Wall Street ve Gezi

26.12.2014 - 22:46
Haberi paylaş

Aslında Seattle'da ateşlendi fitil. İnsanların şiddete başvurmadan, tepkilerini düşünceleriyle dile getirdikleri, yalnızca bedenlerini ortaya koydukları yeni bir tür yığınsal hareket, o günden sonra yönetenleri de, aşağıdan yukarı çıkmaya çalışan yığınları da çok yakından ilgilendirdi. 

Bu hareket Occupy Wall Street ile, dünya ekonomik iktidarının kalbine uzandı. #OWS eylemleri neden sonra Birleşik Amerika'nın pek çok büyük şehrine yayılırken bütün dünyanın da dikkat merkezinde durdu. Şimdi durup yaşanan direniş hareketlerini değerlendirirken #OWS'den Taksim-Gezi'ye ayrı bir başlık açmak da gerekiyor. #OWS direnişinin içinde ve yanında duran üç yazarın İşgal Et adlı kitapta toplanan değerlendirmeleri önemli. Kitabın alt başlığı İtaatsizlik Üzerine Üç Tez.

17 Eylül 2011'de, New York'ta, toplumsal eşitsizliği ve büyük şirketlerin ABD yönetimi üstündeki egemenliğini protesto etmek için, çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu bir halk hareketi başladı. Michael Taussig, "Occupy hareketinin çıkış noktası evsizlik, işsizlik," diyor. Daha ne olsun. Buralardan başlayacaktı elbette. Orada kalmayacağı baştan biliniyor muydu, kesin bir şey söylenemez ama finans kapitalin kalbi olan Wall Street gibi bir fenomene dönük occupy hareketinin taleplerinin başlangıçtaki gibi kalmayacağı kuşkusuzdu.

Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu binlerce insan, Wall Street'in burnunun dibindeki Zuccotti Park'ı işgal etti. Eylem kendisini bulmuştu. Parkın işgali, çok geçmeden orayı bir yaşam alanına çevirdi. Binlerce kişinin ortak yaşam alanı yaratması, yaratıcı yaşam biçimlerini geliştirmekte gecikmedi. Tepeden tırnağa barışçı, şiddetle uzaktan yakından ilgisi olmayan #OWS hareketi, kendisinden hemen sonra başka yerlerde ortaya çıkan eylemler için de bir deney alanı oldu.

Michael Taussig, Park'ta oldukları sırada ilk kez tanık olduğu durumları anlatıyor: "Herkes keçeli kalemlerle koluna baronun numarasını yazıyor. Yağmur şiddetleniyor." Ne kadar tanıdık. Sonra direnişçiler polisin biber gazlı, joplu şiddetine bedenleriyle karşı koyuyor, çadırları topanıyor, Park'tan atılmak isteniyorlar. İşgal Et kitabındaki üç değerlendirme yazısında verilen örnekler ve onların içinden çıktığı kesitler âdeta Taksim-Gezi Direnişi'nde yaşananlarla aynı. Bu belki ilk bakışta sıra dışı gelebilir. Wall Street nere, Gezi nere, diye düşünülürse, olağandır. İki şehrin iki ayrı ortak alanı arasında bir benzerlik olmamasına karşın, yaşananlar arasında büyük benzerlikler bulunmasının nedenleri üstünde düşünebiliriz.

İtaatsizlik eylemleri küreselleşiyor

#OWS ile Taksim-Gezi Direnişi arasındaki benzerlikler gerçekten bu denli çok mu? Bildiğimiz örneklerin yanı sıra okuduklarımız, benzerliklerin gerçekten de şaşırtıcı olduğunu gösteriyor. Duraninsan eyleminin uluslararası sivil direniş hareketlerine bir katkı olduğunu düşündük ama neredeyse aynısı #OWS eyleminde de yaşandı. Taussig, kendisine en çarpıcı gelen şeylerden birinin, insanların ellerinde tuttukları pankartlarla heykelsi, hareketsiz duruşları olduğunu anlatıyor. Hareketsiz duran insanlarla pankartlar arasında birer şey olma ilişkisi kuruyor Taussig ve bunun sisteme karşı gelmenin bir biçimi olduğunu belirtiyor. Gezi Direnişi'nin ikinci aşaması diyebileceğimiz günlerdeki ilkduranadam da aynı biçimde karşılanmadı mı? Ayakta hiçbir şey yapmadan durmak, polis şiddetinin elindeki silahı birdenbire alıvermişti. Tuhaf ve bir o kadar etkili bir eylem olarak yaşandı duraninsaneylemi.

Aslında sıradan insanlar İstanbul'da nasıl yaşıyorsa, New York'ta da aynı yaşıyor. Küreselliğin çarpıcı gerçeklerinden biri bu. Bunu öğrendik. İnsan, orada da insan, burada da. "Onların biber gazı var, bizim adaçayımız," diye anlatıyor Taussig. "Onlar çadırları yasaklıyor, biz North Face markası çıkmadan önce göçebelerin kullandığı oba çadırları düzüyoruz" vb.

Başlangıçta kullanılan #OccupyGezi sloganından, sonradan vazgeçilmesinin nedenini düşünmüştüm. Bunu birçok kişi düşünmüştür elbette. Sanırım sert bir slogan olarak görüldüğü için öne çıkarılmaktan vazgeçildi. Kendiliğinden de olsa. Oysa hareketin niteliği tam da #OccupyGezi ile anlatılabilirdi. Zuccotti Park'ta yaşananlarla Gezi Parkı'nda yaşananlar arasında niteliksel fark yoktu. Eylemin başlangıcı da, içinde kazandığı yaratıcı biçimler de, hedefleri de birbirine çok benziyordu aslında. Üstelik burada eylemler #OWS'den daha yığınsal oldu, belki bu önemli bir fark yarattı. Zuccotti Park'ta toplanan insanlar on bini geçmiyordu, oysa Taksim'de yüz bine yakın kişi de toplandı. Orada çok çeşitli şehirlere yayıldı hareket ama burada Bayburt dışındaki bütün illerde yaklaşık beş milyon kişinin katıldığı, görülmemiş bir eylem dizisi yaşandı. Aynı nitelikte görünen iki uç arasındaki ayrım yalnızca neden sonra çizdikleri bu eğriler oldu.

Siyasal itaatsizlik

"İktidarla uzlaşmayı, geleneksel siyasete uymayı, kurallara göre oynamayı en baştan reddeden Occupy yeni bir siyasi angajman, yeni bir siyaset biçimi yarattı," diyor Bernard E. Harcourt. "Geleneksel siyasetin kelime haznesine meydan okuyan, kullandığımız grameri mutlaklaştıran, siyasetin dilini bütün oyunbozanlığıyla çarpıtan yeni bir angajman biçimiydi bu. Hareket yeni bir 'siyasi itaatsizlik' doğurdu – ABD'de Soğuk Savaş önesinden beri kolektif imgelemimize hâkim olan ideolojik manzarayı kökten reddeden, sivil itaatsizliğin tersine siyasi bir itaatsizlik."

Bu konu da önemli bir başlık olmalı. Bizde yeterince tartışılmadı. Taksim-Gezi Direnişi sivil itaatsizlik eylemi midir, siyasal itaatsizlik eylemi mi? Bunun içinden çıkma denemeleri oldu ama sorun bütünüyle kavranamadı. Direniş'in sivil niteliği öne çıkarılırken siyasal niteliği geriye itildi.

Sivil itaatsizlik siyasal yapının meşruluğunu kabul eder (yönetenlerin seçimle gelmiş olması bunun için yeterlidir) ama sistemin yasalarının genelgeçer niteliğine direnir, koşulsuz kabul etmez onları. Sivil itaatsizlik sonunda kendisine o yasalarca biçilen cezaları da gönüllü olarak yüklenir. Bunları reddetmek, sivil itaatsizlik anlayışıyla ters düşmek demektir.

Siyasal itaatsizlik ise, siyasal iktidara direnir, yönetenlerin kurduğu sisteme karşı çıkar. Kendisini herhangi bir parti biçiminde ortaya koymaz ama yasalara uymayı da reddeder. Siyasal iktidarı ve onun hukuk sistemini, geleneksel siyaset söylemini ve biçimlerini reddeder. Bu arada kendisine yakın görünen solun geleneksel anlayışları da siyasal itaatsizliğin ret kapsamına girer.

Taussig tam bu nedenlerle #OWS hareketini siyasal itaatsizlik olarak niteliyor. Peki tam bu nedenlerle Taksim-Gezi Direnişi de siyasal itatsizlik olarak nitelenebilir mi?

#OWS'nin patlak vermesinin nedenleri sistemin ve ABD yönetiminin şirketlerin egemenliği altına girmesi ve bunun yol açtığı işsizlik, yoksulluk, yoksunluk ve yaşam biçimlerinin bozulmasıysa Taksim-Gezi Direnişi'nin nedenleri de aynıdır. Demek dünyanın birbirine benzemez sanılan iki ucunda benzer nedenlerle ortaya çıkan iki sivil hareket aynı siyasal nitelikleri kolayca kazanabiliyor. Bunun küreselleşme karşıtlarını dünyayı çepeçevre kuşatan bir ortak düşünce ve duygu çevresinde birleştireceği kuşkusuz. Seattle'da başlayan süreç Wall Street'e, oradan Gezi'ye ulaştı. Herhangi bir zorlama olmaksızın birleşti uçlar.

İşgal Et'teki üç değerlendirme yazısının ortaya attığı, bu yazının sınırları içinde değinemediğim başka önemli sonuçlar da var. Okuyup düşünmeli.

W.J.T. Mitchell – Bernard E. Harcourt – Michael Taussig
İşgal Et-İtaatsizlik Üzerine Üç Tez
Çeviren: Elif Ersavcı
Kolektif Kitap, 2013

Semih Gümüş

Bültene kayıt ol