Af Örgütü grevinden işçilerle röportajlar: “Mücadele okul oldu”

16.06.2017 - 08:39
Haberi paylaş

1 Haziran'dan beri grevde olan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi'nin taşeron çalıştırılan yüzyüze projesi emekçileri, mücadelelerini Sosyalist İşçi gazetesine anlattılar.

Af Örgütü’nde sokakta yüz yüze çalışarak, kuruma destek sağlayan çalışanlar 1 Haziran tarihinde Af Örgütü’nün taşeron dayatmasına karşı iş bıraktılar. Eşit koşullarda, eşit ücret talebiyle greve çıkan yüz yüze çalışanları, güvenceli işin ve çalışma koşullarının ancak sendikayla mümkün olabileceğinin farkındalar. Bu nedenle iş yerinde sendikasızlaşmaya yol açan taşeronlaştırmaya karşı mücadele ediyorlar.

Sosyalist işçi gazetesi, grevdeki işçilerle ve onlarla dayanışmak için yanlarından ayrılmayan eski Af Örgütü çalışanlarıyla konuştu:

Sıla Şensoy: "Bu bizim haysiyet grevimiz"

Grev öncesinde çalışırken taşeron olarak çalıştığımız için kendimizi kötü hissediyorduk. Neler yapabiliriz diye tartıştık, hızlı adımlar atmaya çalıştık. Hazırladığımız dilekçeyi Af Örgütü’ne sunduk. Çalışma sistemimizin düzeltilmesini, taşeronluk sisteminin kaldırılmasını istedik. Ortak yaptığımız toplantıda talebimizi karşılayacak durumlarının olmadığını, taşeronluk sisteminin kaldırılmayacağını söylediler. Sadece bir takım sosyal haklardan yararlanabileceğimizi söylediler. Yaptığımız görüşmelerde alaylı, yukardan bakar bir üslupla konuşmaya sürdürdüler. “Bizim tavrımız net, çalışan çalışsın,çalışmayan gitsin” şeklinde bir tavır gördük. Biz de bu koşullarda çalışmayı kabul etmedik. Taşeron sisteminin kaldırılmasını sadece kendimiz için değil, bizden sonra çalışanlar hatta Af Örgütü’nün bütünü için de istedik. Derdimiz sadece yol ve yemek parası değil. Biz taşeron sistemine karşıyız. Bunun karşılığında olumsuz cevap gelince biz de greve gitme kararı aldık. Af Örgütü üzerinde baskı oluşturmak için elimizden geleni yaptık. Basına duyurduk. Taşeron sistemine son verilene kadar da yapmaya devam edeceğiz. Ben inanıyorum ki taşeron sistemi kaldırılacak. İnsanlara hak ihlallerinden bahsederken onları kandırıyormuş gibi hissediyordum. Açıkçası grev öncesinde bu durumdan kaynaklı konuşmak bile istemiyordum. Hatta sokakta biri bana “Sen burada hak ettiğin ücretinin altında çalışıyorken, burada gelip bana neyi savunuyorsun. Ben Af Örgütü”nü savunmuyorum” dedi.

Bu mücadeleyi yürütürken birbirimize destek olmak çok önemli. Dışardan da bize destek veren insanlar oldu. Onlardan da çok güzel şeyler aldık. Özellikle süreci yürütürken, Af Örgütü’nün yürüttüğü kampanyaların zarar görmemesini istedik. Çünkü bu kampanyalar çok değerli. Aslında bu kampanyaların asıl taşıyıcıları bizleriz. Her gün sokakta kampanyaları bizler anlatıyoruz. Süreci sürdürürken şöyle düşündük: Hiçbir şekilde kampanyalar zarar görmesin. Ama bu hak ihlaline karşı da hiçbir şekilde susmayalım. Bu çalışmaları sürdürürken, onurumuzla, kişiliğimizle duralım. Amacımız Af Örgütü’nü zedelemek değil, yaptıkları hak ihlaline son vermelerini sağlamak.

Felat Erkozan: "Grev süreci çok renkli, direnç dolu"

Eylül ayından beri taşeron sorununu konuşuyoruz. Ancak bugüne kadar olumlu hiçbir adım atılmadı. Defalarca taşeronun insan hakkı ihlali olduğunu, emek sömürüsü olduğunu anlattık. 1 Haziran’da grevimizi başlattık. Talebimiz çok net: Af Örgütü’nde kadrolu olarak çalışmak istiyoruz. Af Örgütü’nde ve her yerde taşerona karşı mücadele ediyoruz. Bu mücadele çok önemli. Çünkü pek çok STK ve kuruluşlarda benzer hatta aynı uygulamalar var. Diğer STK’larda yüzyüze projelerinde taşeron kullanarak emek sömürüsüne devam ediyorlar. Uluslararası anlamda da böyle bir hak ihlalini önlemek açısından çok önemli. Grev süreci çok renkli, direnç dolu. Günden güne motivasyonumuz artıyor. Farklı iş kollarından, farklı dayanışma ağlarından ziyaretimize gelen insanlar var. Sokakta bizi gören insanlar duruyor. İşçiler “taşerona hayır” sloganını bir kez de bizimle birlikte söylüyorlar, bizimle fotoğraf çektiriyorlar. Grev hem içsel sürecimizi hem direnç ruhumuzu yeşerten büyüten bir süreç. Bu da sürecin son derece coşkulu olmasını sağlıyor. Arkadaşlarımızı da motive ediyor. Daha dirençli ve daha güçlü hissediyoruz kendimizi.

Af Örgütü bünyesinde çalışanların üye olduğu DİSK’e bağlı Sosyal-İş Sendikası’yla da görüştük. Sürekli iletişim halindeyiz. Sendikanın daha özverili davranması, daha somut destek vermesi gerekiyor. Çünkü çok temel bir hak olan güvenceli çalışma için mücadele ediyoruz. Sosyal-İş’in de savunduğu bir şey bu. O nedenle başta Sosyal-İş olmak üzere tüm sendikaların destek vermesini ve dayanışmayı güçlendirmesini bekliyoruz.

Sena Sungur: "Sus paylarıyla grevimizi engelleyemezler"

Bizim elimizde yazılı kağıdın üzerinde “ İnsan hakları onurumuzdur” yazıyor. Biz sokakta yüzyüze çalışırken; LGBTİ haklarından bahsederken, Gezi Parkı direnişinde hayatını kaybeden insanların davalarını takip ederken, işçi haklarından bahsederken, kendi hakkımın yendiği bir kurum için bunları yapıyor oldum. Eğitim çalışmalarında bize denilen şey şuydu: “İnsan hakları evrensel beyannamesini feyiz alıyoruz. Ne kadar evrensel bir kurum olduğumuzu, hiçbir kurum ve kuruluştan destek almadığımızı, tamamen bağımsız olduğumuzu söyleyebilirsiniz”. Ancak bu beyannamenin içinde yer alan işçi haklarıyla ilgili kısmını kendileri tamamen çöpe atmış, sadece gösteriş yaparak insanları ikna eder halde bulduk kendimizi. Çünkü bunları söyleyen kurum önce bizim haklarımızı ihlal ediyor.

Dayanışmanın gerçekten güç getirdiğini gördük. Çünkü birçok örgüt, kuruluş ve halktan insanlar bize destek oldular. Bu destekler olmasıydı, bu grevi sürdürüyor olamazdık. Kendimizi bu kadar güvenli hissetmezdik. Sendika hem bize hem de Af Örgütü’ne sahip çıkan tutumlar alıyor. Onlar da kendi işlerine bakar durumdalar. Biz bu süreci desteklerle yürütüyoruz. Bu sadece bizim için değil, diğer taşeron çalışan işçiler için de kazanım olacak.

Af Örgütü yaptığı uygulamaya “bodrolama” diyerek, taşeron çalıştırdığı gerçeğini gizleyemez. Aslında protokol dedikleri taşeron olarak çalışmamızı aklayan sus payı. Taşerona “bodrolama” diyorlar. Protokollerle, “Yol ücretinizi biz verelim” diyerek bize sus payı veriyorlar. Bizleri “heyecanlı gençler” olarak tanımlıyorlar. Evet, belki yaşlarımız küçük olabilir. Ancak bizler de bilinçli insanlarız. Üniversitede okuyoruz. Araştıran ve bilgilenen insanlarız ki, zaten burada da çalışmamızın nedeni de bu. Hem insan haklarına katkıda bulunmak hem de kendi geçimimizi sağlamak için burada çalışıyoruz. Bu tarz sus paylarıyla, grevimizi engelleyemezler.

İlayda Bilgi (Eski Af Örgütü çalışanı): "Af Örgütü'ne taşeron çalıştırmak yakışmıyor"

İşe alınırken başka bir taşeron firma altında çalıştığımız söylenmedi bana. Sonrasında toplantı almaya, yeni gelenleri bilgilendirmeye başladık. Ben Mart sonunda işten ayrıldım. Abbasağa Parkı’nda yaptığımız basın açıklamasından sonra çok olumlu tepkiler aldık. Burada da gün geçtikçe daha fazla insan geliyor. Grevin ses getirmesi Af Örgütü’ne baskı açısından çok önemli. Burada kalabalık oldukça durumun ciddiyeti, hak ihlali olduğu daha fazla ortaya çıkıyor. Olumlu tepkiler bizi de motive ediyor. Af Örgütü insan hakları alanında çalışmalar yapan bir kurum. Bu kadar değerli çalışmalar sürdüren bir kurumun bu kadar bariz bir hak ihlali yapması çok sarsıcı. Belki de bu kadar gündeme gelmesinin nedeni de bu. Taşeron çalıştırmak Af Örgütü’nün çalışma ilkelerine uymayan bir yöntem.

Bahan Gönce (Eski Af Örgütü çalışanı): "Mücadele okul oldu"

20-25 yaş arası genç arkadaşların bir araya gelip, kolektif bir şekilde düşünüp, grev kararı almaları çok kıymetli bir şey. Ben de eski bir Af Örgütü çalışanı olarak destek vermekten gurur duyuyorum. Eylem sürecinde, gündelik ihtiyaçlarımızdan, basın açıklamaları yapmaya, insanlarla konuşup, onlara derdimizi anlatmaya kadar bir dolu iş yapıyoruz. Tüm bunları yaparken, birlikte tartışıp, birlikte hareket ediyoruz. Bu son derece demokratik bir süreç. Zaten gücümüz de buradan geliyor. Daha önce çözemediğimiz sorunlarımızı ilk defa anlatma fırsatı bulduk. Gündelik yaşamda tek başına başa çıkamadığımız sorunları dile getiriyor ve çözmek için adımlar atıyoruz. Tüm bunları mücadeleyle kazandık. Mücadelenin bir okul olduğunu düşünüyorum ve bu süreç bence pek çok mücadeleyi de birleştirme potansiyeli taşıyor.

Af Örgütü’nün yüz yüze çalışmaları 2011 yılında başladı. O sırada taşeron şirket yoktu. Sonradan taşeron şirket geldi ve bunun yarattığı tüm zorlukları yaşadık, yaşıyoruz. Sendikasızlaşma, ücret ve sosyal haklarda, ücret eşitsizliği vb. tüm haklar açısından eşitsiz konumdayız.

Önce parklardaydık. Şimdi işyerinin önündeyiz. Çok güzel destekler alıyoruz. Genel-İş üyesi işçiler ziyaretimize geldi. Çeşitli çevrelerden, örgütlü, örgütsüz pek çok kişi bizimle dayanışmak için ziyaretimize geliyorlar. Aslında yapılacak şey çok basit: Af Örgütü taşeron şirketle yaptığı anlaşmayı iptal etmelidir. Af Örgütü açıklamasında “sistem” dediği taşeron uygulamasının yurtdışında ve diğer STK’larda da yaygın olarak uygulandığını söylemekte. Af Örgütü’nün Avusturalya ve Londra’daki sendikalı çalışanlarıyla da iletişim kurduk. Onlar da eylemimize destek oluyorlar.

Af Örgütü grevinde 13. gün: Homofobiye ve mobbinge karşı dayanışma

(Video) Grevci Af Örgütü işçileri eylemdeydi: “Susma, haykır, taşerona hayır!”

8. gün: Af Örgütü'nde işçilerin direnişi sürüyor

7. gün: Dayanışma ve destek büyüyor

Grevden sesler: “Uluslararası Af Örgütü taşeron dayatmasından kurtarılmalıdır”

Grevci işçiler iş yeri önünde​

Grevci Af Örgütü işçileri: “İnsan hakları için taşerona hayır”​

Bültene kayıt ol