Olay Diyarbakır’da geçmektedir…

24.03.2017 - 05:55
Ümit Kıvanç
Haberi paylaş

Mevcut iktidar, eksik olmasın, bize yeni yeni rüyalar, gözümüzün önünden asla silinmeyen tablolar, manzaralar armağan ediyor.

Son olarak, üstü çıplak bir gencin, ne yaptığı anlaşılmaz halde, polislerin arasında bulunduğu, sonra koştuğu, sonra vurulduğu, sonra, bu dünyadan bu kadar erken gidiyor oluşuna şaşarak, ölümün ne kadar yakın, ne kadar kolay olduğuna hayret ederek, çıplak sırtı çıplak toprağa düşerek, bileti bir ülkenin bir bölgesinde doğanların eline daha ilk ağlamada tutuşturulan yolculuğa çıkışı… Bu rüyalara insanın insan yerine konduğu yerlerde kâbus deniyor.

Nasıl da şaşırmış şu rezil dünyadan kopup gitmeden önce… Kapıldığı cinnet halinden bir anlığına, son defa, uyanmış, anlamış. İstememiş belli ki. Çok genç.

Duvarına Çarşı (Beşiktaş) atkısıyla Ahmet Kaya resmi asıp elinde kemanıyla poz vermiş, yürek yakar cinsinden yakışıklı bir genci, üzeri çıplak, ölüme koştuğunu bilmeden ölüme koşarken gördük; yere düşmüş, zulmün böylesine ihtimal veremezken, şaşırırken öldü, ölürken gördük; fotoğrafları görüldü, olay bilindi. Yetkili, önce yalan söyledi, sonra dedi ki: “böyle olsun istemezdik”.

Ne isterdiniz? Nasıl olsun isterdiniz?

Olay öylesine basit, öylesine utandırıcı ve bıkkınlık verici ki, anlatmaya kalkanın dili yanar.
Olay dediğim, gencin silahlı devlet görevlisince vurulup ölmesi değil. Bizim burada bunu olay saymazlar.

Gencin vurulması değil olay, bunun olay sayılmayışı.

Aslına bakarsanız bu bile olay değil. Kim olay sayar Diyarbakır’da devletin “şüpheli gördük” dediği bir Kürt gencinin öldürülmesini?

LGBT bireylere laf eden, bir örtünen bir açılan Niran Ünsal’ın gay bar’da sahne alması kadar olay değil bu, sosyal medyada dile gelen duygulara, hırslara, öfkelere, arzulara bakarsanız. Paul Auster’ın Orhan Pamuk’a sitem etmesi, dolayısıyla hem Niran Ünsal hem Orhan Pamuk üzerinden birilerimizin yine haklı, hep haklı, hep doğru ve en doğru çıkması kadar olay değil.

Öyledir. Burada da esas unsur, oğlanın öldürülmesi değil. Bu kadar kolay öldürülmesi. Polis amiri “silahı bırakın, gaz sıkın” derken herhangi bir polisin bu kadar kolay çekip vuruvermesi. Ayağından bacağından vurabilecekken sırtından vurması. Vuruvermesi. Bunu bu kadar kolay yapması. Yapıvermesi. Ve tabiî, daha ilk andan başlanarak bize yalan söylenmesi.

Bunlara, yine, bir defa daha, bir defa bir defa bir defa daha gösterilmeyen tepkiyi, adı anılmayan duygudaşlığı eklemeli miyim? O kadar salak mıyım? Evet.

Ayrıntıları bilsek bir türlü, bilmesek başka...

Canlı bomba olmasından şüphelenmişler. Alandaki yurttaşların can güvenliği… imiş. İkisi de yalan. Ayrıntıları dihaber’den Nuri Akman’ın haberinden veya onu aktaran Gazete Karınca’dan okuyabilirsiniz; lütfen okuyun.

Evet. Bir çanta var işin içinde. Ama polisler Kemal Korkut’u köşeye çekip azarladıktan, oğlan sinir krizi geçirip oradaki kasaba dalıp bıçak kapıp geri geldikten, şuursuzca bağırıp çağırıp koşmaya başladıktan sonra silahlar patlıyor. Bu sırada ortada çanta falan yok. Çanta çıkmış sahneden. Sırtında sırt çantası yok, elinde çanta yok. Bir bıçak var, ne işe yarayacağı belirsiz; bir de pet su şişesi. Öyle koşuyor. Ortada onlarca polis var. Meydanda ise pek kimse yok. Çünkü henüz Newroz kutlamasına birkaç saat var, kalabalık toplanmamış, alanda polis bomba araması yapıyor.

Evet, baştan Kemal’in elinde çanta var, üstünde de gömlek, tişört, her neyse. Polis çantasını aramak istemiş, üstünü çıkarttırmış. O da az direnmiş, isteneni yapmış. Çantadan kitap ve giysi çıktı. “Üstü” dediğin de, az sonra kana boyanacak teni.

‘Değerlendirdik’ dediler mi korkacaksın

Bakın Diyarbakır Valiliği olayı nasıl takdim ediyor:

“[Alana gelen sırt çantalı kişi] ‘çantamda bomba var hepinizi öldüreceğim’ diyerek güvenlik güçlerine bıçaklı saldırıda bulunmuş ve etkinliğin yapılacağı yöne doğru koşmaya başlamıştır. Şahıs, güvenlik güçlerinin tüm uyarılarına rağmen elindeki bıçağı atmamış ve alana doğru koşmaya devam etmiştir. Sözkonusu şahsın canlı bomba olma ihtimali değerlendirildiğinden ve alanda bulunan katılımcıların can güvenliği göz önünde bulundurulduğundan dolayı, arama noktasında görevli güvenlik güçlerince müdahale edilmiştir.”

İşte gazetecileri bu yüzden sevmiyorlar, gazeteciliği bu yüzden yok etmeye çalışıyorlar: Gencin polisle bir şekilde bir mesele yaşadığı, kaçmaya koşmaya başladığı, vurulduğu ve can verdiği anlar görüntülendi, biz de gördük. İnsanlığın, bütün rezilliğine rağmen bunları gören bir gözü vardır, o da gördü.

Valilik ne diyor: “Güvenlik güçlerine bıçaklı saldırıda bulunmuş…”

Fotoğraflardan böyle bir izlenim çıkmadığı gibi, kimse de bu yönde tanıklık yapmıyor. Diyelim ki gördüğümüz karelerde yok, tanıklar da fark etmedi, delikanlı hakikaten tehditkâr hareketler yaptı. “Bölge” tecrübesine sahip onca polis, onu etkisiz hale getirip yakalayamaz olabilirler mi? Böylesine aciz olabilirler mi?

Fotoğraflara bakılırsa buna kalkışmamışlar. Delikanlı aralarından geçip koşmaya başlıyor.

Polisler ne yapıyor? Bir-ikisi havaya ateş ediyor, belli; biri de delikanlıyı sırtından vuruyor. Niye? Polis bu, nişan almayı, tabanca kullanmayı biliyor. Pekâlâ bacağından vurabilir. Hayır. Sırtından vuruyor. Niye? Hırsından mı? Hıncından mı? “Bıçaklı saldırı”da yaralanan polis mi olmuş? Olsa şu ana kadar boy boy fotoğraflarını görmez miydik?

Üstelik, dihaber’den öğreniyoruz ki, bir polis amiri, “silahları indirin, gaz sıkın” derken bunlar oluyor.

Sorunun cevabı şudur: Olay Diyarbakır’da geçmekte. (İstanbul’da bile gencecik kızı kendi evinin içinde vurup öldürüyorsun, devlet seni harcatmıyor. Ne olacak alt tarafı…)

Valilik ne diyor: “şahsın canlı bomba olma ihtimali değerlendirildiğinden … dolayı, arama noktasında görevli güvenlik güçlerince müdahale edilmiştir”.

Üstü çıplak bir adamın “canlı bomba olma ihtimali”ni güvenlik güçlerine düşündüren nedir? Çanta diyecekseniz, çanta çoktan yerlerde. Polis bıçaklı genci etkisiz hale getirir, çantaya da bakılır, biter. Ama hayır! Vurup öldürüyorsun. Vurulup öldürülmeye yolaçan, gencin elinde bıçakla koşması!?

Peki o sırada canlı bomba olma şüphesi yaratabilecek herhangi bir unsur var mı ortada? Çanta zaten yok. O halde? Hangi bomba? Nerede bomba? Elinde pet su şişesi ve bıçak ile koşan üstü çıplak genç adam nasıl intihar bombacısı olarak “değerlendiriliyor”?

Müdahale deyince de korkacaksın

Genç adam hedefsizce koşuyor. Gazetecilik çok zararlı bir şey, videosu da çekilmiş, herkes izledi. Nereye koşuyor? Yüzlerce polis var orada, nereye gidebilecek?

“Alandaki katılımcıların can güvenliği”. Hangi katılımcılar, henüz kimse bir şeye katılmış değil.

Valilik şöyle anlatıyor: Bıçakla geldi, polise saldırdı, alana doğru koşmaya başladı, canlı bombadır, dendi, vuruldu. Yok: “müdahale edildi”.

Müdahale edilir. Müdahale edilince birileri erken ölür.

Bıçakla gelmemiş, polise saldırmamış, nereye koştuğu belli değil, canlı bombadır denmesi için sebep yok, neden ölümcül olmayan bir yerinden vurulmadığının izahı yok.

Af edersiniz, var: Olay Diyarbakır’da geçmekte, İstanbul’da bile gencecik kızı kendi evinde…

Ümit Kıvanç

(Gazete Duvar)

Bültene kayıt ol