CHP dilimizde tüy bitirdi!

28.05.2016 - 13:10
Ohannes Kılıçdağı
Haberi paylaş

Senelerdir bu köşeden, CHP’nin ‘arada derede’ veya ‘-mış gibi yapan’ tavrıyla özgürlükçü demokratları oyaladığını, demokrasinin önünü tıkadığını, bölünerek netleşmesinin Türkiye siyasetinin önünü açıp onu daha sağlıklı bir yapıya kavuşturacağını söyleyip duruyorum.

Geçen seneler, bu yargıyı değiştirmek bir yana, kuvvetlendirdi. Buna benzer fikirler daha sık ve daha yüksek sesle duyulur oldu. Ekim 2013’te yayımlanan ‘Cumhuriyet Halk Prangası’ başlıklı yazımda şöyle yazmışım: “Sizi bilmem ama ben CHP’den çok sıkıldım. CHP’yi Türkiye demokrasisi için hâlâ bir umut olarak görmek ve göstermek bize çok vakit kaybettiriyor. CHP’li bir milletvekili veya parti yetkilisi ne zaman haklardan, özgürlüklerden yana yarım yamalak bir kelam etse veya bir girişimde bulunsa, insanlar ‘Acaba umut var mı? CHP’den bir şey olur mu?’ diye tekrar düşünmeye (aslında oyalanmaya) başlıyor; ama zaten çok geçmeden, parti içinden bir veya birkaç isim, o kişinin üzerine hücum edip tam tersi sözler söyleyerek başlangıç noktasına dönülmesini sağlıyor. Demokrat siyaset de vakit kaybettiğiyle kalıyor ve bu döngü uzunca bir süredir böyle sürüp gidiyor.” 

CHP yönetimi, “Tavşana kaç, tazıya tut” demeye çalışıyor ama ne tavşan oralı, ne tazı. Hem devletçi, hem özgürlükçü olmak gibi imkânsız bir denge tutturmanın peşinde. Üstelik bunun yüzünden CHP ve Kılıçdaroğlu trajikomik durumlara düşüyor. Bir video var, belki görmüşsünüzdür. Dersim Katliamı’nın konu edildiği bir programda, sunucu Kılıçdaroğlu’na “Seyit Rıza kimdir?” diye soruyor. Kılıçdaroğlu, bir anlık bir şaşkınlıktan sonra hepimizi aydınlanmanın arş-ı âlâsına çıkaran cevabı patlatıyor: “Bir insan”! Şaşırma sırası sunucuya geçiyor tabii, sunucu mat! Kılıçdaroğlu daha sonra, Seyit Rıza’nın bölgede saygı duyulan bir isim olduğunu söylüyor ama biz kendisinin ve CHP’nin onun hakkındaki fikirlerini net olarak öğrenemiyoruz. Halbuki, ana muhalefet partisi konumundaki bir partinin bu konuda net bir duruşu olması lazım. Eşkıyaysa eşkıya de, kahramansa kahraman... Ayrıca, 38 Dersim Katliamı konuşulurken “Neden kimse Osmanlı’nın Dersim’de yaptıklarından, Kuyucu Murat Paşa’dan bahsetmiyor?” gibi anlamsız cümleler sarf ediyor. Ne yani, Osmanlı’nın Dersim’de yaptıkları 38’i haklı mı çıkarır? Devleti temize çekme gayreti işte...

Son dokunulmazlık konusu da, CHP’nin tutarsız, çelişkili duruşuna bir başka örnektir. Kılıçdaroğlu, teklif anayasaya aykırı olmasına rağmen “evet” diyeceklerini açıkladı ama partisinin çoğu milletvekili onu dinlemeyip ‘hayır’ oyu verdi. Ama ikinci tur oylamada referanduma gitmeyi engelleyecek sayıda CHP’li, söylenen o ki Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla ‘evet’ oyu verdi. İzlenen yol ve alınan sonuç bir genel başkanın istifasını gerektirir ama onu geçip, CHP yönetiminin ‘evet’ oyunun gerekçesine bakalım. Referandum sürecinde gerginlik olmasın diye “evet” dediklerini söylüyorlar ve zaten referandumdan da ezici bir ‘evet’ oranı çıkar diye referanduma gitmemişler. İyi de, AKP altı ay - bir sene sonra başkanlık veya partili cumhurbaşkanlığını içeren bir anayasa teklifiyle Meclis’e gelirse, o zaman da “Aman gerginlik olmasın”, “Halka anlatamayız” diyerek ona da mı ‘evet’ oyu vereceksiniz? Sandık, ama seçim olarak ama referandum olarak sizin önünüze er geç gelecek. Hem siz değil misiniz, “Kanımızı dökmeden başkanlık getiremezsin” diyen? Hem bunu diyeceksiniz, hem de “Aman tatsızlık çıkmasın” diye referandumdan kaçacaksınız. Yanlış anlaşılmasın, ne birinciyi eleştiriyorum ne ikinciyi (ki eleştirilmeli, o ayrı). Benim söyledim, tavır tutarsızlığı. ‘Kan’ lafı direnme iradesinin bir göstergesiyse, al sana fırsat, referandumu bir direnç noktasına çevir. Buna gücünün yetmeyeceğini düşünüyorsan, hiç esip gürleme. Kavga edeceksen kavga et, uzlaşacaksan uzlaş. Ama zaten bana kalırsa referandum bahane gibi duruyor, daha ‘derin’ sebepler olsa gerek; yoksa Kılıçdaroğlu, HDP’nin AYM başvurusuna destek verecek CHP’li vekilleri neden partiden atmakla tehdit etsin? Sezgin Tanrıkulu gibi, bunun siyaseten yanlış bir adım olacağını söyleyebilirsiniz ama partiden atma tehdidi ve o üslup neden? Niye bu sertlik ve telaş? Maalesef bütün bunlar CHP’nin dokunulmazlıklar konusunda askerden talimat aldığı izlenimini güçlendiriyor. Devletçi tavrın bir başka yansıması...

Yakın geçmişte CHP’nin bölünmesi için bazı fırsatlar çıktı ama kullanılamadı. Şimdi Kılıçdaroğlu ve parti yönetimi dokunulmazlık krizindeki tavrıyla bir fırsat daha yarattı. (Bölünme ihtimalinin bu kadar sık yaşanıyor olması bile başlı başına bir gösterge.) Umalım ki bu sefer bu fırsat değerlendirilsin. Dolayısıyla, bir konuda Kılıçdaroğlu’na kesinlikle katılıyorum: Bazı CHP’li milletvekilleri HDP’ye geçmeli. İki sene evvel “Belki bazılarına anlamsız, imkânsız hatta yanlış gelebilir ama bence CHP’nin içindeki özgürlükçü demokratlar HDP’yi, HDP de onları düşünmeli. Siyasette birle birin toplamının her zaman iki etmeyeceğini biliyorum fakat CHP’deki bazı isimler HDP içinde hem Türkiye demokrasisinin gelişmesine, hem de bir bütünleşme projesi olarak HDP’ye daha fazla katkıda bulunacaklardır” demiştim. Hâlâ böyle düşünüyorum. “Ama PKK’yla arasına mesafe koymuyor” gibi ezberlerle buna karşı çıkanlar ise Erdoğan’ı ve onun kurmakta olduğu rejimi çoktan hak ediyor, üzgünüm. Her şeye rağmen CHP’li o milletvekilleri ‘PKK çekincesi’ni aşamıyorlarsa, en azından partiden ayrılıp, Kemalizmle arasına mesafe koymuş (hep başkaları mı mesafe talep edecek, biraz da biz edelim), özgürlükçü, demokrat değer ve normlara tutarlı bir şekilde sahip çıkan, yeni bir oluşuma gitmeliler. Bütün bunları söylerken, bölünmenin/ayrışmanın yüzde şu kadar oy getirip götüreceğine dayalı bir aritmetik hesap yapmıyorum. Bütün bunlar olduktan sonra da CHP yine ‘fiks menü’ %25 oyunu alabilir ama biz şimdikinin tersine, bu oyun nereye, hangi söyleme gittiğini net biçimde görüp, hesabımızı, analizimizi ona göre yaparız. Siyasette taşlar daha bir yerine oturur.

Ohannes Kılıçdağı

(Agos)

Bültene kayıt ol