OHAL bahane, emekçiye saldırılar şahane!

02.10.2016 - 11:54
Haberi paylaş

OHAL süreci güçlü bir sermaye birikim süreci olarak işletilmeye başlandı.

Jet hızıyla çıkarılan KHK’lar sermayenin önünü açıyor, akış hızını arttırıyor. Türkiye’de sermaye sınıfı, hükümetin darbe gerekçesi ile ilan ettiği OHAL’i fırsata çeviriyor. İhtiyaç duyduğu “istikrar” ortamını OHAL'le sağlayan sermaye düzeni, işçi ve emekçilerin aleyhine kapsamlı düzenlemeleri hayata geçirmeye başladı.

Dünyada ve Türkiye'de benzer yöntemler, sermayenin iktisadî ve sosyal programlarının önünü açmak için birçok kez kullanıldı. Sıkıyönetim, OHAL ya da darbe koşulları ile sağlanan “istikrar” ortamında neo-liberal sömürünün yolu açıldı. 

12 Eylül 1980'de gerçekleştirilen darbenin ekonomik politikaları sermayenin ekonomi programına göre şekillenmişti. “24 Ocak Kararları” olarak bilinen neoliberal ekonomi programı, 12 Eylül darbesinin sermaye adına sağladığı “istikrar” koşullarında hayata geçirildi. İşveren kesimi 12 Eylül sonrası “Şimdi gülme sırası bizde” diyerek nasıl bir rahatlık içinde olduklarını göstermişlerdi.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, sermayeye müjde verircesine OHAL hakkında şunları ifade etti:

“Alınacak kararlar piyasa dostu olacak, yapısal reformlar öncelikli olarak yapılacak.”

15 Temmuz sonrası en önemli ekonomik icraat olarak Türkiye Varlık Fonu’nun kurulmuş olması, hükümetin neoliberal politikalar konusundaki azim ve kararlılığını gösteriyor. Son olarak Moodys’in not indirimi kararı ile uluslararası piyasadan gelecek kredilerin biraz daha pahalılaşması nedeniyle, hükümet mega projelerin finansmanı için emekçi sınıfların tepesine binmeye karar vermiş görünüyor.

Varlık Fonu'nun kuruluş amacı mega projelere sermaye desteği sağlamak, Fon'un kaynağı ise İşsizlik Fonu'ndan, ilerde kurulursa Kıdem Tazminatı Fonu'ndan, vergilerden ve özelleştirme gelirlerinden, yani işçi ve emekçilerin sırtından gelecek olan paralar.

15 Temmuz darbe girişimi öncesi, sermaye sınıfının emekçilerle ilgili en önemli üç gündem maddesi bulunuyordu: 657 sayılı yasa değişikliği, Kıdem tazminatı fonu ve Bireysel emeklilik sistemi. Bireysel emeklilik sistemi Ağustos ayında yasalaştı. Diğer iki hususta da hükümet her an bir düzenleme yapabilir. Yasa ile yapamadığını Kanun Hükmünde Kararname ile yapar.

Bu boyutta saldırılara karşı koymak için, işçi sınıfının topyekûn birleşik mücadelesi gerekir.


FETÖ bahanesi ile 657 kaldırılamaz

AKP hükümeti, zaten değiştirmek için fırsat kolladığı 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nu şimdi FETÖ bahanesiyle yeniden gündeme getirdi.

Kamu çalışanları 657 sayılı yasa gereği sınırlı da olsa bir iş güvencesine sahip. Gerçi hükümet son uygulamaları ile 100 bine yakın kamu emekçisini sorgusuz sualsiz açığa alarak veya işten atarak 657 sayılı yasanın sağladığı iş güvencesini tanımadığını açıkça gösterdi. Ama yine de 657 sayılı yasaya göre kamu çalışanlarının en azından haksız açığa almalara ve işten atmalara karşı mahkemelerde hak aramaları mümkün. Gerçi bu hak arama süreci de yine OHAL yasası gereği ancak OHAL sonrası dönemde olabilecek.

Bütün eksiklerine rağmen, 657 sayılı yasa kamu çalışanları için bir güvencedir. Hükümet ise bu sınırlı güvenceyi de kaldırarak kamu çalışanlarının iş koşullarını piyasa düzenine açmak, yani istediği kişiyi istediği zaman kapının önüne koymak istiyor.

İşçiler için uygulanmak istenen “esnek çalışma sistemi” kamu çalışanlarına da uygulanmak isteniyor. İşten çıkarmayı kolaylaştırmak için kamuda kadrolu değil sözleşmeli çalışma dönemine geçilmeye başlandı. Bunun adımları şimdiden Milli Eğitim Bakanlığı’nda atılmaya başlandı. Bundan sonra kadrolu öğretmen ataması yapılmayacağı, sözleşmeli öğretmen sisteminin tüm öğretmen alımları için geçerli olacağı açıklandı.

Çalışanların büyük çoğunluğu sözleşmeli hale getirilecek, her yılın sonunda inisiyatifin amirlerde olacağı bir sözleşme imzalanacak ve amir, memurun performansından memnun değilse ücreti düşürülecek ya da işine son verilecek.

Eğer 657 sayılı yasada değişiklik yapılırsa:

- Kamu emekçilerine performansa dayalı ücret ödenecek, performans kriterlerini ise amirler belirleyecek.

- Esnek ve kuralsız çalışma esas olacak. Rotasyon uygulaması tüm kamu çalışanlarına yaygınlaştırılacak.

- Fazla çalışma ücreti tarihe karışacak, emekli aylığına dahil olmaması için fazla mesai olarak ödenen ücretler kaldırılacak.

- Sendikal mücadele güçsüzleştirilecek. İş güvencesi elinden alınmış olan, kimisi yarı-zamanlı çalışan, kimisi evinden çalışan, ücretini performansa göre alan emekçilerin olduğu bir ortamda çalışanların örgütlenerek hak araması çok zor olacak.

Bütün bu olumsuzlukları yaşamamak için kamu emekçileri ve tüm işçi sınıfı örgütleri 657 sayılı yasada yapılacak değişikliklere karşı birlikte mücadele etmek için hazırlıklı olmalıdır.


Hükümet yine kıdem tazminatıyla uğraşıyor

Ak Parti hükümeti kıdem tazminatının fona devredilmesi için uzun süredir girişimlerde bulunuyor. Şimdiye kadar işçi sendikalarının “kıdem tazminatı bizim kırmızı çizgimizdir, gerekirse genel grev yaparız” tehdidi nedeniyle girişimlerini ilerletemeyen hükümet, konuyu yeniden gündeme getirmeye başladı. Eğer kıdem tazminatı fona devredilirse, OHAL dönemindeki en önemli neoliberal uygulama olacaktır, buna karşı tüm emek örgütleri teyakkuzda olmalıdır.

Kıdem tazminatı nedir?

Kıdem tazminatı, işyerinde bir yılını dolduran işçilerin belli koşullarda hak kazandığı bir ödemedir. İşçi ölürse yakınlarına; işçi haksız yere işten çıkarılırsa, askere gitmek için işten ayrılırsa, kadın işçi evlendikten sonra bir yıl içinde işi bırakırsa kendisine kıdem tazminatı ödenir.

İşçi haklı bir sebeple işi bırakırsa, 15 yılda 3600 gün çalışan kişi emeklilik yaşını evde beklemek isterse, emekli olmak için işi bırakırsa kendisine kıdem tazminatı ödenir.

Kıdem tazminatı bedeli için, işçinin çalışma süresinin yıl olarak miktarı, işçinin son aldığı giydirilmiş brüt 30 günlük ücreti ile çarpılır. Giydirilmiş brüt 30 günlük ücret miktarı yasadaki alt sınır olup, toplu sözleşmelerde daha yüksek değerler belirlenebilmektedir.

Kıdem tazminatı iş güvencesinin en önemli kuralıdır

AKP hükümeti 13 yıldır kıdem tazminatını fona devretmek için fırsat kolluyor, ama uygun ortam bulamadığı, tepkilerden çekindiği için henüz bir yasa çıkartamadı.

En önemli propagandası da “kıdem tazminatını işçilerin büyük kesimi zaten alamıyor” şeklinde oldu. İşçilerin yararına uygulama yapmak isteyen bir hükümetin yapması gereken, fon yerine kıdem tazminatını alamayan işçiler için bunların tahsil edileceği devlet güvenceli bir sistem oluşturmaktır.

Kıdem tazminatının fona devredilmesi ile aslında ne olacağını, İşsizlik Sigortası Fonu’nu inceleyerek anlayabiliriz. İşsizlik Sigortası Fonu, işsiz kalanlara maddî destekte bulunmak için oluşturulmuştu, ama hükümetin ve patronların harcamaları için kullanıldı.


"İş güvencesi ortadan kaldırılıyor"

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde açığa alınan akademisyenlerden biri olan Can Irmak Özinanır’a sorduk.

KHK’lar ve güvencesizlik dalgası üniversitelerde de pek çok kişiyi etkiledi. Durumdan bahseder misin?

Üniversiteleri son dönemde en derinden etkileyen 1 Eylül tarihinde çıkan kanun hükmündeki kararnameler oldu. Bir kararname ile iki binden fazlası akademisyen olan yaklaşık 50 bin kişi kamu görevinden çıkarıldı. Aynı gün yayınlanan bir başka KHK ile de Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) kapsamındaki araştırma görevlileri görece güvenceli olan 33a maddesinden, işi doktora süreci ile sınırlayan ve bir tür burslu öğrencilik muamelesi yapılan güvencesiz 50d maddesine geçirildi. Dolayısıyla iş güvenceleri tamamen ortadan kaldırılmış oldu.

Açığa alınanlar ve kamu görevinden çıkarılanlar arasında Barış İçin Akademisyenler imzacıları da var.

Ocak ayında Barış İçin Akademisyenler bildirisi yayınlandığından beri başta imzacı akademisyenler olmak üzere büyük bir baskı dalgası ile karşı karşıyayız. Şimdi darbe girişimi sonrası darbe ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir biçimde eleştirel, muhalif, demokrat, sosyalist akademisyenler ya tasfiye ediliyor ya da açığa alınıyor. Anadolu Üniversitesi’nde imzacı tüm akademisyenler açığa alındı, Niğde ve Kocaeli’de ise KHK ile tasfiye edildi. Mersin’de sözleşmeleri uzatılmayarak işten çıkarıldılar. Ankara Üniversitesi’nde ise imzacı ve Eğitim Sen üyesi arkadaşlarımızın bir kısmı gerekçe göstermeksizin işten çıkarıldılar.

Onlardan birkaç gün sonra da ben açığa alındım. Bu uygulamalarda zaman zaman yöneticilerin kendi inisiyatifi zaman zaman ise tepeden gelen direktifler etkili oluyor gibi görünüyor.

Farklı sektörlerdeki güvencesizleştirme ile üniversitelerdeki arasında ne gibi bir ilişki var?

Öncelikle üniversitelerde güvencesizliğin yaygınlaştırılmaya çalışması ile eleştirel bakış açılarının ortadan kaldırılmaya çalışılmasının pek de kısa sayılamayacak bir süredir gündemde olduğunu hatırlatmakta fayda var. Hükümet daha önce YÖK yasa tasarıları ile bunu istediğini açıkça belli etmişti. Ancak şu anda kamu çalışanlarının bütününe dönük bir saldırı ile bu daha aleni yapılıyor. Bu hem büyük bir tasfiye, hem de bir güvencesizleştirme dalgası. Güvencesizlik ile savaş gündeminin ne kadar iç içe olduğunu da gösteriyor. Güvencesizken araştırma yapmak, doğru soruları sormak hatta ders vermek zordur, dolayısıyla resmi tarihi, mevcut politikaları, savaşı sorgulamak da zordur. Bu gösterilmeye çalışılıyor. Otoriter bir neoliberalizm ile milliyetçilik ve savaşın nasıl el ele olduğu açıkça görülüyor.

Buna karşı aynı sınıfın üyeleri aynı yerde olmalı. Güvencesizleştirilen işçilerle, kamu çalışanları ile aynı saldırıya maruz kalan üniversite çalışanları beraber mücadele etmeli. Biz aynı sınıfın üyeleriyiz.


"Kazanana kadar mücadeleye"

Öğretmen Ayşe Yaşamaz’la son gelişmeleri konuştuk:

OHAL ilanından bu yana çıkarılan KHK'larla onbinlerce eğitim emekçisi ya görevlerinden uzaklaştırıldı ya da meslekten men edildi. Hâlâ binlerce kişi hakkında soruşturma yürütülüyor ve cezalar veriliyor. Üstelik yasal olmayan bu cezaların anayasada bir suç karşılığı yok. Grevlere katılmak sendikal faaliyettir ve bununla ilgili yüzlerce mahkeme kararı var.

Biz biliyoruz ki bu cezalar ile muhalif emekçiler susturulmaya ve sindirilmeye çalışılıyor. Bunun yanında hükümet uzunca bir süredir güvencesiz ve esnek çalışma sistemini kamu hizmetlerine yerleştirmeye çalışıyor. Bugün 657 saylı devlet memurları kanunda yapılması planlanan değişiklikler OHAL bahane edilerek hukuka aykırı bir şekilde uygulanıyor. On binlerce kamu emekçisinin kitlesel bir şekilde tasfiye edilip yerine güvencesiz ve esnek modele uygun sözleşmeli istihdam yerleştiriliyor.

Eğitim emekçileri olarak hükümeti derhal hukuka aykırı uygulamalardan ve OHAL fırsatçılığından vazgeçmeye çağırıyoruz. Tüm bu uygulamalara karşı hukuksal mücadelenin yanında bulunduğumuz her yerde ve her bir arkadaşımız için kazanana kadar mücadele edeceğiz ve kazanacağız.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol