Ekim Devrimi: Kadınların kazandıkları ve kaybettikleri

19.11.2017 - 16:28
Haberi paylaş

Meltem Oral, Ekim Devrimi ile kadınların hayatlarının nasıl değiştiğini anlatıyor ve bu kazanımların nasıl kaybedildiğini sorguluyor.

1917 Ekim Devrimi günümüz koşullarında düş gibi görülen birçok şeyi gerçek kıldı. Hasret ettiğimiz başka bir dünyanın mümkün olabileceğine dair cesaret aldığımız en önemli deneyimlerden bir tanesi. 1917 deneyimi toplumsal mücadeleler tarihinde kadınların özgürlüğü konusunda en önemli uğraklardan. İşçi sınıfının mümkün kıldığı şeylerin nasıl bir tarihsel, toplumsal koşulda gerçekleştiğini, sıradan insanların kendi kendilerini yönettiği bir toplumsal formun nasıl bir özgürleşme pratiği kazandırdığını, ancak kazanımların neden kalıcılaşamadığını tartışmak bu deneyimden günümüze ders çıkarabilmek için gerekli.

Devrim sonrası değişimler, kadınların günümüzdeki koşullarıyla kıyaslandığında çok radikal ancak kadın özgürlüğü tartışmalarının bugün geldiği aşamaya göreyse bir o kadar sınırlı. Devrimin kazanımlarının sınırlarını ve kalıcı olmayışını tartışırken doğru bir analiz ancak dönemi kendi tarihsel bağlamıyla değerlendirerek mümkün olabilir. Bugünün deneyim ve birikiminin, ekonomik, toplumsal koşullarının filtresiyle bir asır öncesini okumak ve kıyaslamak hatalı değerlendirmelere sebep olabiilyor. Mesela Sovyet Rusya’da kadınların kendi bedenlerinin denetim haklarını konuşurken bugün bildiğimiz anlamıyla doğum kontrol haplarının henüz varolmadığı bir dönemden bahsettiğimizi hesaba katmak gerekir.

1917’de kadınlar işgücünün yarısını oluştrurken, Bolşeviklerin üyelerinin yüzde 10’undan azı kadındı. 1922’de sendikalarda kadınlar yalnızca yüzde 20 civarında örgütlüydü. Mücadele içerisindeki kadın işçilerin militanlıkları aynı oranda örgütlenmelere yansımıyordu. Devrim sonrasında Aleksandra Kollontay liderliğindeki kadın faaliyetinin temel hedefi kadınları örgütlü politik hayata daha yoğun katmak oldu. Ancak kadınlar mücadele etmiyor değildi. Erkeklerin cephede olduğu dönemde daha yoğun bir şekilde işgücüne katılan kadınlar, devrim öncesinde kendi hayat gerçekliklerinden doğan öz talepleriyle defalarca mücadele etmiş, greve gitmişti. Doğum izni ve kreş mücadelenin merkezi taleplerinden birisiydi.

Neler değişti?

Devrim öncesi koşulları hatırlamak, devrimle birlikte hayata geçen bir dizi gelişmenin neden radikal olduğunu anlamayı mümkün kılıyor. Bazı bölgelerde kocaların kadınları cezalandırmak için kırbaçlamasının serbest olduğu son derece baskıcı ve ahlakçı bir Çarlık rejimi koşullarından devrimden bir ay sonra kilise evliliğinin kaldırıldığı bir toplum inşa oluyordu. Zinayı, eşcinselliği, kürtajı yasaklayan yasalar feshedildi. Boşanmak için boşanmak istemenin yettiği, boşanan her bir bireyin kendi emekleriyle kazandığı malları alma hakkını tanıyan yasal düzenlemeler yapıldı. Oy hakından eşit işe eşit ücret ilkesine dek kadınlar lehine bir dizi yasa/kararname vardı. Kadınlar doğum öncesi ve sonrasında 16 haftalık ücretli izne sahipti, işe geri döndüklerinde iyi hissetmedikleri her an eve gidebilirlerdi, doğum izni sonrası ilk bir ay mesai günde 4 saatti ve bu evli veya bekar tüm kadınlar için geçerliydi.

Ancak yasalarla toplum değişmez. Bolşevikler eğer yeni bir toplum inşa olacaksa kadınların ezilmesinin maddi temellerinin ortadan kaldırılması gerektiğinin farkındalardı. Bu “ev içi kölelik” koşullarının değişmesi zorunlu demekti. Kadınların ezilmesinin temeli yeniden üretim sürecinde oynadıkları kritik roldür. Yani doğurganlıklarının yanı sıra çocuk bakımı ve ev işleri yükü kadınları aile hayatının bunaltıcılığına hapseder. Ailenin içerisinde cinsiyetçi bir işbölümüyle kadınların görevi olarak görülen ev işini toplumsallaştırmak, yani kadınların çocuk bakmak, çamaşır yıkamak, yemek pişirmek gibi işlerden  kurtulması için önerilen yöntem kolektif, ücretsiz yemekhaneler, çamaşırhaneler ve kreşler kurmaktı. Devrimin ilk yıllarında Moskova ve Petrograd gibi kentlerde nüfusun yüzde 80’inin faydalandığı yemekhaneler vardı. Kadın dergisi Rabonitsa’da aristokratların evlerinin kreşlere dönüştürülmesinden fabrika temelli yemekhanelerin kurulmasına dek çok sayıda deneyimi aktaran yazılar yayınlanıyordu. Bolşevik Inessa Armand 1918’de tüm bu kolektif mekanlardaki işlerin, ev işlerinde “uzmanlaşmış” kadınlar tarafından yapılmayacağını, mekanları çekip çevirmek için özel olarak işçilerin istihdam edileceğini yazmıştı. Bolşevikler kadınları ev işlerinin boğucu atmosferinden sıyrılmasına, politik mücadeleye çekmeye öncelik vermişlerdi.

Sınırlar ve zorluklar

Ancak pratikte bu özgürleştirici hedeflerin gündelik hayata yansıması hiç de o kadar kolay değildi. Ekim Devrimi bir anda çölü gül bahçesine çeviren sihirli bir değnek değildi. Bunun nedeni devrimin siyasi liderliğinin ideolojik zaaflarından ziyade ‘ailenin kararname ile kaldırılamayacağı’ gerçeğiydi. Aile kurumunun karşılık geldiği toplumsal işlevi üstlenecek kolektif kurumlar, alanlar yaratılmadıkça iyi niyetli yasaların, çabaların sınırlı kalması kaçınılmazdı. Pratikte ailenin yerine ne konulabilirdi? Hedeflenen kolektif yemekhane, kreş, çamaşırhanlerin tüm topluma yayılabilmesi için bütçe ayrılmalıydı. Ancak dönemin Rusya’sında uzun yıllar süren savaş koşullarının getirdiği sefalet muazzam boyuttaydı. Yemekhaneler için en basitinden çatal, bıçak, tabak, çanak temin etmek bile büyük bir sorundu. Ev işlerinin kolektifleştirilmesi çabası çok sınırlı ve kısa süreli bir deneyim olsa bile oldukça önemliydi. Ancak birçok meselede somut olanakların sınırlılığına tostlanıyordu. Doğum kontrolü hakkında tartışmak mümkündü ama pratikte kondom bulmak bir meseleydi çünkü kondomun temel maddesini üreten bir sanayi yoktu. Kürtaj ücretsiz ve serbestti ama hastane sayısı az, tıbbi  teknolojik yeterlilik ve teçhizatlar sınırlı, doktorlar yetersizdi ve yataklar savaştan gelen yaralılarla ve salgın hastalıkların mağdurlarıyla tıka basa doluydu. 

Mevcut olanaksızlıkların yanı sıra başka faktörler de özgürleşme pratiklerinin sınırlı kalmasında etkiliydi. Öncelikle hayat düz bir çizgi halinde ilerlemiyor. 1917’den Sovyetlerin çözülüşüne dek geçen yılları kesintisiz bir çizgi olarak görmek en sık düşülen hatalardan birisi.

Neden kaybedildi?

Devrim izole kalmıştı. Bolşeviklerin devrimin hayatta kalması için kaçınılmaz olarak gördükleri Alman Devrimi yenilgiye uğramıştı. Ağır bir iç savaş süreci yaşanıyordu ve 14 ülke devrime saldırıyordu. Savaşın getirdiği yıkım ve bir dizi nedenle Yeni Ekonomik Politika’lar (NEP) uygulanmaya başladı. Bolşevikler için bu ekonomik uygulamalar sosyalizmle bağdaşmıyordu ve günün şartlarının dayattığı bir zorunluluktu. Ancak istisna kural olmaya başladı. 1920’lerle birlikte Bolşevik Partisi içersinde ciddi bir siyasi mücadele başladı. Troçki ve çevresinde 1923’ten beri örgütlenen bir muhalefet vardı. Parti içindeki muhalefet demokrasi ve ekonomi konularında eleştirileri etrafında örgütlenmeye çalışırken Zinovyev, Kamenev ve Stalin’in başını çektiği iktidar odağı muhalefeti ezmek için sert bir mücadele başlattı. NEP uygulamaları batı kapitalizmiyle rekabet etme hedefiyle ekonominin temel kararkteri haline gelmeye başladı. Yaşanan siyasi dönüşüm, devrimin kazanımlarının kaybedilmesiyle sonuçlanıyordu. Giderek yükselen stalinizm ekonomik politikalarla uyumlu bir şekilde aileyi yeniden Sovyet “resmi ideolojisinin” merkezine yerleştirdi.  İşçi sınıfı kendi kendisini örgütlemeyi ve yönetmeyi kaybettiği ölçüde kadınların kazanımları da kaybedildi.

Meltem Oral 

(Sosyalist İşçi) 

Bültene kayıt ol