“Hayırcı”-“Evetçi” işçiler mücadelede birleşirse...

04.05.2017 - 12:14
Haberi paylaş

Referandum öncesi süreçte, birçok fabrikadan işçiler, işyeri temelli meselelerde birlikte davrandıkları arkadaşlarıyla referandum üzerinden ayrıştıklarını, kutuplaştırdıklarını dile getiriyordu. 1 Mayıs gösterileri, işçi hareketinde bu sorunun acilen giderilmesinin kaçınılmaz olduğunu gösterdi.

Hükümet kıdem tazminatının “fona devredilmesi” (yani gasp edilmesi) konusundaki hazırlıklarda sona gelindiğini belirtiyor. Erdoğan, referandumdan hemen önce, memurların iş güvencesini tehdit ederek 657 sayılı yasada değişiklik yapılması gerektiğini belirtmişti. Cumhurbaşkanı diğer yandan Zonguldak’ta TTK’ya işçi alımı yapılması için slogan atan işçileri de azarlamıştı.

Türkiye’nin her yerinde, toplamda yüz binlerce işçinin sokağa çıktığı 1 Mayıs mitinglerinde, sendikalı işçilerin çoğunluğu bu problemleri öne çıkarttı. Yalnızca DİSK ve KESK’in önderliğini yaptığı gösterilerde değil, Türk-İş ve Hak-İş’in eylemlerinde de güvencesiz çalışmaya, taşeron çalışmaya karşı talepler alandaydı.

İşçi sınıfının gücü birliğinden gelir. Hükümetin yapmayı planladığı saldırıların püskürtülebilmesi için, bazı şehirlerde 1 Mayıs’ta başarılabildiği gibi, tüm sendika konfederasyonlarının ortak mücadelesi sağlanmalıdır. Farklı görüşlerden işçiler, ortak talepleri uğruna yan yana geldiklerinde kazanabilirler. Bunun için sendikaların liderliklerini böylesi bir tutuma zorlayacak, tüm işçilere seslenecek kampanyalar inşa edilmelidir.

Referandumda “Evet” oyunun işçi kentlerinde bir hayli zayıflaması, bazı yerlerde AKP’nin tek başına aldığı oyun dahi yakalanamamış olması, böylesi bir çabanın karşılığının olacağını göstermektedir.

Irkçılığa karşı mücadele

Referandumun sonuçlarından bir diğeri ise yerli-milli koalisyonun istediğini elde edememesiydi. AKP ile MHP, 1 Kasım’da aldıkları oyun %10’unu kaybettiler.

Yani hükümet, her konu başlığında son 10 senede elde ettiğimiz bütün kazanımlara saldırarak, Kürt meselesinden Ermeni meselesine, her konuda Türk milliyetçiliğinin en pespaye argümanlarının palazlandırılmasıyla girdiği bir süreçten, kendi oyuna ek neredeyse hiçbir şey kazanamadan çıktı.

Ancak Süleyman Soylu yerli yerinde duruyor. Kürt sorununda hem içeride hem dışarıda savaş politikaları uygulanmaya devam ediyor. Yerli-milli ittifakın yaşadığı büyük oy kaybını, tepedeki bu ittifakı çatırdatacak gerçek bir mücadele fırsatına çevirmeliyiz.

Bunu yapmanın ilk yolu, ırkçılığa karşı her başlıkta mücadele edecek bir hareket inşa etmek. Suriyeli mültecileri hem hükümetin politikalarına hem CHP-MHP’nin ırkçılığına karşı koşulsuz savunacak, 19 Ocaklarda ve 24 Nisanlarda sokaklara çıkanları bir araya getirecek, Kürt sorununda çözüm politikalarına geri dönülmesini savunan aktivistleri harekete geçirecek bir siyasi kampanya, toplumda anaakım partiler eliyle kurulan milliyetçi konsensüse karşı güçlü bir çıkışı örgütlerse AKP-MHP ittifakını dağıtabilir.

OHAL’e karşı adalet ve özgürlük talebi

Referandum sonrası “Hayır”ın mücadelesini “Evet”in bir bölümünü de kapsayarak güçlendirebilecek bir diğer konu başlığı ise Olağanüstü Hal ve bu dönemdeki KHK’ların yarattığı adaletsizliklere karşı birleşik bir mücadele perspektifi olacaktır. Abdulkadir Selvi, referandum sürecine girildiği ilk günlerde, AKP tabanında bu uygulamalar sebebiyle mağdur ve kırgın olan seçmen sayısının %9’ları bulduğunu söylüyordu.

Hükümet, referandumun ardından yayınladığı KHK’larla, benzer politikaları sürdüreceğini gösteriyor. Bu, on binlerce insanın daha işini kaybetme korkusuyla yaşayacağını gösteriyor.

Barış akademisyenleri başta olmak üzere haksız ve hukuksuz bir biçimde işlerinden olan herkesi savunacak, bütün basının baskı altına alınmasına karşı çıkacak, yüzlerce derneğin tek bir KHK kararıyla kapatılmasına itiraz edecek bir ses, hükümete olan muhalefeti her iki kişiden biri olmanın ötesine taşıyabilecektir.

AKP-MHP: Kaybedenler kulübü

AK Parti, referandumda yıllardır elinde tuttuğu en büyük şehirleri, yanı sıra birçok büyük işçi kentini kaybetti. İstanbul’da 1 Kasım seçimlerinde %57.3 olan AKP+MHP oranı, referandumda “Evet” cephesi için %48.6’ya düştü. Ankara’da %63 olan aynı oran, referandumda %48.8’e indi. Antalya, Bursa, Denizli, Eskişehir gibi şehirlerde “Evet” oranı, AKP’nin 1 Kasım’da tek başına aldığı oy oranını bile yakalayamadı. AKP’nin kalesi olan ve “Evet”in açık ara farkla kazandığı Konya’da bile durum böyleydi.

Balıkesir, Çanakkale, Antalya, Manisa, Mersin, Denizli, Eskişehir, Ankara, İstanbul, Zonguldak, Uşak, Adana, Hatay, Bilecik, Artvin, Ardahan; AKP’nin 1 Kasım’da kazandığı tüm bu şehirlerde referandumda “Hayır” kazandı. Toplamda 30 büyükşehrin 17’si “Hayır” dedi. Kürt illerinde onca baskıya ve yıkıma rağmen çok yüksek oranlarda “Hayır”lar çıktı. CHP’nin güçlü olduğu kıyı bölgelerinde “Hayır”lar, “Evet”e fark attı.

10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a yüzde 50 ve üzerinde oy veren Ankara, Artvin, Bilecik, Uşak, Zonguldak ve Yalova’da başkanlık sistemine destek %50’nin altına indi.

Öte yandan, referandumda ilk kez oy kullananların %58’i “Hayır” dedi. Buna karşı, 65 yaş üstü seçmende “Evet” oyu %59 idi.

Erdoğan, İç Anadolu ve Karadeniz dışında, bütün büyük kent merkezlerini kaybetmiş, buralardaki işçi tabanını kendisine yabancılaştırmış, genç nesiller arasında popülerliğini yitirmiş, kırsal bölgelerin desteğiyle liderliğini devam ettiren bir lider olarak çıktı referandumdan.

MHP ise tabanının yaklaşık %60’ının “Hayır” oyu vermesiyle sarsıldı. Faşist partide 15 Temmuz darbe girişimi öncesi görünen çatlak ve kapışma, tekrar meydana çıktı.

HDP, Kürtler ve referandum

Referandumdan sonra sıkça tartışılan konulardan biri de Kürt bölgelerindeki durumun “Evet”in kazanmasında etkili olduğuydu.

Referandum sonrasında, devlet tarafından yaratılan mağduriyetlerin giderileceğine dair propaganda, bazı yerlerde seçim sandıklarına HDP’lilerin alınmaması sonucu yaşanmış olabilecek usulsüzlüklerin yanı sıra; 7 Haziran’da HDP’ye koşullu destek olarak verilen oyların bir bölümünün geri döndüğü iddiası küçük oranlarda da olsa geçerlilik taşıyor. Ancak örneğin KONDA’nın yorumuna göre, “özellikle kayyum atanan HDP belediyelerinin olduğu ilçelerde, katılımın düşük, geçersiz oylarında ortalamaya göre hayli yüksek olmasından dolayı, bu durumun tercih değişiminden öte nüfus dinamikleriyle ilgili bir değişime de işaret ediyor olabilir.”

7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra uygulanan onca savaş politikasına, birçok şehirden toplu göçler yaşanmasına rağmen, HDP’nin olağan koşullarda güçlü olduğu seçim bölgelerinden güçlü “Hayır” oranları çıktı.

Tüm ülkede “Evet” ile “Hayır” arasında hem sokak faaliyeti, hem medyada görünme anlamında büyük bir eşitsizlik vardı. Bu, Kürt bölgelerinde daha da derindi. Üstelik HDP’nin eş başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları ve çok sayıda kadrosu hapse atılmıştı. Buna rağmen Kürt bölgelerinde %60’lara yakın “Hayır” çıktı. Kürt hareketi, 2014’te Demirtaş’ın aday olduğu başkanlık seçimlerine kadar %5-6 civarında seyrediyorken, o günden beri %10-13 arasına yükseldi. Bu bant içinde kayıplar yaşansa da HDP’nin bu güç seviyesine kalıcı olarak yerleştiğini söylemek mümkün.

Açıklanamayan geçersiz oylar

Referandumun en çok tartışılan konularından birisi de mühürsüz pusulaların geçerli sayılmasıyla başlayan şaibe tartışmalarıydı. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) bunlarla ilgili halkı tatmin edecek bir açıklama yapamadan olayın üstünü örtmeye girişti.

CHP bunların toplam sayısının 1,5 milyon olduğunu, bunların 300 bininin “Hayır”, 1 milyon 200 bininin “Evet” oyu olduğunu iddia ediyor. Bunların tümü iptal edilse dahi “Evet” oyu ufak bir farkla referandumu kazanıyor. Fakat önemli olan 16 Nisan referandumuna YSK müdahalesiyle gölge düşürülmesi ve bu gölgeyi kaldırması gereken YSK’nın açıklamalarının ve kesinleşmiş kararının, tersine referandum sonuçları hakkındaki şüpheleri derinleştirmesidir.

KONDA ise referandum sonuçlarıyla ilgili “açıklayamadıkları bir durum” tespit etti. Türkiye seçimler tarihinde geçersiz oyların “eğitimsizlik” gibi konularla açıklanamadığını belirten kamuoyu araştırma şirketi, bunların üçte birlik bir bölümünün protesto oyu olduğunu tahmin ediyor. Ancak bunun dışında, Orta Anadolu ve Karadeniz’de “Evet” oylarının yüksek olduğu yerlerde geçersiz oyların oranı Türkiye ortalamasının bir hayli altına düşerken, “Hayır”ın güçlü olduğu Kürt illerinde aynı oran Türkiye ortalamasının üstünde gözüküyor. KONDA bu durumun ellerindeki verilerle açıklanamadığını söylüyor.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol