Kadın başına direnenler

09.05.2017 - 14:44
Haberi paylaş

Maazallah ne kadar narin, savunmasız ve güçsüz olduğunuzu unutup yakışık almayan bir şeye kalkışırsanız, hatırlatma mahiyetinde kullanılan bir tabir var dilimizde: Kadın başına.

Cinsiyetin toplumsal olarak özenle inşa edilen kaidelerini takmamaya yeltenen kadını durdurma mekanizması bir nevi. Dikkat, iktidarın sözünden dışarı çıkıyorsun! Mesela, “Kadın başına gecenin bu saatinde ne işi var sokaklarda?” sorusu, kadının yollu olmasından, aranıyor olmasına uzanan imalar zinciriyle birlikte sorulur. Zaten başına kötü bir şey gelirse de müstahaktır. Yıllar önce İstanbul’daki barları gezip bir dergiye izlenim yazısı yazmamın babam için nasıl akıl almaz bir durum olduğunu hatırlıyorum da. Buna halen mesleğimin en tuhaf olayı gözüyle bakmayı sürdürüyor. Etliye sütlüye dokunmadan moda hakkında yazarken gece hayatını konu etmek senin neyine kadın diye düşündüğüne eminim.

Kadın başına yapılmaması salık verilen davranışların upuzun bir listesi var. İktidar, önce diliyle, sonra da elindeki her türlü güçle kadını hizaya sokmaya çalışırken umursamaz ve alaycı bir tavır takınmanın acayip güzel bir yanı var bence. Birmingham’da aşırı sağcıların protestosu sırasında çok öfkeli, çok ciddi ve çok testosteronlu erkeklerin suratına gülümseyerek bakan Saffiyah Khan’ın fotoğrafına her baktığımda ben de gülümsüyorum. O harika gülümsemenin bulaşıcı bir yanı var. “Kadın başına protesto da olur, direniş de!” diyor o gülümseme. Khan, başörtülü bir kadının etrafını sararak, “Sen İngiliz değilsin. Burası Hıristiyan bir ülke, senin ülken değil. Geldiğin yere geri dön!” diye bağıran bir grup erkeğin karşısına dikilmiş. Öfke duvarına karşı bir kayıtsızlık abidesi olarak durması bu anı böylesine sembolik kılıyor. Fotoğraftaki faşist zat, daha sonra Facebook sayfasından yaptığı açıklamada saygısız cadı diye nitelendirdiği Khan’a bir de gözdağı vermiş: “Şansı varmış ki dişlerini dökmedik.” Erkekliğin kitabını yazmak budur işte!

Makedonya’da iki yıl önce yapılan hükümet karşıtı protestolarda, bir adet kırmızı ruj bu kitabın cakasını bozdu. Binlerce insan Üsküp’te toplanarak hükümetin kayırmacılığını, ortaya dökülen ses kayıtlarını ve genç bir adamın polis tarafından öldürülmesinin ardından olayın örtbas edilmeye çalışılmasını protesto ederken Jasmina Golubovska direnişin simgesi haline geldi. Helsinki İnsan Hakları İzleme Komitesi’nde çalışan Golubovska, iki saat boyunca polisle karşı karşıya kaldıktan sonra bir polis memurunu aralarına katılmaya ikna etmeye çalıştı. Daha sonra olayı şöyle anlattı: “Ona, babamın da emekli bir polis memuru olduğunu söyledikten sonra emirlere itaat etmek zorunda olmadığını, halka ve anayasaya karşı sorumluluk taşıdığını hatırlattım. Kalkanının üzerine rujumla kalp çizip çizemeyeceğimi sorduğumda bu teklif hiç hoşuna gitmedi. Ben de kalkanı ayna olarak kullanıp ruju dudaklarıma sürdüm ve kalkana bir öpücük kondurdum. Polis kıpırdamadı bile ama hafifçe tebessüm ettiğini gördüm.” Bir kırmızı ruj nelere kadir? Bazen otoriteyi şöyle bir sarsmak için böylesi basit bir hareket yetiyor bile.

Son olarak 1 Mayıs’ta, Çek Cumhuriyeti’nin ikinci büyük şehri Brno’da neo Nazilerin protestosuna karşı sokağa çıkan gruptaki izci Lucie Mysliková’nın fotoğrafı viral oldu. Protestoya katılan neo Naziler, ellerinde taşıdıkları pankartlarla Çek Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasını istediklerini ve çok kültürlülüğe karşı olduklarını ilan ettiler. 16 yaşındaki Mysliková, faşizmin karanlığıyla yüz yüzeyken etrafında uçuşan baloncuklar sürreal değil de neydi? Nefretle naifliğin beklenmedik karşılaşması adeta. Dünyanın farklı yerlerinde bir salgın gibi yayılan faşist, baskıcı ve farklılıklara tahammül göstermeyen o meşum zihniyetin karşısında insani bir duruş. BBC’ye konuşan izci, “Korkmuyordum,” diye başlamış söze. “Bir şeyleri değiştirme kararlılığıyla karşıt gösteriye katıldım. Karşımdaki adamla göçmenler ve mülteciler konusunda tartışıyordum. Ona, ülkelerin, savaştan kaçanlara karşı sorumlulukları olduğunu ve böyle durumlarda hudutların ortadan kalktığını söyledim.” Adam ise, kötülük kuyusunun dibinden seslenirmişçesine, izci kadına tam da kurtarmaya çalıştığı bu insanlar tarafından tecavüze uğrayabileceğini söyleyerek karşılık vermiş. Elbette sırtını, tecavüzü sadece mültecilerden gelebilecek bir tehlike olarak göstermenin önyargısına dayayarak. Tarih, bu tür adamları çiğneyip tükürecek ama Mysliková gibi kadınların cesaretini hiç unutmayacak.

Bu sembolik fotoğraflarla, gösterinin sadece kısacak bir anına tanıklık ediyor olsak da bence her kare bize umut aşılıyor. Kadın başına direnmenin, kadın başına gece sokaklarda gezmenin, kadın başına canımız ne istiyorsa onu yapmanın ne de güzel olduğunu bir kez daha gösteriyorlar.

Bu yazı 5 Harfliler sitesinden alınmıştır.

Bültene kayıt ol