protected]

(Serbestiyet)

Bültene kayıt ol